17 Mayıs 2010 Pazartesi

Kültür Bakanlığı çanağı yalamak zorunda kaldığına göre tiyatroculukta ve tatlıcılıkta başarısız olduğu kanıtlanan Nedim Saban yazarlıkta da başarısız!

Dram yazma ve oyun yönetme kurallarını kavramakta zorlandığı için, dramaturjik olarak, (kendisi de dram yazma ve oyun yönetme kurallarından bîhaber) LİNÇÇİ Ömer Faruk Kurhan tarafından desteklenen;

Sahibi olduğu Tiyatro Kare'nin izleyicisine ve yine sahibi olduğu (Edirne'den Erzurum'a, Samsun'dan Adana'ya dek onlarca şubesi bulunan) "Tatlıcı Tombak" şirketine (NESA GIDA ORG. SAN. TİC. A.Ş.) asla güvenmediği için, ekonomik olarak, (benim, halkımın ve tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen) Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı AKP'li Ertuğrul Günay'ın bilgisi dahilinde, bu bakanlık tarafından desteklenen;

Kültür Bakanlığı çanağı yalayıcısı (Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı AKP'li Ertuğrul Günay'ın bilgisi dahilinde, sadece "Leyla'nın Evi" oyunu için, tam 48.000 TL'yi önce kasasına ve hemen ardından midesine indiren) Tiyatro Kare'nin patronu Nedim Saban tarafından kaleme alınmış aşağıdaki yazıyı, LİNÇÇİ Yaşam Kaya'nın editörlük yaptığı LİNÇÇİ tiyatronline.com sitesinden alarak, "olduğu gibi" yayınladık. Ancak, okurlarımıza saygımız nedeniyle, yazıdaki çok bâriz yazım yanlışlarını, kırmızı renkle belirtip, doğrularını yeşil harflerle biz yazmak zorunda kaldık! (HB)


***


İSTANBUL'DAN MALKOVİCH (MALKOVICH) GEÇTİ! ÜSTÜMÜZDEN FENA GEÇTİ… ...


Nedim Saban
nedimsaban@superonline.com
17 Mayıs 2010


Geçtiğimiz yıl İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın, Rumelihisarında (Rumelihisarı'nda) 2010 İstanbul Kültür Başkenti (İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti) kapsamında düzenlediği Amos Gitai’nın her anlamda sürünen Jeanne Moreau’lu gösterisini yarıda terk ettiğimde, yazımı yönetmen Amos Gitai, “İstanbul’da bir yerlerde halen şiş kebap filan yiyorsa derhal sınırdışı (sınır dışı) edilmelidir” diye sonlandırmıştım.

Cuma gecesi, Lütfü Kırdar’da John Malkovich işkencesini izledikten sonra, sınırdışı (sınır dışı) edin desem mümkün değil, adam çoktan toplamış bavulunu, “ Being John Malkovich” e sığınarak hergün (her gün) başka bir şehirde zaten ! Ben, bu oyuncuya T.C ( T.C.) vizesi vermeyin artık diyorum! Kenter Tiyatrosu (Tiyatrosu'nun) Kraliçe Lear’i sergilemek için A.B.D’de vize engeline takılması bende şu çağrışımı yaptı: Malkovich de bir daha böyle kötü oyunlarla Türkiye sınırlarından girmesin, giremesin!

Yollayın onu Chicago’da, kariyerine başladığı Steppenwolf Tiyatrosu’na, orada tekrar modern tiyatro hakkında yeterlilik eğitimi alsın, havaalanında audition yaptırtıp, sonra vize verirsiniz! Zaten gözünüzde büyüttüğünüz bu Malkovich’in dünya tiyatrosunda son yıllarda doğru dürüst oynadığı bir tek saygın tiyatro prodüksiyonu yok. Sözgelimi Shakespeare prodüksiyonlarında yer alan Al Pacino, Philippe Seymour Hofman gibi değil yani, almış eline bavulunu, Malkovich adına sığınarak, kent kent dolaşıyor. İstanbul Tiyatro Festivali’nde (Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde) oynadığı bu oyun ise, Viyana Festivali’nin resmi programında yer almadı.

Malkovich oyununun 40 ila 150 lira arasında değişen biletleri (bilet fiyatları) İstanbul Tiyatro Festivali’ni (Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’ni) ticari olarak mutlaka ayakta tutmuştur: Bu zamanda koca bir festivali yaşatmak zor tabi. Fakat,” bayi toplantılarındaki star sunumu “kıvamındaki bu gösteriyi (gösterişi) festivalin en iddialı yapımı olarak lanse etmeleri acınılası bir durum!

Bu oyunun gizli görüntüleri önceden internete düşse, sorumlu teatral merciler mutlaka istifa ederdi ! Ama kentimizin tiyatro zevkini belirleyen Prof. Dikmen Gürün (Prof. Dr. Dikmen Gürün), koltuğuna sıkı sıkı yapışmış. Festivalde bu yıl tiyatroseverleri öfkelendiren “Cinecitta Aperta” oyunu gibi bardağı taşıran pek çok felakete rağmen, Dikmen Hoca gitmiyor, gidemiyor. Festivalin danışma kurulundaki saygın tiyatro adamları bu rezaletler Türk halkına reva görülmeden önce, şöyle bir izlemiyorlar mı Allah aşkına? Devlet Tiyatroları’nın Adana, Trabzon, Antalya Festivalleri, TAKSAV’ın Ankara Festivali uluslararası alanda o kadar iddialı ki, bu gidişe dur denmezse, İstanbul Tiyatro Festivali (Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali) miyadını (miadını) doldurarak, tarihe gömülecek.

JMalkovich’ler (John Malkovich'ler), Jeanne Moreau’lar, Fanny Ardant’lar, Türkiyenin (Türkiye'nin) bir üçüncü dünya ülkesi olduğu düşüncesiyle, buraya ezberlemeyi bile gerek duymadıkları oyunlarla şöyle bir uğramaktan vazgeçmeli! İKSV bu duruma müdahale edemiyorsa, bu starlara vize uygulamasında en ağır sanatsal şartlar aranmalı. Bu kişiler İstanbul’a sokulmamalı, kapıdan lokumla uğurlanmalı. Malkovich, medyayı maymun eden bir seri katilin yaşamını barok müziği eşliğinde anlatmayı seçebilir. Oyun, Avusturya’da, Avusturyalı bir karakteri anlattığı için ilgi de çekmiş olabilir. Şu anda turistik gösteri kıvamında, “Cats” müzikali gibi, tüm dünyayı da dolaşabilir ama İstanbulluları kandıramadığı bilinmeli. Kibar beyler hanımlar oturdukları yerden nazikçe alkışladılar ve düşleri çalınmış olarak, kongre vadisi (Kongre Vadisi) tabir edilen berbat yerde, bir türlü dikilemeyen (döşenemeyen) kaldırım taşlarından çamurları aşarak evlerine koyuldular.,

Bazıları illa birşey ( bir şey) beğenmiş olmak için, Avusturya'(Avusturyalı) sopranoları beğendi. Bir de sound check bile yapmaktan aciz olan barok orkestrayı! (oysa orkestra üyeleri oyun sırasında sahneyi devamlı terk ederek sesçiyi fena halde azarladı) Ayrıca bırakın da, Mozart’ın memleketinin insanları azıcık klasik müzik bilsin değil mi? Avusturya’lılareın (Avusturyalıların) müzik çalmasına şaşıranlare,i (şaşıranlar,) Jeanne Moreau’nun da Fransızcasını beğenmişlerdi. Sanki bir oyuncunun anadilini artiküle etmesi mucizeymişçesine! Bu kez Malkovich’in İngilizcesini beğenemediler, çünkü beceremediği Avusturalya aksanıyla işi berbat etti.

Bir de altyazı tercüme faciası yaşandı: orkestra şefini üstat diye çeviren, temcit pilavı tipi alaturka ifadelere yer veren, going to the market’i pazar yerine gitmek (Beşiktaş mı, Alaçatı mı?) diye dilimize “kazandıran” şeytani komedya (Şeytani Komedya) faciası!

Ağca’ların televizyon starı olmaya aday olduğu bu memlekette, hapisten çıktıktan sonra Nobel ödüllü yazar Gunter Grass’ı (Günter Grass'ı) bile masum olduğuna inandıran bir katilin öyküsünü paylaşmak hoş bir fikir olabilirdi, ama Malkovich’in tekleye tükleye metinler okuduğu ilkel bir okuma tiyatrosunda sahneye sadece seksist öğelerin taşınması tiksindiriciydi! Kadına şiddeti kınamak için kadına şiddeti böylesine çirkince teşhir etmek mi lazım? Sahne estetiğini bulmuş, sanatsal dilini yaratmış bir oyunda bunu kabullenmek mümkün ama, aktör orada metni okurken, yeri geldiğinde de sırf bizi etkilemek uğruna, dekor ve kostüm gerektirmeyen(,) ucuz, seksist bir ayrımcılığa başvuracak, lütfen buna vize vermeyelim.

Jeanne Moreau’yu izlediğimde çocukluğumun Jules ve Jim’i ölmüştü. İstanbul halkına reva görülen bu işkenceyi izlediğimde ise, düşlerimi sıkı sıkıya koruduğumdan mıdır nedir, artık hiçbirşeyimi (hiçbir şeyimi) öldürmelerine izin vermedim. Sadece yuhalamak(,) bağırmak, isyan etmek, sesimi Nejat Eczacıbaşı’ya (Eczacıbaşı'na) duyurmak istedim.

(Kaynak: tiyatronline.com)


***


LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi