Toprak, akşamları nasıl da kasvetlidir! Bataklıkların üstünde uçuşan sisler nice sırlarla doludur! Bu sislerin arasında gezinen, ölmeden önce çok acı çeken, çok ağır bir yük taşıyarak, bu toprağın üzerinde uçan kişi bilir bunu! Bu yorgunluğun ne olduğunu bilir. Ve en ufak bir pişmanlık duymaksızın bu toprağın sislerinden, ırmaklarından, göllerinden kopar; yüreği tüy gibi, kendini ölümün elleri arasına bırakır. Ölümün, yalnız ölümün huzur vereceğini bilir.
Mihail Bulgakof, USTA İLE MARGARİTA, e yayınları, ikinci cilt sf. 484
***
bir şairin şiir arama ve kurtarma çalışmaları
dünya ne kadar güzel
kâinat ne kadar
kuşlar
ağaçlar
ve balıklar ne kadar güzel
hâlbuki
atmosferi delen gözlerim
ormanı kucaklayan yüreğim
ve okyanusta sonsuzluğu arayan ellerim ne kadar
ben
dünyanın bu kadar güzel
kâinatın bu kadar büyük
kuşların bu kadar müthiş
ağaçların bu kadar yeşil
ve balıkların bu kadar hercai olduğunu bilmiyordum
ben
uzun bir soluk alıp
bu soluğu asla bırakmayan
ve hortumunun içinde koskoca bir okyanus taşıyan
bir fil gibiyim şimdi
ben
ömrümün son perdesinde
dünyanın bütün güzelliklerini gördüm
sevdiğim bütün kadınlar ellerimde öldü
artık ben de ağız dolusu ölebilirim
şimşek hızıyla giden bir şimendiferin hıçkıran sesine
tutsaklığın labirentini yenen ikarus'un düşlerine binip
gönül rahatlığıyla güneşe gömülebilirim
fotoğraf ve şiir: hilmi bulunmaz
on beş mayıs iki bin on cumartesi