Temel Demirer
26 Aralık 2009
..............................................."Gölgem, duruşuma bağlıdır."[1]
Ardından, “Sinema ‘tarih bilinci’ni yitirdi” denilmişti; O, gerçekten de sinema tarihinin önemli bir figürüydü…
***
1934’te İzmir’de Selanik göçmeni, tekstilci, zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Halit Refiğ’in sinemaya ilgisi küçük yaşlarda başladı. İlk izlediği filmin 4-5 yaşındayken, Pangaltı’daki Tan Sineması’nda gördüğü bir Rus masal filmi olduğunu ileride söyleyecekti.
Orta ve lise öğrenimini Şişli Terakki Lisesi’nde tamamladı. Yönetmenliğe merak sarmıştı. Ama sinemayla uğraşmak ‘meslekten sayılmadığı’ için Robert Kolej’de mühendislik okumaya başladı. İstediği mesleği yapacağı günlerde gerekecek altyapının ilk adımlarını Necip Erses Stüdyosu’nda çalışırken attı. Askerliğini Güney Kore’de yedek subay olarak yaparken, 8 mm’yle ilk amatör filmlerini çekti. 1956’dan itibaren Sinema dergisi, Akis dergisi, Yeni Sabah ve Akşam’da sinema yazıları, film eleştirileri yazdı. Aynı dönemde, Atıf Yılmaz’ın asistanlığını yaparak kamera arkasına profesyonel olarak geçti. Daha sonra Metin Erksan ve Memduh Ün’ün yanında çalıştı. Ulusal sinema konusunda fikirlerinin uyuştuğu Erksan’a çok değer verdi.
1957’de görüşlerini etkileyecek ve hayatı boyunca sahip çıkacağı Kemal Tahir’le tanıştı. Geliştirip, hakkında “Ulusal Sinema Kavgası” adlı bir kitap yazacağı Ulusal Sinema teorisinde de, Tahir’in edebiyatta savunduğu düşüncelerin etkisi oldu. Kitabında, Türk sinemasının bir halk sanatı olduğunu, Batı’nın sinemasıyla ulusal sinemanın örtüşemeyeceğini söylüyordu. Batıcılara bir tepkiyle ortaya çıkan teori için, “Kemal Tahir, edebiyat sahasında bunları en iyi şekilde idrak etmişti. Fikri yakınlaşmamız kaçınılmazdı” dedi.
1960’ta ilk filmi “Yasak Aşk”ı çekti. 1964’te çektiği “Gurbet Kuşları”yla Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden En İyi Yönetmen Ödülü’nü aldı. Kariyeri boyunca, festival ödüllerine fazla itibar etmedi, filmin izleyiciyle kurduğu bağı önemsedi.
Tek pişmanlığını 1968’de çektiği “Haremde Dört Kadın”la yaşadı. Gazeteciliğe dönmeyi düşündü ama yönetmenlik tutkusunu bilen arkadaşları nasıl olsa yönetmenliğe döner diye iş vermediler.
1970’lerde Türk sinemasının bunalıma girmesiyle TV filmlerine yöneldi. 1974’te Türkiye’de ilk defa İDGSA Film Arşivi tarafından başlatılan eğitim çalışmalarına katıldı. “Aşk-ı Memnu” ile televizyon dizilerine öncü oldu. TRT adına 1981’de gerçekleştirdiği, Kemal Tahir’in aynı adlı romanından uyarladığı “Yorgun Savaşçı” ancak 1993’te televizyonlarda gösterildi.
1976’da ABD’de Wisconsin Üniversitesi’nde, 1984 yılında Ohio Denison Üniversitesi’nde eğitim çalışmalarına katıldı. Öğrencileri ile birlikte “The Intercessors”, “In the Wilderness” adlı filmleri çekti.
Türkiye’ye dönüşünde, ülkenin en ünlü sinema sansürü skandallarından biri başlıyordu. 1979’da TRT’nin isteğiyle, Kemal Tahir uyarlaması “Yorgun Savaşçı”nın çekimlerine başladı. Dizi, 12 Eylül sonrası tepki topladı, oklar Tahir’e yöneldi. “Komünistlikten yargılanan bir adamın romanı nasıl olur da devlet eliyle çekilir?” sesleri yükseldi. Bu pahalı prodüksiyon devlet eliyle çekildi, 1983’te yine devlet eliyle yakıldı. 1984’te dizinin bir kopyasının saklandığı açıklandı. Dizinin yakılması Refiğ’i yaraladı. Konuyla ilgili olarak, “Ortada bir suç varsa, beni neden yargılamıyorlar?” dedi.
1980’lerin ortalarından, sonlarına kadar popüler filmler çekti. ‘80’lerin sonlarındaysa, küçük ölçekli insan hikâyelerine yöneldi. “Hanım”, “Karılar Koğuşu” ve “İki Yabancı” bunlar arasında yer alıyor.
***
FİLMLERİNDEN BAZILARI
» Seviştiğimiz Günler (1961); » Yasak Aşk (1961); » Şehirdeki Yabancı (1962); » Gençlik Hülyaları (1962); » Şafak Bekçileri (1963); » Gurbet Kuşları (1964); » Şehrazat (1964); » Evcilik Oyunu (1964); » İstanbul’un Kızları (1964); » Canım Sana Feda (1965); » Güneşe Giden Yol (1965); » Haremde Dört Kadın (1965); » Kırık Hayatlar (1965); » Aslan Pençesi (1966); » Erkek Ve Dişi (1966); » Üç Korkusuz Arkadaş (1966); » Karakolda Ayna Var (1966); » Can Yoldaşları (1966); » Kız Kolunda Damga Var (1967); » Bir Türk’e Gönül Verdim (1969); » Yaşamak Ne Güzel Şey (1969); » Atsız Cengaver (1970); » Çöl Kartalı (1972); » Acı Zafer (1972); » Aşk Fırtınası (1972); » Fatma Bacı (1972); » Kızın Varsa Derdin Var (1973); » Cennetin Kapısı (1973); » Sultan Gelin (1973); » Vurun Kahpeye (1973); » Arabulucular (1977); » Yaşam Kavgası (1978); » Yorgun Savaşçı (1979); » Leyla İle Mecnun (1982); » O Kadın (1982); » Paramparça (1985); » Teyzem (1986); » Yarın Ağlayacağım (1986); » Kızımın Kanı (1987); » Kurtar Beni (1987); » Kızım Ve Ben (1988); » Hanım (1988); » Karılar Koğuşu (1989); » İki Yabancı (1990); » Zirvedekiler (1993); » Affet Bizi Hocam (1998); » Kerem (1999); » Zeynep Öğretmen (2000); » Gelinlik Kız (2000); » Sara ile Musa (2000); » Midasın Düşü (2000); » Gençlik (2000)…
Müjde Ar’ın, “Sade ve entelektüel bir insandı… Hocaların hocasıydı. Parayı, şanı, şöhreti başarı olarak görmeyen biriydi. Manevi değerlere, insanı insan yapan değerlere inanırdı”; Hülya Koçyiğit’in, “Dünya görüşü çok geniş bir insandı. O bir entelektüeldi, çok önemli bir dünya sinemacısıydı… İnsanı seven, yaşama değer veren bir insandı… ‘Hep gerçeği arıyorum’ diyordu”; Tanju Gürsu’nun, “Sinemaya gelmiş en kolektif, en kültürlü insandı”; Vecdi Sayar’ın, “Türk sinemasında hem yönetmen hem de kuramcı olarak yerini aldı. Fikirleri tartışılabilir, ancak sinemamızdaki yeri tartışılamaz. Sinemayı aynı zamanda bir düşünce alanı olarak değerlendirdi”; Alin Taşçıyan’ın, “Türk sinemasının az sayıdaki kuramcısından biriydi” diye tarif ettikleri Halit Refiğ’i, Halit Refiğ yapan “Ulusal Sinema” konusundaki tutumu ve Kemal Tahir düşüncelerine yakınlığıdır…
Sinema oyuncusu ve eski eşi Nilüfer Aydan’ın, “Filmleri ve filmlerinde verdiği mesajlarla hem o zamanların sinema emekçilerini eğitti, hem de bizlere sinemanın önemini kavrattı… Bu işin değerini Metin Erksan, Atıf Yımaz ve Halit Refiğ gibi sinemacılardan öğrendik,” diye betimlediği O; “Bizde Ulusal Sinema akımı diye bilinen görüşün önde gelen savunucusuydu. 60’ların başlarında geçtiği sinemada, Kemal Tahir’in çok özetle Batı kültürüne karşı Doğu kültürünü çıkartan ve yücelten görüşlerinin yansımasını gerçekleştirdi. Esin kaynakları Kemal Tahir kadar, kimi büyük batılı ustalardır.”[2]
Taha Akyol’un, “Kemal Tahir romanda ne yaptıysa, Halit Refiğ de sinemada onu yaptı,” diyor; hayatını kendi deyişiyle “emeğe dayanan halk sineması”na adayan; veya “Ulusal sinema kavramını hayata geçiren isimlerden biri olan Halit Refiğ, Türkiye’de diziciliğin de babası olarak kabul ediliyordu.”[3] Özetle ve Hasan Bülent Kahraman’ın altını çizdiği üzere, “Refiğ ulusalcı bir görüşü savunuyordu.”
***
Yaşamını yitirmesinin ardından yaptığı basın açıklamasında eşi Gülper Refiğ’in, “Sık sık Atatürk’ten bahsederek o zamanlara dönmemiz gerektiğini söylüyordu,” dediği Halit Refiğ; Hulki Aktunç’a göre de “Bir sinemacıdan öte, bir kültür, düşünce adamıydı.”
Gerçekten de “CHP’nin 6 Ok ilkelerinin, en başından şu konuştuğumuz güne kadar Türkiye için en uygun siyasi ilkeler olduğu inancım hiç değişmedi. CHP hakkında çok farklı fikirlere sahip oldum zaman içinde. Ama bu fikirlerdeki farklılık, CHP’nin 6 Ok ilkelerine ne ölçüde bağlı olduğu, ne ölçüde saptığı ile ilgili oldu”[4] diyen Halit Refiğ’in, duraksamadan telaffuz ettiği bir diğer gerçekliği de şuydu:
“Ulusal Sinema, değil; Ulusal Sinema Kavgası. Burada akla gelen, Ulusal Sinema fikrinin bir kavganın sonucu olduğu. Nedir bu kavga? Türk sinemasını değerlendirirken, onun Batı sinemasının örnekleriyle açıklanmaya çalışılmasının yanlış olduğudur. Biz farklı tarihi özelliklere sahip olduğumuz için bizim değer ölçülerimiz farklı olmak durumundadır. Ben bunun kavgasını yapıyorum…”
Nihayetinde “… ‘Sinema sadece bir sanat ve kültür alanı (ve ürünü) değil, aynı zamanda siyasetin ve toplumsal kimliğin ayrılmaz bir parçasıdır,’ düşüncesini özümsemiş, anlatmış, yazmış bir düşünür ve yönetmen olan Halit Refiğ,”[5] “söyleyeceğini söyleyen bir kişilikti…”[6]
Onu önemli kılan da, “ulusalcılığı”ndan ötede bu; yani, “söyleyeceğini söyleyen bir kişilik” olmasıydı; tıpkı Martin Luther King. Jr.’nin, “İnsanın gerçek ölçüsü, güven anlarında değil, zorunlu ve sorunlu anlarda nerede durduğudur,” deyişindeki üzere…
10 Kasım 2009 14:01:40, Ankara.
N O T L A R
[*] Esmer, No:57/12, Aralık 2009…
[1] Stanislaw Jerzy Lec.
[2] Atilla Dorsay, “Fikirlere Adanmış Bir Hayat”, Sabah, 12 Ekim 2009, s.20.
[3] Bora Bağcıbaşı, “Ulusal Sinemanın Güneşi Söndü”, Milliyet, 12 Ekim 2009, s.6.
[4] Şengül Kılıç Hristidis, Sinemada Ulusal Tavır “Halit Refiğ Kitabı”, Türkiye İş Bankası Yay., 2007, s.326.
[5] Erol Manisalı, “Dünya, Türkiye ve Halit Refiğ’in Sineması”, Cumhuriyet, 19 Ekim 2009, s.11.
[6] Nedim Hazar, “Halit Refiğ”, Zaman, 12 Ekim 2009, s.21.