24 Ocak 2010 Pazar

Zaman aşımına uğramış gazete Zaman'daki sade suya tirit yazılarını sürdüren (Orta) İskender Pala, şimdi de Milli Eğitim Bakanlığı'na servis yapıyor!!!

Kültürel Meselelerimiz - 14: Gençlik ve kültür


Bugün ülkemiz üniversitelerindeki öğrencilerin ilgi alanlarını sıralayan bir anket yapılsa, benim tahminim 'eğlence' ilk sırada, 'bilgi' de son sırada çıkar.

Kültürün buradaki yeri ise sondan bir önceki sıralama olabilir. Yanılmış olmayı çok isterim ama gerek devlet üniversitelerinde, gerekse vakıf üniversitelerinde değişen fazla bir şey yoktur. Aynı anketi orta öğretim gençliğine uyguladığımızda muhtemelen daha farklı bir tablo karşımıza çıkacak ve ilk sırayı test soruları alacaktır. Bilgi ve kültürün yerlerinin değişeceğini sanmıyorum. Bu feci manzara yüzünden gençleri suçlayabilir miyiz? Zannetmiyorum!.. İçlerinden bu çarkı tersine işletenlerin sayısı her geçen yılda biraz daha artıyor çünkü. İsteyenler bilgiyi de, kültürü de her zemin ve zamanda arayıp buluyorlar.

Eğlence çağının öğrenme çağını alt ettiği bir dünyayı yaşıyoruz. Medya, gençliğimizi ele geçirmiş durumda. Televizyon izleyerek bilgi ve kültür sahibi olunabileceğini sanan bir genç nüfus ile karşı karşıyayız. Malumat edinmeyi bilgi edinmek zannediyorlar. Bilgi edinmede pasif davranıyor, sorgulamaktansa kabullenmeyi yeğliyor, bilgi başarısını not ile ölçüyorlar. İnternetin bir bilgi çöplüğü olduğunun farkında değiller. Okumak yerine seyretmeyi tercih ediyorlar ve seyrederek öğrendiklerini düşünüyorlar. Magazin haberleri dışında gazete bile okumayan gençlerimiz var artık. Bernard Rose'un yönettiği Anna Karenina'yı Tolstoy'un romanını okumaya, Aşk-ı Memnu dizisini Halit Ziya'nın ünlü eserinin satırları arasında gezinmeye, rahmetli Halit Refiğ'in beyazperdeye aktardığı Leyla ile Mecnun'u seyretmeyi de Doğu klasiği Leyla ile Mecnun öyküsünü öğrenmeye tercih eden tembel bir kuşakla yüz yüzeyiz. Bu tembelliğin suçunu tamamen onlara yüklemek bence haksızlık olur. O halde gelin, yetişkinler olarak gözlerimizi kendimize çevirelim.

Sık sık çocuklarının okumadığından şikâyet eden velilerle karşılaşırım. Aramızda şu minvalde konuşmalar geçer:

- Hocam! Oğlum/kızım hiç okumuyor. Ne yapabilirim?

- Oooo! Çok basit ve kolay bir çözümü var bunun!

- Hemen söyleyiver hocam!

- Tabii! Ama eve gidince hemen uygulayacağına söz vermelisin!

- Hiç şüphen olmasın hocam! Sen söyle yeter.

- Kitap okumaya başla; çocuğun senin kitap okuduğunu görsün!

Ülkemizdeki Amerikan kolejlerinde bir zamanlar Shakespeare veya Faulkner başlı başına bir ders olarak okutulurdu -belki hâlâ okutuluyordur- ama en iyi Türk liselerinden mezun olan şimdiki öğrenciler Yaprak Dökümü'nü bir televizyon dizisi zannediyorlar. Bırakınız Brecht, Dostoyevski, Conrad, Schiller, Montaigne veya Hafız, Beydaba, İmreü'l-Kays, Gazali, İbn Haldun gibi Doğu ve Batı klasiklerini, Türk medeniyetinden 100 temel esere imza atan büyüklerini dahi bilmiyorlar. Oysa klasik olan her şey insanlığın ortak mirasıdır ve insanlığın ortak şuuru bu birikimi sahiplenmekle teşekkül eder.

Bu hazin akıbet, eğitim deyince yalnızca pozitif bilimleri akla getiren, Türk modernitesini inşa adına kendi kimliğini görmezden gelen nesillerin basiretsizliğidir. Zaten ülkemizdeki kültür algısı tam da bu noktada kan kaybetmeye başlamıştır. 1950'lerden sonra sosyal bilimler, beşeri bilimler, edebiyat ve felsefe gibi alanlar ikincil konuma düşünce kültürel değerlere ilgi azalmış, iyi bir iş, iyi bir hayat kazanmak üzere eğitim gören gençlerin zihinlerinde değer kaybına uğramıştır. O günün gençleri bugün artık ülkemize yön veren âkil adamlar ve zannederim hepsi, kültürdeki devamlılığı sağlayamamanın acısını yüreklerinde taşıyorlar. O gaflettir ki bugün meydanı popüler kültüre bırakmıştır. Kendisi olmamayı başarılı olmak zanneden bir kültürel baskıdır bu. Bugünün orta veya yükseköğretim kurumlarındaki öğrenci portresi maalesef artık elinde kitap ve kalem ile çizilememekte, çoğunlukla bir cep telefonu ve sigara ile poz vermektedir. Bir sanat enstrümanıyla görüntülenme arzusu taşıyanların sayısı ise azdan da azdır. Bunun tabii sonucu olarak eğitim kurumlarındaki kültürel etkinlikler de, onlara aktif/pasif katılım da yeterli olamamaktadır.

Bize göre kültür, bilginin giriş kapısıdır. Kültürel anlamda kimliği oluşmuş bir gencin derinlemesine bilgileri edinme ve uzmanlaşma hususunda çok daha başarılı olacağına inanırım. Çevrenize bakınız, toplumda en başarılı insanların, mesleğindeki uzmanlığına geniş bir kültürü ilave etmiş kişiler olduğunu göreceksiniz. Bu yetkinlikte kişileri yetiştirmek üzere bilimsel anlayışı kültürel zemin ile destekleyecek ve üniversitesindeki gençlere imkân tanıyıp onların kültürel çalışmalarını sırf yıllık faaliyet raporunda yer alması için desteklemekten dönecek üniversite rektörlerine ihtiyacımız var. Yaptırılan her okulun sırtına sırtını dayamış bir kültür merkezi de yaptıracak Milli Eğitim Bakanı'mız, o bakana maddi imkân sağlayacak zenginlerimiz, öğrencilerinin kültürel alanlarda eleştirel yaklaşımlarına çözümler üreten müdürlerimiz, gençler lehine sanat ve kültürel anlamda pozitif ayrımcılık yapacak Kültür Bakanı'mız olsun istiyoruz. Galiba biz gençlerimizi ihmal ediyoruz!..
19 Ocak 2010, Salı

(Kaynak: Zaman)

Oyun'un notu: Yukarıdaki metinde bulunan bazı yerleri biz kırmızılaştırdık!

***

Ayrıca bakınız:

AKP'nin kültür teorisyenlerinden İskender Pala, sonunda ağzındaki baklayı çıkardı: "Tiyatroları dönüştürecek bir Kültür Bakanı aranıyor?"

İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın danışmanlarından Prof. Dr. İskender Pala, AK Parti'nin tiyatroya yönelik ajandasıyla ilgili baklayı nihayet ağzından çıkardı

Toplumu meşgul eden meşhur iskenderler!

Zaman aşımına uğramış fikirlerin gazetesi Zaman yazarı ve zamane adamı Orta İskender'in yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı!

Orta İskender'den ortaya karışık laf salatası yada kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için yırtınan bir adamın dök içini rahatla hâli!