20 Temmuz 2010 Salı

Samimîyetsizliğin prim yaptığı günümüzde Başbakan Erdoğan'ın "12 Eylül Faşizmi idamları" için "timsah gözyaşları" dökmesi konusunu irdeleyen bir yazı!

Timsah gözyaşları

"Timsahın, avını parçalarken çenesini fazla açması sonucu, gözlerinden gelen yaşlara verilen isim. İçinden zil takıp oynamak gelirken, üzüntülü bir tavır takınmak için, gözden akan yaşlara verilen isim." (Kaynak: itü sözlük)


***


Dün, www.milliyet.com.tr sitesinde, muhabiri belirtilmemiş ve şu başlıkla sunulan bir haber okudum:

"Erdoğan kürsüde gözyaşlarını tutamadı"

Haberi okur okumaz, bu haberin "kendi okurlarım" tarafından da okunmasını istedim.

Çünkü...

Habere konu olan Başbakan Erdoğan'ın tavrını hiç samimî bulmadım; kürsüye döktüğü gözyaşlarını çok sentetik buldum. Başbakan Erdoğan'a, onun partisi AKP'ye hiçbir sempatim olmadığı için mi bu duygulara sahibim?

Hayır, asla...

Canımın sıkılmasına neden olan durum, Başbakan Erdoğan'ın "timsah gözyaşları" dökmesi değil. Benim canımı en çok sıkan durum, "aydınlar" arasından bu gözyaşlarına inanarak "sanat-politik" belirleyecek insanların çıkabileceği korkusu...

Bu korku nedeniyle, dünkü "Erdoğan kürsüde gözyaşlarını tutamadı" başlıklı haberi aktarırken, bu habere bir sunuş yazısı yazdım. O sunuştan küçük bir alıntı yapmak istiyorum:

"Erkin sağlamlaştırılması, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi adına yapılacak bir 'halkoylaması' nedeniyle, arabesk politika aracı olarak gözyaşı kullanılması ve bu gözyaşlarının
'anayasaya evet' dedirtmek için piyasaya sürülmesi, hiç hoşuma gitmiyor..."

Bugün, yine aynı sitede, Mehmet Tezkan'ın aşağıya aktardığım yazısını okuyunca (bu yazının tümüne katılmam olanaksız olsa da), yüreğime küçük bir meltem rüzgârı nakşoldu. Sizin de bu yazıyı okuyup yüreğinize meltem rüzgârının nakşolmasını arzu ettim. (HB)


***


Aslında NE OLDU?


ZANNEDERSİN Kİ AKP İDAMI KALDIRIYOR


Mehmet Tezkan
mtezkan@milliyet.com.tr
21 Temmuz 2010


Başbakan, 12 Eylül'de idam edilenler için 30 yıl sonra gözyaşı döktü... Nevzat Çelik'in şiirini, Mustafa Pehlivanoğlu’nun darağacına giderken ailesine yazdığı veda mektubunu okudu... Sesi titredi, gözleri yaşlandı... Kendini dinleyen AKP milletvekillerinin de gözleri doldu... Uzun uzun alkışladılar...

***

Zannedersin ki AKP idamı kaldırdı... Referandumda idam oylanacak... Zannedersin ki Meclis'te tarihi günler yaşanıyor... Zannedersin ki Başbakan idam kalksın diye gözyaşı döküyor... İdam cezası olmasın diye yaşı büyütülerek asılan Erdal Eren'i gündeme getiriyor... İdam kalksın diye idam edilenlerin son mektuplarını okuyor... Zannedersin ki Anayasa bunun için değiştirildi... Bu ülkede kimse asılmasın diye... Yaratılmak istenen hava bu...

***

Gerçek şu... İdam kalkalı 8 yıl oldu... DSP-MHP-ANAP üçlü koalisyonu döneminde kalktı... Türkiye o ayıptan çoktan kurtuldu...

***

İdamın kalktığını biliyoruz maksat o değil, 12 Eylül'ün haksızlıklarıyla, 12 Eylül'ün zulmüyle hesaplaşmak deniliyorsa... Hedef işkencecilerden hesap sormaksa... İnsanlara bu zulmü yapanların yakasına yapışmaksa... Yani başta Kenan Evren'in...

Bir hatırlatma yaparım...

AKP sıralarından Çankaya'ya çıkan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül geçen yıl Köşk’te Kenan Evren’i ağırlamadı mı? Evren, geçen yıl 12 Eylül cuntasının lideri değildi de bu yıl mı oldu... Köşk’te ağırlandığında zulmeden değildi de bu yıl mı zulmeden oldu...

Sorum şu...

Anayasa değişikliği kabul edilirse 13 Eylül günü Evren'in yakasına yapışılacak mı? Yooo...

***

Maksat o da değil 12 Eylül Anayasası’nı değiştirmek deniliyorsa... AKP’nin kendi dağıttığı kitapçıkta şöyle yazıyor:

"Son 28 yılda 16 kez, 85 maddesi ile başlangıç kısmında değişiklik yapılmış olan 82 Anayasası iç tutarlılığını kaybetmiş, toplumun ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmiştir."

***

(Bu sözlerden şunu da anlıyoruz... Demek ki, AKP’ye göre 12 Eylül Anayasası’nın 1980’lerde iç tutarlılığı varmış...)

12 Eylül kuralı bugün de geçerli

Başbakan konuşmasında zulümlerin, işkencelerin, insanlık dışı uygulamaların en yakın şahitlerinden birinin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay olduğunu söyledi... O günkü zulüm ortamını anlatırken şu örneği verdi:

"Ertuğrul Günay'a 12 Eylül’de hapisteyken vefat eden babasının cenazesine katılmasına bile izin verilmedi."

***

Aklıma Ergenekon davasında tutuklu Başkent Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal geldi... 81 yaşındaki babası altı ay önce vefat etti... Cenazesine katılmasına izin verilmedi...

Aklıma Doç. Dr. Ümit Sayın geldi... Ölüm döşeğindeki 85 yaşındaki annesini son kez görmek istedi ama izin verilmedi...

Kuddusi Okkır’a ne diyelim? Tutukluyken kanser oldu, tedavisine doğru dürüst izin verilmedi... Eridi, bitti suçunun ne olduğunu bile öğrenemeden öldü...

30 yıl önceden bir örnek daha...

Başbakan 12 Eylül dönemini anlatırken şu örneği verdi... Dedi ki:

"Necdet Adalı’yı yargılayan mahkeme reisi Adalı’nın masum olduğunu iddia etti, karara şerh koydu ancak fayda etmedi..."

Bugün de benzer bir durum var... Birçok tahliye talebini o kişiyi yargılayan mahkemenin reisi haklı buluyor, karara şerh koyuyor ama fayda etmiyor...

Böyle ordu dünyada yok...

Hafife alınacak bir durum değil... Mesele çok ciddi... Vahim...

Bir ordu düşünün... O ordunun kara gücünü gözünüzün önüne getirin... Başında Kara Kuvvetleri Komutanı var... (Bir ay sonra Genelkurmay Başkanı olacak.) O komutana bağlı... 6. Kolordu Komutanı, 8. Kolordu Komutanı, Zırhlı Tümen Komutanı, Kara Harp Akademisi Komutanı, 2. Ordu Kurmay Başkanı yargılanıyor...

Deniz Kuvvetleri'ni düşünün... Kuzey Deniz Saha Komutanı, Güney Deniz Saha Komutanı, Foça Çıkarma Gemileri Komutanı, Hücumbot Filo Komutanı, Akdeniz Bölge Komutanı, Denizaltı Filo Komutanı yargılanıyor...

Daha aşağılara inmeyeyim... Görevdeki 28 paşa sanık sandalyesindeymiş... Trafik suçundan değil, darbe planlamaktan yargılanacaklar... Balyoz dışındaki davalara da bakarsak, oooo... 3. Ordu Komutanı bile yargılanıyor... Terör örgütünü yönetmekten...

***

Sorum net; dünyada böyle bir ordu var mı? Başbuğ ne der acaba... Allah’tan savaş tehlikesi yok...

(Kaynak: Milliyet)


***


Ayrıca bakınız:

Bir gözyaşı damlası kaç "anayasaya evet" eder?