11 Mayıs 2010 Salı

Baykal kaseti ve liberal yağdanlık


Ali Eyvaz
eyvazali@gmail.com
11 Mayıs 2010



Ahmet Altan, 312 general davası yüzünden Vakit gazetesine kesilen ölümcül cezayı Taraf’ta konu etmedikleri için Vakit’in sitemine karşılık bir özür yazısı yazacağı sırada, odasına giren birinin “Onlardan özür dileyecekmişsin, ama biliyor musun Baykal meselesinde onları eleştirdik diye bize şöyle böyle demişler” uyarısı üzerine, özür dilemekten vazgeçtiğini yazdı.

Altan, bununla da kalmayıp, özür dilemek niyetiyle başladığını iddia ettiği yazısında “ahlaksız, alçak” yakıştırmasıyla bir de ağız dolusu küfürler yağdırdı. Bu yakıştırmalar güya, odasına giren o kişinin “bizi eleştirmişler” ikazıyla yapıldı. Yani Beyefendi’nin özrü, ancak kendilerini eleştirmeyen, hatta giderek kendilerine itaat edenlere bahşedilen bir paye gibi.

Demek ki bu özür dileme eğer bir dindara yönelikse, ancak Beyefendi’nin lütfuyla sadır oluyor. Yoksa bir gazetenin dünyada bir benzeri daha olmayan ve bir hukuki davadan çok, açık bir tertibi işaret eden adli bir skandal neticesinde yok edilmek istenmesine duyarsız kalınmasının sonradan fark edilen samimi ve vicdani bir refleksle değil.

Beyefendilerin özrüne mazhar olmak şerefi, ancak ağızlarından çıkana ve kalemlerinden dökülene “işittim, iman ettim” diyen yavşaklardan olunduğunda hak edilebiliyor. Üstelik kendisinden bir özür talebi bulunmamasına karşılık, önce kendini bu makamda gösterip, arkasından “siz bunu hak etmiyorsunuz” demeye getirerek küfürler savurması, asaletten zerre kadar nasipsiz olduğu için altı boş bulunan kibrinin akıl ve ruh sağlığını da zedelediğini ortaya koymuştur.

“Senin özrün kaç para ki bayım!” diyebilen, “kibre kibirle karşılık vermenin sadaka olduğunu” bilen, mağrur ve başı dik dindarlar ülkesinde artık baykuşlar ötüyor.

***

Vaktiyle koca bir ülkenin tamamı iken, giderek belirli bölgelere, sonra vilayetlere ve nihayet bir müddet sonra da ancak hayatiyet bulabildikleri, keskin hatlarla çevrilmiş zihinsel “mahallelere” mecbur bırakılan dindarlar içinden az bir “muhafazakar”a gelince; onlar “kompleksli kapıcı kızı” triplerinde periferinin yağız ve gürbüz delikanlılarına hiç yüz vermeyip, buna mukabil merkezdeki keçi sakallı, yağlı ve parlak oğlanlara göz süzmeye devam ediyor. Mahallenin namusunu haysiyetleri üzerinden mezata düşürenler, kendileri gibi hareket etmeyenleri ise her fırsatta ya bizzat ihbar ederek, ya dışlayarak, “utanılan uzak akrabalar” konumunda bırakmayı marifet sayıyorlar. Sanki kendileri bulundukları o büyük şehrin merkezlerindeymiş gibi davranarak caka satarken, merkezin gerçek sakinlerinin aşağılayıcı davranışlarını ise köle kabullenişinin o gevrek ve yapışkan sırıtkanlığında geçiştirmeye çalışıyorlar. Mahallenin dışındaki yarım asırlık gazeteciler “Bu Baykal kaseti dünyanın her yerinde haberdir” derken, mahalle sakinlerinden kimilerinin “kimsiniz lan siz!” efelenmesiyle yağdanlığa dönmüş ağızlarından köpükler sıçratması, bu mahallenin gördüğü ilk kalleşlik değil.

Yosmalarının bile Ramazan aylarında, kandil gecelerinde yedi kere yunup tövbe istiğfar getirerek evlerine kapandığı o eski mahallelerin şimdi tam ortalarında, sanki bir kentsel dönüşüm hız ve hoyratlığında Kabil’in katledip timsahların önüne attığı, yenmiş kardeş cesetlerinin kemiklerinden mamül kuleler yükseliyor. Ey Ehl-i Salib yardakçısı, liberal ağa babaların parlattığı kırmızı suratlı şebek müsvetteleri, şimdilik doya doya seyredin eserinizi. Çünkü pek yakında İngiliz Lordlarının ilk gece hakkı gibi, liberal ağa babalarınız o kulelerinizi de sizden talep edecek. Velinimetiniz efendileriniz pek yakında o yüksek sütunlarınız ve görkemli köşelerinizde ezile ezile iğdiş edilmiş kişiliklerinizin posasını da sakız yerine çiğneyecektir.

(Kaynak: habervaktim.com)


***


Ayrıca bakınız:

LİNÇÇİ Yaşam Kaya; hem yazı yazmasını bilmiyor, hem de Taraf gazetesinde eleştirmen!