28 Mart 2010 Pazar

LİNÇÇİ Ahmet Ertuğrul Timur (nam-ı diğer 3. Abdülhamid), eteğindeki taşları birer birer döküyor!

BU YAZININ ÖNCÜLÜ OLAN YAZI

NASIL BİR ÖRGÜTLÜLÜK


Ertuğrul Timur
aetimur@gmail.com
29 Mart 2010


"Örgütlülükten ahkam kesiyorsun da önce sen örgütlülüğün neresindesin be adam?" diyenler çıkacaktır elbette. O halde kısa bir örgütlülük özgeçmişimi vermemde yarar olabilir. Bunu yaparken son derece önemli ve sizlere aktarmakta yarar göreceğim pek çok irili ufaklı anekdotlarım, hatıralarım olacaktır fakat bu yazının konusu ben ve hatıralarım olmadığı için bunlara mümkün olduğunca saplanmadan ve nostaljimin tuzağına düşmeden kısa kesmeye çalışacağım.

Lise yılları 70'lerin siyasal ortamının sonlarına denk düşmüş biri olarak İlk örgütlülüğüm 15-16 yaşlarında İYDGD (İstanbul Yurtsever Devrimci Gençlik derneği) sempatizanlığı ile başlayıp bu derneğin aşamalarıyla YDGF (Yurtsever Devrimci Gençlik Federasyonu) , ve TDKP (Türkiye Devrimci Komünist Partisi) ve bunların paralelinde yayımlanan dergi adıyla anarsak "Halkın Kurtuluşu" sempatizanı olarak şekillendi.

12 eylül 1980 darbesi sabahında bütünleme sınavıma gitmek için uyandığımda sol çok büyük oranda tank paletlerinin altında kalmıştı. Öncüler ya cezaevinde, işkencehanelerde yada yurtdışındaydı. Okul sorumlumuz aynı gün içeri alındığı için ve mahalle örgütlenmemizin de üst kademelerle bağı koptuğu için bir başımıza kalmıştık. Şaşkın ve çaresizliğimiz bir hafta kadar sürdü sürmedi bir nevi hücre örgütlenme denilebilecek kendi mahalle örgütlenmemizi oluşturduk. Tüm solu, sendikaları, siyasi partileri silip süpürmüş dev bir canavar karşısında 5 tane kadar yeniyetme gencin kendilerinin karar alıp uygulayacağı bir küçük örgütlenme denemesi. Ailelerimiz bir yere gidip evi boşaltmamışsa apartmanımızın bodrumu ve terası toplanma yerimizdi. Terasa yayıp yazdığımız pankart kuruyup kaldırdığımızda aynen kapkara "Kahrolsun Faşist Cunta" yazısının teras çinilerine geçtiğini görünce aceleyle biraz daha harçlık bulup aldığımız tinerlerle temizliğe girişmiştik (Dikkat nostaljinin tuzağına düşüyorsun toparla) Bir süre kendi kendimizi eğitme ve kendi başımıza eylemlerle geçti. Sonra yeniden bağlantı kuruldu ve yurtdışında basılıp gelmiş birkaç sayfalık "Devrimin Sesi" dergisine sevinirken "Derhal pratiğe dayalı eylemlerden vazgeçmemiz" uyarısı ve azarlanmasıyla cuntaya karşı sesimizi -örgüt emriyle- kestik. Sonra kurduğumuz cılız bağlantı yeniden koptu. (Kim bilir belki o bağlantı kişisi de alınmıştı içeri.)

Lise son, ve üniversitede ilk yıllarımı darbe şartlarında sürdürdüm. Askerlik sonrası (1987) Güneş gazetesinde işe başladım. Ne kadar zaman sonraydı bilmiyorum ses getiren bir rapor yayınlayan İrfan Taşdemir'in Güneş gazetesiyle ilişiği kesilince ondan boşalan TGS Türkiye Gazeteciler Sendikası temsilciliğine bazı arkadaşlarım tarafından önerildim ve TGS Güneş gazetesi işyeri temsilcisi oldum. Basınımızdaki ilk ve bildiğim kadar son sendika işyeri temsilci odasının bir gazete içerisinde açılması benim dönemime ve bana nasip oldu. İşyerinde sendikalı işçi sayısı kısa sürede arttı. (İkna kabiliyetimin yüksek olduğu hep söylenegelmiştir) Birbirine güvenemeyen işçileri madem öyle hep beraber gidip hep beraber üye oluyoruz turlarıyla sendikaya taşıdık. Basın gibi aydın bir camiada sendikacılığın da iyi bir noktada olacağını düşünebilirsiniz fakat ne yazık ki kitlesel bir işçi örgütü yapısından çok Gazeteciler Cemiyeti gibi ihtiyaç duyuldukça bildiri yayımlamaya yarayan sembolik bir sendika gibiydi. Öyle ki sendika başkanı aslında patron temsilcisi sayılabilecek Milliyet Yazı İşleri Müdürü Eren Güvener'di. patron temsilcisinden işçi örgütü lideri... Bu durumda sendika içerisinde muhalif çizgiye düşmem çok gecikmedi ve Güneş gazetesinden Merdan Yanardağ, Cumhuriyet'ten Yavuz Şimşek, Yurdagül Erkoca ve isimlerini hatırlamadığım Milliyet, Hürriyet, Tercüman gazetesinden bir kesimle muhalefet hareketini örgütledik, Adana, İzmir, Ankara bölgelerini ve gazetelerin üç vardiya çalışan işçilerini 24 saat süren ziyaretlerle ikna ettik ve yönetime gelmeyi başardık. Kişisel nedenlerle gazete sektöründen ayrılma ihtimalim olduğu için yönetim kurulunda değil , kendi isteğimle yönetim kurulu yedek üyeleri arasında kaldım (ve gerçekten de kısa süre sonra ayrılıp kendi işimi kurdum) Böylece TGS'de bir süre de Yönetim kurulu Yedek üyeliğinde bulundum. Güneş Gazetesini Asil Nadir'in satın alması, bir süre sonra onun iflası ile arkadaşlarım meşhur Güneş Gazetesi Onur çadırı eylemini başlattı. Ben esasen oradan ayrılmış olmama karşın sonuna dek yanlarında ve aktif bir şekilde yer aldım. Aylarca sürecek bu çadır eylemi 12 Eylül sonrası ilk büyük işçi eylemi olarak basın tarihimizde yerini aldı. Bobinci Rıza abimizi bu çadırda kaybettik başka acılar da tattık. Onur çadırı ismini ben vermiştim ve tabelasını da elimle asmıştım. Yurtdışından Yabancı işçi örgütlerinden gelen destek mektuplarında bile adres Güneş gazetesi Onur Çadırı / Beyazıt şeklindeydi. Bugün benim Tekel işçilerini anlayabilmem kadar doğal ne olabilir? Güneş Gazetesi bir daha açılamadı (Yıllar sonra açılan o Güneş değildir elbette) Ve çalışanlar haciz kararlarıyla az çok hakkını alarak dağıldı. Nostaljinin tuzağına daha fazla düşmeden bunu da geçiyorum.

İkinci sendikacılık görevim Eğit-sen (daha sonra Eğitim-Sen olmuştur) bünyesindedir. Yıldız Teknik Üniversitesi bünyesinde çalıştığım dönemde Eğitim-sen Kampüs temsilciliği görevinde bulundum. Yaklaşık 5 yıl sürdü. "Bizim burada kimse sendikaya üye falan olmaz" denilen ortamda bölüm çaycısı Ayşe teyzeden hocalara dek (bazı fire verdiğimiz hocalar olsa da) neredeyse eksiksiz sendikalı yaptım. O dönemki işçi eylemlerine eksiksiz katıldık. Buradaki işimden kendi isteğimle ayrılana dek sürdü.

Hangi yıllara denk düşüyor şimdi tam kestiremediğim sendikal örgütlülük üzerine dışarıdan çalışmalarım da oldu. Örneğin konfeksiyon işçilerinin örgütlenmesinde eğitim vermem ve örgütlenme çalışmaları yapmam gibi. Özal dönemine geçmekle birlikte 12 eylül etkileri sürdüğü için genellikle mekan sıkıntısı çektiğimiz için piknik görüntüsü verilmiş küçük kitle toplantıları olurdu. Örneğin her defasında 20-30 işçinin getirildiği toplantılar.

Ardından gelen solun yeniden toparlanması dönemlerinde dönem dönem çeşitli dergiler çevresine yakınlaşmalarım oldu (Emeğin Bayrağı gibi)

Özellikle 12 Eylül sonrası yoğun şekilde empoze edilen küçük burjuva örgütlülüklerine (ırksal, kökensel, çevreci, cinsiyetçi vb) asla sıcak bakmadım. Her zaman emek eksenli ve dünya görüşüm doğrultusunda siyasal örgütlenmelere daha yakın oldum. Hele ki "lokal milliyetçilikler" olarak adlandırdığım kurumsal (Yapıkredililik gibi), okulsal (Galatasaray Liselilik gibi) , takımsal (Fenerbahçelilik gibi) birliktelikleri örgütlülükten bile saymadım, bu tür örgütlülüklerin de karşısında oldum.

Kuruluş aşamasında EMEP toplantılarına da ÖDP toplantılarına da katıldım. Kökende EMEP çizgisine yakın olmakla birlikte iki yanlı örgütlenme olacaksa bunun legal kanadının ÖDP'de başlayan sürecinden daha çok etkilendim. Kuruluş aşamasındaki ÖDP'nin taş taşıyıcılarından oldum. Gaziosmanpaşa'lı olmadığım halde o bölgeden arkadaşlarla zaten başlamış bir örgütlülüğümüz olduğundan kuruluş aşamasında ÖDP toplantılarına Gaziosmanpaşa Temsilcisi olarak katıldım. Kuruluş aşamasındaki emek söylemlerinin ve genç kesimde yarattığı kımıldanmanın aksine zaman içerisinde küçük burjuva akımlarının baskın geldiğini, olumsuz noktalara savrulduğunu görerek uzaklaştım.

TİYATRO DÜNYASI VE ÖRGÜTLÜLÜK

Yavaş yavaş asıl konumuza doğru yaklaşabiliriz. Asıl olarak Tiyatro'da örgütlülüğü ele alacaktık. Kendimden başlamışken bir geçiş de olması açısından yine kendi tiyatral örgütlülüğümle başlayayım.

Tiyatro dünyasının içerisinde yada yakınında bulunduğum son 10 yıllık sürecimde esasen "tiyatrocu" vasfında olmamakla birlikte öncelikle ASSITEJ'lilerce fahri üyeliğe alındım. Çocuk Tiyatrolarının okullarda sömürü alanı olmasına ilişkin yaptığım haberleri bir kampanyaya dönüştürmem, bu kampanyanın Hürriyet, Radikal gibi gazetelerde de yankı bulması, Kampanyanın ötesine geçerek çocuk tiyatrosu yapanlarla birebir görüşmeler yaparak ivme kazandırmam ve Milli Eğitimin konuyla bir yere dek ilgilenip en azından bazı kıstasların uygulanmaya konulması gibi etkenlerin de etkili olduğunu düşündüğüm yayın ve girişimlerimin ardından ASSITEJ-Türkiye Başkanı Tülin Sağlam ve sevgili Nurkut'la tanıştık, sırası gelmişken anmalıyım ki Ümran İnce'nin de bu tanışma kaynaşmalarda etkisi oldu.

Sevgili Bülent sezgin kardeşim onların İATP-(Gli ve G'siz halleri dahil) adlı örgütleri 10 yıl kadar kış uykusunda olduğu için, 10 Yıl kadar kendi örgütlülükleri dışında yapılan hiç bir eyleme girişime, tartışmalara katılmadıkları için o 10 yıllık kış uykusu süreçlerinde yapılanları pek takip etmediklerinden olsa gerek miladın kendileriyle başladığı zannına kapılmış. ve tabi biraz da kampanyasının ardından bazı Milli Eğitim yetkilileriyle falan da görüşmesi söz konusu olunca bu "önemli yetkililerce" kabul edilecek olmanın hazzı ve eh biraz da gençliğinin verdiği coşkuyla "Hak mücadelesi öyle olmaz böyle olur" tarzında bir yaklaşım sergilemiş :)

Başlattığı kampanyayı ilettiği ilk günden destekledim ve en uzun süreyle ve en belirgin şekilde yer veren yayıncı oldum, kendinden aksi bir bildirim gelmedikçe de destekçi olacağım imzam da durmaya devam ediyor, edecek. Konunun önemini bildiğim için (Onun kendi cemaatinden tüm arkadaş yada abileri konumları ıtıbariyle imza koymasalar da ben kurumuma ve konumuma rağmen imza vermekte hiç tereddüt etmedim.)

Efendim 5-6 yıldır ASSITEJ üyesiyim, ve Assitej'le ortak çokça fiili (fiili kelimesinin altını çizmekte yarar var) çalışmalarım oldu. Yukarıdaki örneğin dışında Türkiye'nin dört bir yanından gelen Assitej üyelerini İstanbul'da İki gün konuk edip mekan ayarlayıp 2 tam gün süren toplantılar organize ettim. İlk kez bu toplantıda kurulmuş Assitej fiili hizmet komisyonları oluşturduk. Başta o dönem Assitej'de yönetimde bulunan Prof.Dr.Hasan Erkek hocamla olmak üzere Çocuk Tiyatroları üzerine Kültür Bakanlığı için hazırlanan yoğun bir rapor yazışma dönemi yaşadık, Assitej "Gençlik Tiyatroları" komisyonu kurucu ve üyelerinden oldum bu alanda derleme ve çeşitli mecralarda (İBŞT işbirliği ile Haldun Taner Sahnesinde, Sosyal Bilimler Lisesinde gibi) Gençlik Tiyatroları panelleri hazırladım, moderatör olarak. Assıtej başkanı Tülin Sağlam'ı, Nihal Kuyumcuyu ve diğerlerini ağırladım. Birer haftalık dönemler olarak müteakip kereler Bursa Festivallerinde bulundum aktif katılımcı oldum. Kurumsal web sitelerini hazırladım, Assıtej basın ilişkileri komisyonunda yer aldım. Bunlar ilk aklıma gelenler.

Sevgili Bülent Sezgin kardeşimin olumlu bir konuda olumlu gelişmeler kaydetmesini, bunun hazzını duymasını elbette anlayışla karşılarım ve sonuna kadar da desteklerim. Fakat benim lokal milliyetçilik diye adlandırdığım bir bağ ile yandaş çıkma adına kendi dışında yapılanları simularkvari olarak nitelemesini ise ancak abilerine kurumsal, okulsal (ve kendinden önce yapılanları araştırmadığı için körü körüne) bağlılık olarak görebilirim ancak.

Efendim bugün ancak art niyetlilerin ilk söyleyeceklerine yanıt babından uzunca bir girizgah yapmış olduk. Yarın kısmetse devam edeceğiz ve asıl konumuza, "Tiyatroda Örgütlülük" konusuna geleceğiz.

İŞTE TTB'NİN UTANÇ HANESİNE KAZINAN TUTUMUN ARKASINDAKİ GÖNÜLLÜLÜK ESASLI TİYATRO(!)
AFYON KONUSUNDA NETLEŞEBİLDİK Mİ?
İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliğine ve Genç Tiyatro Sorumlularına açık mektup
KARANLIĞA KARŞI DURACAKSAK ÖNCE İÇİMİZDEKİ KARANLIKLARDAN , İKİYÜZLÜLÜKLERDEN, ÇİFTE STANDARTLARDAN KURTULMALIYIZ!..
VAKİT YAZARI AMACINA ULAŞMIŞTIR
A.ERTUĞRUL TİMUR KONUYU ILIMLI GEÇİŞTİRMEYİ SEÇEN KUMBARACI50 YE VE BURAYI MÜHÜRLEYEN BELEDİYEYE SORUYOR! OKUYUNUZ
İŞTAH MI BIRAKTILAR
Bu macera yeni değildir ve Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Belediye Başkanı olarak ilk kez iktidarla tanışmasıyla başlamıştır.VE BU MACERA ORADA DA KALMADI SÜRÜYOR
EVET VATAN CADDESİNE DE, BOĞAZ KÖPRÜSÜNE DE KARŞIYDIK, HARBİYE'DE YENİ ÇOK AMAÇLI SALONA DA KARŞIYIZ!
KOLTUKLAR VE ONURLAR
BİR PROFESÖRÜN CEHALET HAKKI VE AKP'NİN TİYATROLAR POLİTİKASI
GÜNDEM YİNE DOLU DOLU, YA GÜNDEME TARAF OLACAKLAR?
NİHAYET SANATIN YARIŞTIRILAMAYACAĞINI, YARIŞMA ARACI OLAMAYACAĞINI BİRİLERİ KISITLI BİR ALANDA DA OLSA DİLE GETİRMEYE BAŞLADI!
İstiklal Değişti mi?
GECİKMİŞ BİR YAZIYLA CKM OLAYI VE NEDİM SABAN'A YÖNELİK IRKÇI SÖYLEM ÜZERİNE
YAZSAM MI Kİ?
ÇATI ÖRGÜTLENMESİ "TÜRKİYE TİYATROLAR BİRLİĞİ"
TİYATRO KAMUOYU VE OKURLARA ZORUNLU BİR AÇIKLAMA

(Kaynak: tiyatrom.com)