20 Aralık 2009 Pazar

Yırtık Atlet

Sabri Can Locva (sağda), Uğur Özkan'la (Foto: Hilmi Bulunmaz)


Sabri Can Locva
18 Aralık 2009


Kimi insanlar vardır yırtık don giyer, kimi insanlar vardır yırtık donla yerleri siler. Don deyip küçümsememeli; don yaşadığımız hayatı belirtir. Kimileri donla, kimileri donsuz yaşar.

***

Orta durumlu ufak bir mahallede yağmurlu bir sabah.

Yırtık Atletli Adam: Ağabeyim çok üşüyorum be. Allahın varsa bir ekmek parası.

Baba: Yürü git be adam, gene şarap alacaksın değil mi? Param neden boşa gitsin? Haydi, başka kapıya!

Yırtık Atletli Adam: Ağabeyim yapma, etme. Ben zaten şarap içmem ki. Ağabey, hem 80 kuruş verirsen batmazsın.

Baba: Ohooo, öyle her gün boşa 80 kuruş harcasam, benim halim ne olur? Hem düzgün bir insan olsaydın, bu durumlara düşmezdin.

Yırtık Atletli Adam: (Kızar.) Ağabey, insanlığıma laf ettirmem. Bende, sende olmadığı kadar insanlık var.

Baba: (Yakasına yapışır.) Hadi oradan be sefil. Bana, senin gibi insan kılığındaki hayvanları anlatma.

Yırtık Atletli Adam: Asıl sen kendine bak! Kat kat giyinmişsin, hayvanlığın belli olmasın diye, bak bak (göğsünü gösterir) ben çırılçıplakım, neysem oyum yani.

Baba: Çırılçıplaklık atletinin yırtıklığından olmasın. (Kahkaha atar.)

Yırtık Atletli Adam: O yırtık dediğin atlet ne çıplaklıklar kapattı, ne haykırışlar gördü, ama hep sıcak kaldı, senin gibi donsuz gezmiyorum ya. Yırtık pırtık da olsa, bir atletim var.

Baba: Hatırlat da onu da alayım senden. Bizim hanım belki evi siler. (Tekrar kahkaha atar.)

Yırtık Atletli Adam: Doğru, sizin evde don da yoktur şimdi, onu da veririz, yüreğimiz bizi ısıtır.

Baba: Ay! Edebiyatını yiyeyim. Ne biliyorsun da böyle konuşuyorsun.

Yırtık Atletli Adam: Sizin bilmediğiniz tek şeyi biliyorum.

Baba: (Merak eder.) Neyi biliyorsun ulan? Neyi bildiğini söyle de, biz de bilelim.

Yırtık Atletli Adam: Hayatı biliyorum be ağabeyim, hayatı biliyorum.

Baba: (Sinirlenir.) Sen hiçbir bok bilmezsin! Ne kiran var, ne de çocuğun! Bütün gün yatıp zıbarıyorsun. Her gün başka bir yerde takılıyorsun. Haydi yaylan buradan, seninle uğraşacak zamanım yok, benim çok işim var.

Yırtık Atletli Adam: (Arkasından.) Senin de bizim gibilere işin düşer, hayatı anlarsın o zaman, edebiyatın nerede olduğunu işte o zaman öğrenirsin.

Anlamlı bir sessizlik!

Yırtık Atletli Adam (Kendi kendine konuşur.) Bugün de aç kaldık! E ne yapalım, biz de yüreğimizle doyarız. Yol gözüktü, bu olay bugün için ağır oldu, bir yere geçip yatayım da kendilerini insan sanan hayvanları daha fazla korkutmayayım.

Okul çıkışı öğrenciler kendi aralarında şakalaşırlarken, biri Yırtık Atletli Adam'ın bir kuytuda uyuduğunu fark eder, koşarak yanına gider ve...

Çocuk: Ağabey sen burada üşümüyor musun?

Yırtık Atletli Adam: Kimsin ulan sen hayvan herif, ne hakla bana soru soruyorsun?

Çocuk: Pardon ağabey, rahatsız mı ettim?

Yırtık Atletli Adam: (Şaşırır!) Hayır rahatsız etmedin delikanlı. Yine beni pataklamaya gelen hayvanlardan biri sandım seni.

Çocuk: Ağabey seni dövüyorlar mı?

Yırtık Atletli Adam: Boş ver delikanlı, bu bizim kaderimiz. Haydi çek git. Seni görmesinler yanımda. Sana da bağırırlar. Kimbilir belki seni de döverler.

Çocuk: Bağırsınlar, dövsünler be ağabey. Umurumda değil.

Yırtık Atletli Adam: (Şaşırır!) Vay be, ilk defa biri beni destekledi. Benim yüzümden hayata rest çekti. İlk defa hiçbir hayvan yanı olmayan, tam bir insanla karşılaştım.

Çocuk: (Sessizce kulağına yaklaşır.) Ağabey, sessizce yaşamaktan, insan kılığına girmiş hayvanlara göz yummaktan bıktım, her gün senin yanına gelebilir miyim?

Yırtık Atletli Adam: (Kendi kendine konuşur.) Yani yırtık atlet giymek istiyor.

Çocuk: Efendim ağabey.

Yırtık Atletli Adam: (Toparlanır.) Yok bir şey delikanlı. Kendi kendime söyleniyordum. Bu günüm biraz kötü başladı da...

Çocuk: Ne oldu ki?

Yırtık Atletli Adam: Zâten benim her günüm böyle başlar, ama bu sefer kendini insan sanan hayvanlar biraz fazla ileri gittiler.

Çocuk: Ağabey seni dövdüler mi?

Yırtık Atletli Adam: (Gülümser. Fakat içi yanıyordur.) Her gün dövüyorlar zâten. Bugün yırtık atletime de laf ettiler.

Çocuk: Yapma ya! Bunlar nasıl yaratıklar?! Ağabey senin bir ailen yok mu?

Yırtık Atletli Adam: Olmaz mı delikanlı?

Çocuk: Peki neredeler?

Yırtık Atletli adam: İşte buradalar.

Çocuk: Ağabey ben neden göremiyorum?

Yırtık atletli adam: Delikanlı, benim ailem bütün sokaklar. Özellikle boş, bomboş olan sokaklar.

Çocuk: Diğer türlü ailen yok mu? Yani nasıl derler? Bayağı, herkesin ailesi nasılsa...

Yırtık Atletli Adam: (Çocuğun sözünü keser.) Evlat bizim gibilerin aileleri olmaz.

Anne: Can! Oğlum çabuk buraya gel.

Yırtık Atletli Adam: Delikanlı, annen çağırıyor, sonra görüşürüz.

Çocuk: (Umutlanır.) Görüşeceğiz değil mi?

Yırtık atletli adam: Görüşeceğiz.

Anne: (Kızar.) O adamın yanında ne işin var? Can, o adamlar bizim gibi değil. Bir daha o adamın yanına gidersen canını yakarım Can!

Çocuk: (Kendi kendine.) Doğru, değiller. Çünkü onlar, içlerinde hiçbir hayvanlık barındırmayan gerçek insanlar. Onların yaşamlarında hiçbir bir sahte an, hiçbir sahte düşünce yok.

Bir başka okul çıkışı saatinde Can'ı almaya babası gider ve karşısına çıkan adamın dün sabah tartıştığı Yırtık Atletli Adam olduğunu görür.

Baba: (Çok sinirlenir.) Ulan sen ne biçim bir adamsın, ben sana benimle uğraşma demedim mi? Tamam senden öyle kurtulamadıysam nasıl kurtulacağımı şimdi göreceksin.

Çocuk babasının elinden tutar, fakat babası onu hiç umursamaz.

Çocuk: (Arkasından.) Uf! Baba, hep aynısın, hiç dinlemiyorsun.

Yırtık Atletli Adam: Dur delikanlı, biz böyle lafları çok duyduk, en fazla döverler.

Çocuk: Ama ağabey benim babamı tanımıyorsun.

Yırtık Atletli Adam: Tanısam ne değişecek?!

Çocuk: Çok şey.

Yırtık Atletli Adam: Neden?

Çocuk: Çünkü benim babam bir avukat.

Yırtık Atletli Adam: Yani bu sefer sadece dövmeyecekler diyorsun. (Korkusuzca gülümser.)

Çocuk: Evet.

Baba birkaç dakika sonra yanında iki polisle gelir ve hep beraber karakola yönelirler.

Komiser: Ooo Sefa Bey hoş geldiniz.

Baba: Hoş bulacağız inşallah komiserim. (Gülümserler.)

Komiser: Problem nedir?

Baba: Komiserim işim başımdan aşkın bir de bu sefille uğraşıyorum. (Yırtık atletli adamı gösterir.) Sen işini bilirsin, al şunu başımdan.

Komiser: Anladım Sefa Bey, böyleleriyle Mehmet ilgileniyor. (Bağırır.) Mehmet! Evlat al şu sefili, senin sıcak kollarına emanet ediyorum. (Koro halinde kahkaha atarlar.)

Mehmet: Tabii komiserim, zevkle. (Kahkaha atar.)

Çocuk: Ama baba hiç dinlemiyorsun.

Baba: Sus senin ifadeni evde alacağım.

Yırtık Atletli Adam: Bırak delikanlı, ben böyle durumlara alışkınım.

Mehmet: (Karnına yumruk atar.) Bakalım bana da alışabilecek misin? (Kahkaha atar, adamın kollarını büker ve sahnenin dışına çıkarlar.)

Uzun bir sohbet ve kahve faslı sonrası...

Baba: Sağ olun komiserim, sizin işiniz de bana düşer, ben de her zaman olduğu gibi, sizin işinizi büyük bir zevkle görürüm. (Koro halinde kahkaha atarlar.)

Komiser: Tabii ki de Sefa Bey. Bir elin nesi var, iki memurun sesi var. (Koro halinde kahkaha atarlar.)

Karakoldan çıktıklarında çocuk anlaşılamayacak bir şey yapar ve babasının elinden özgürce çekip elini uçar gider. Boş sokaklara doğru koşar ve herkes oyun bitti deyip dışarı çıkarken yırtık atletli adam sahneye gelir.

Yırtık atletli adam: Ne acı bir şeydir kendi çıkarlarınca insanları yargılamak. Bu ülke böyle oldukça insanlar bir olamayacak. Zengin, fakir ne fark eder? Uçurumdan atlasa ikisi de ölür, bu bencillikler neyi çözer? İkisinde de aynı can, aynı kan, aynı beyin var. Fakat birinde yürek yok, birinde var. Kim kim olmadığını anlamadıkça, böyle oyunlar yazılmaya devam edecek. Hey! Sen, bu oyunu okuyan / izleyen! Ne kadar insansın? Aynaya bakınca ne görüyorsun, uykuya dalınca ne hayal ediyorsun? Sen sıcak yuvanda rahatsızken, onlar buz gibi soğukta rahattırlar mı zannediyorsun?

Şimdilik son!