Salman Rushdie
Geceyarısı Çocukları
Özgün adı: Midnight's Children
Çeviri: Aslı Biçen
Kapak Tasarımı: Emine Bora
Kitabın Baskıları:
İlk Basım: Haziran 2000
1981'de Booker, 1982'de James Tait Black, daha sonra da 25 yılın Booker ödüllü kitapları arasında birincilik anlamına gelen Booker of Bookers ödülünü alan Geceyarısı Çocukları, 20. yüzyılın en iyi 100 romanı arasında sayılıyor.
Kahramanımız Salim Sina 15 Ağustos 1947'de, tam geceyarısı dünyaya gelir: Aynı anda Hindistan bağımsızlığına kavuşmuştur. O gece büyülü güçlere sahip yüzlerce çocuk doğar. Cadı Parvati, Tokmak Dizli Şiva ve niceleri... Yeni doğan bir ulusun emekleme çağı, ergenlik sancıları, yetişkinleşme çabaları ile tam geceyarısı doğan bu çocukların maceraları gerçek anlamda içiçe geçmiştir.
"Uzaklığından ötürü geçmiş somut ve anlamlı görünür, oysa bugüne yaklaştıkça her şey gitgide daha inanılmaz görünmeye başlar," diyor Salman Rushdie, "kendinizi büyük bir sinemada farzedin, önce en arka sırada oturuyorsunuz, sonra sıra sıra öne doğru ilerleyip neredeyse burnunuzu dayıyorsunuz perdeye. Oyuncuların yüzleri ağır ağır oynaşan zerrelere dönüşüyor; küçük ayrıntılar devasa boyutlara ulaşıyor, yanılsama çözülüyor - daha doğrusu yanılsamanın kendisinin gerçeklik olduğu ortaya çıkıyor." Geceyarısı Çocukları'nı anlatacak en iyi ifade de bu: Düşle hakikat, gizemle büyü, fantaziyle tarihsel olgu arasında ustalıkla örülmüş bir anlatı...
OKUMA PARÇASI
Açılış bölümü, "Delik Çarşaf", s. 11-18
Ben Bombay'da doğdum... evvel zaman içinde. Yok, bu yetmez, tarihi söylemeden olmaz; 15 Ağustos 1947'de Doktor Narlikar'ın Doğumevinde dünyaya geldim. Ya saati? Saat de önemli. İyi öyleyse: geceleyin. Yok yok, biraz daha ayrıntılı... Aslına bakılırsa saat tam geceyarısını vurduğunda. Ben dünyaya gelirken akreple yelkovan saygıyla tokalaştılar. Söyleyiver gitsin, söyle hadi; tam Hindistan'ın bağımsızlığına kavuştuğu anda yuvarlandım dünyaya. Herkes nefesini tutmuştu. Pencerenin dışında havai fişekler ve kalabalıklar vardı. Bir iki saniye sonra babam ayak başparmağını kırdı ama onun başına gelen kaza, karanlığa boğulmuş o anda benim payıma düşenin yanında hiç kalırdı; çünkü o vurdumduymaz kutlama saatlerinin esrarlı zorbalıkları yüzünden ben garip bir biçimde tarihe kelepçelenmiştim, kaderim kopmazcasına ülkemin kaderine zincirlenmişti. Bunu takip eden otuz yıl boyunca da o kaderden hiç kurtulamadım. Kâhinler hakkımda kehanetler savurmuş, gazeteler dünyaya gelişimi kutlamış, politikacılar sahiciliğimi onaylamışlardı.... Devamını okumak için bkz.
ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER
Celâl Üster, “Bellekten Gelen Gerçek”, Yeni Binyıl, 2 Haziran 2000
Geceyarısı Çocukları, tarihle bağlantılı bir roman. Ama Salman Rushdie, tarihsel bir roman olmadığı kanısında. O, daha çok, gerçeklik ile yanılsama arasındaki ilişkiler, gerçekliğin değişkeleri, yanılsamanın gerçekliğin yerini almasıyla ilgileniyor. Gerçeklik nereden baktığınıza bağlı...
Rushdie'nin kitaba bakışı, yazma süreci içerisinde değişmiş aslında. İlk başta, gerçekten de, tarihle ilgili bir şey yazacağını düşünmüş. Proust'un yaptığına benzer bir şey yapacağını, geçmişi sanki hiç geçip gitmemiş gibi, geri getireceğini sanıyormuş. Belleğin süzgecinden arınacağına, belleğin süzgecinin çarpıtmalarından ... Devamını okumak için bkz.
Saliha Paker, “Bir Tercümenin Çevirisi: Sabkuçtiktok Hai”, Virgül, Sayı 41, Mayıs 2001
Geceyarısı Çocukları "ulusal alegori" olarak da okunan bir modern Hindistan destanı. Öyküden öykü üreten uzun Mahabharata ve Ramayana destanlarından olduğu kadar Bombay (Bollywood) Sinemasının özelliklerini de taşıdığı söylenen bu roman, 15 Ağustos 1947 tarihinde Hindistan'da bağımsızlığın ilan edildiği geceyarısını izleyen saat içinde doğan Salim Sina'nın kendisi tarafından kaleme alınan 31 yıllık yaşamının öykü yumağı. Ana çizgileriyle özetlenirse: Varlıklı Müslüman bir ailenin çocuğu olarak Bombay'da yetişmesi, Hindistan toplumunun etnik çoğulluğunu mikro-düzeyde yansıtan yaşadığı site ve oradaki arkadaşları, gittiği İngiliz okulu, ... Devamını okumak için bkz.
Mehmed Uzun, “Söz Irmağı Hep Akacak”, Celâl Üster söyleşisi, Yeni Binyıl, 30 Haziran 2000
Bombay'ın orta halli bir Müslüman ailesinden gelen Rushdie, yarattığı roman diliyle İngilizce'ye yeni olanaklar sağladı. Bunu da belki en iyi biçimde Geceyarısı Çocukları ile yaptı. Gerçekten de, Rushdie'nin en iyi romanı Geceyarısı Çocukları. 1983'te okumuştum; elimde kırmızı kalem, satırların altını durmadan çizerek. İngilizce yazılmış, ama dili, üslubu, havası ve tekniğiyle İngilizlerin yarattığı romanlardan çok farklı olan bu roman, beni çok mutlu etmişti. Geceyarısı Çocukları, Grass'ın Teneke Trampet ve Marquez'in Yüz Yıllık Yalnızlık adlı yapıtlarındaki büyülü gerçekçilik geleneğine çok yakın bir atmosferde, hem çok ilginç kişisel kaderleri anlatıyor, hem de bütün bir ulusun sancılı doğuşunu. Romanın her sayfası okuru şaşırtan görüşler, düşünceler, olaylar, gelişmelerle dolu. Binbir kader, olay, görüş, düşünce ve ilişki. Ama hepsi de uzun soluklu, yeteneği ve sabrı her cümlede görülen, üslup ve tekniğin ne olduğunu çok iyi bilen bir yazar tarafından oya gibi işlenmiş. Çok sesli, çok renkli, çok nefesli, büyüleyici bir roman....
Ayda Su, “Sihirli Gerçekçilik”, Cumhuriyet Kitap, 13 Eylül 2001
Salman Rushdie'nin Geceyarısı Çocukları romanı, fantastik roman kalıplarını zorlasa da, 15 Ağustos 1947'de Hindistan'ın bağımsızlığına kavuştuğu ve Müslümanlarla Hinduların çatıştıkları yılları anlatır. Romandaki tarihsel verilerin hepsi doğrudur. Modern Hindistan'ın tarihi kaydı şeklinde, Hindistan'ın bağımsızlığını kazandığı günün geceyarısında Bombay'da doğan iki çocuğun öyküsünü anlatır. Hastanedeki hemşire Müslüman ve Hindu iki bebeğin yerlerini değiştirerek, diğerinin hayatını yaşamasına neden olur. Saleem Sinai, varlıklı Müslüman aile tarafından büyütülür ama aslında aşağı kasttan Hindu bir kadının, ülkeyi terk eden Britanyalı bir adamdan doğma ... Devamını okumak için bkz.
Sema Kaygusuz, “Böcek Olabilir miyim?”, Araf.net, Sayı 28
Düşünün ki bir ülke, yıllarca sömürge olarak yönettiği başka bir ülkenin topraklarına, artık edebiyatın o kalkık burnuyla bakabiliyor. İngiltere ile Hindistan arasındaki bu yazınsal temas, sanki geçmişin izafi bir ödeşmesi gibi... Yüzlerce değişik dini, farklı kültürleri içinde barındıran Hindistan, ona dayatılan o akıcı İngilizce'siyle kendinden bir şeyler anlatmanın fırsatını nihayet buldu. Bazen burası gerçekten Gandhi'nin ülkesi miydi diye düşünüyorum. İngiliz kumaşlarını reddeden, kendi giysisini kendi dokuyan Gandhi'nin ülkesi... Hintli yazarlar, edebiyat yöntemiyle çıkardıkları süslü seslerle, bir Hint modası yaratmakla, turistik olmanın ötesine geçemeyeceklerine dair bir kuruntum var.... Devamını okumak için bkz.
A. Ömer Türkeş, “Geceyarısı Çocukları”, Pandora
Dünya çapındaki şöhretini, Şeytan Ayetleri romanında Müslümanlara hakaret ettiği gerekçesiyle, İran rejiminin hakkında çıkardığı ölüm fetvası ile edinen Salman Rushdie, Urduca ve İngilizce konuşan bir ailenin çocuğu olarak 1947 yılında Hindistan’ın Bombay kentinde doğdu. 1961 yılında lise eğitimini tamamlaması için İngiltere’ye gönderildi. Ailesi ise Hindistan’daki siyasi karışıklıklar nedeniyle 1964’de, büyük bir Müslüman topluluk ile birlikte Pakistan’a; Karaçi kentine göç etmek zorunda kaldı. Salman Rushdie, Cambridge üniversitesi tarih bölümünden 1968 yılında mezun oldu. Bu tarihten başlayarak edebiyat ve tiyatro ile ilgilenen yazar, geçimini sağlamak için 1981 yılına kadar reklam sektöründe çalıştı.... Devamını okumak için bkz.
Celâl Üster, “Geceyarısı Çocukları’ndan Floransa Büyücüsü’ne”, Cumhuriyet Kitap Eki, 24 Eylül 2009
Salman Rushdie'nin başyapıtı, Şeytan Âyetleri öncesi bir roman, Geceyarısı Çocukları Hindistan'ın Britanya sömürgeciliğinden bağımsızlığa geçişini konu alıyor.
1988'de Şeytan Âyetleri olayı patlak verdiğinde, Cumhuriyet'te konuya geniş yer ayırmıştık. Ayetullah Humeyni'nin, Salman Rushdie için 'Katli vaciptir' diye fetva çıkarması karşısında, farklı kesimlerden insanların görüşlerini almıştık. Çağımızda edebiyata ve yazara yöneltilen en açık, en dolaysız, en yabanıl saldırılardan biri sayılması gereken bu 'fetva'dan sonra, Rushdie, on yıldan ... Devamını okumak için bkz.
Okur Mektubu: Ezgi Ünsal, "Geceyarısı Çocukları", 10 Ağustos 2004
Beni Geceyarısı Çocukları'na bağlayan şey? Hiç kopmamacasına? İsmi olmuştur. Evet sanki Geceyarısı Çocukları bir roman değil de, Geceyarısı Çocukları? Sadece Geceyarısı Çocukları olarak. Belki romanın değil de romanın başlığı üzerinde durmak saçma gelebilir ama bu ismin bende uyandırdıkları ne kadar saçma da olsa üzerinde durmayacağım gibi değil. Sanki bir anahtar o, hafızamın derinliklerindeki uyku öncesi dinlenen masallardan esinli hayallare giden kapıya ait. Ne zaman bu ismi duysam ya da bu isimle ilintili herhengi birşey; kendimi gizli bir tünelin sonunda varılan eski eşyalarla dolu bir tavan arasında, paslı kilidi çürümüş tozlu bir sandığı açarken ve inanılmaz şeylerle karşılaşırken bulurum. Her zaman böyle olmasa da buna benzer görüntüler, çocukluktan ... Devamını okumak için bkz.
(Kaynak: metiskitap.com)