1 Ekim 2009 Perşembe

Toprak Karaoğlu'nun yazısı(?!)

Hilmi Bulunmaz,

Bu yazımla ilgili cevabınızı veya cevaplarınızı ne zaman sitenizin başına çekerseniz; aynı şekilde bu yazımı da hemen peşinden başa çekmenizi rica ediyorum. Bu bütünlük içinde yazışırsak memnun olurum.

Yapmış olduğunuz video çekiminde Tiyatro Oyun dergisinin –sansürlediğiniz 12 Eylül özel sayısının– kapağında bulunan gergedan fotoğrafının üzerindeki rütbe hakkında konuşuyorsunuz. Yapmış olduğunuz bu video çekiminde “bu nerenin, hangi memleketin askeri rütbesi, halamın bıyıkları olsa…” gibi bulunmaz tespitlerde bulunuyorsunuz Bulunmaz. Böylece derginin 12 Eylül özel sayısı olmadığını çaresizlik içinde kanıtlamaya çalışıyorsunuz. Niteliksiz, meslek hastalığı yaşayan bir kuyumcunun derinliği olmayan, sadece görüntüye odaklı sözüm ona “derinlikli” açıklamalarını yapıyorsunuz.

Evet, Tiyatro Oyun dergisinin kapağında bulunan gergedanın üzerindeki askeri rütbe Türkiye Cumhuriyetinin kullanmış olduğu askeri rütbe değildir; o rütbe Amerikan askeri rütbesidir. Ve beni Türkiye Cumhuriyetinin askeri rütbesini gergedanın bir tarafına iliştirmediğim için eleştirmeye çalışıyorsunuz. Yaptığım bu kapak tasarımını korkaklık olarak mı algıladınız Bulunmaz? O zaman sizinle özdeşleştirmeye başladığım sıfatlarınızın yanına korkarlığınızı da ekleyelim artık.

Gelelim yapmış olduğunuz riyakâr tespitinize!

Ben, Tiyatro Oyun dergisinin kapağında bulunan gergedan fotoğrafının üzerine Türkiye Cumhuriyetine ait askeri rütbeyi koymak istedim. Ama hatırlarsanız –belli ki hatırlamıyorsunuz– siz buna karşı gelmiştiniz! Siz bunun “suç” olabileceğinizi söylemiştiniz! Ben, sizin bu korkunuza kulak vererek Türkiye Cumhuriyeti askeri rütbesinin yerine Amerikan askeri rütbesini kullandım. Korkunuza saygı duymakla(!) sizin cesaretinizi arttırmış oldum ve yüksek perdeden sallamanıza zemin oluşturduğumu fark ettim. Siz de Bulunmaz, siz de tüm korkaklar gibi sadece konuşurken cesaretli oluyorsunuz. Kâzım Şimşek’le beraber kameranın karşısına geçerek “bu nerenin rütbesi, halamın bıyıkları olsa…” gibi, ağdalı, samimiyetsiz ve dürüstlük dışı konuşmalarınıza devam ediyorsunuz. Kapaktaki askeri rütbede Türkiye Cumhuriyetinin askeri rütbesi olmasın diyerek bu korkuyu yaşayan sizdiniz, öyleyse şimdi nasıl oluyor da “kapakta bu yok, bu hangi ülkeye ait bir rütbe?.. ” diyebiliyorsunuz?! Bu sadece üç kişinin arasında geçen bir konuşma olduğu için “YALAN BU” gibi bir yalan söylemeye hakkınız var elbette!!

Siz iyi bir insan değilsiniz Bulunmaz, siz insan sevgisinden nasibini alamamış kötü yürekli bir insansınız!.. ve sanırım en temel sorun da bu!

Sizi, bulunmaz korkaklığınızın, yalancılığınızın ve değişen durumlara göre şekillenen ruh halinizin bir yansıması olan konuşmalarınızın içinde rahat yaşatmayacağım. Sizi iyi bir insan yapana kadar!.. evet bu şimdilik imkânsız görünüyor. Yalanlarınızın içinde boğulana ve takınmaya çalıştığınız masumiyet maskenizi düşürene kadar peşinizi bırakmayacağım Bulunmaz.
Yalan söylemenin bile içinde –varsa tabii ki– temiz bir taraf vardır… belki!! Ama sizin yaptığınız bulunmaz bir samimiyetsizliktir ve ikiyüzlülüktür. Her söylediğinizle bir önceki söylediğinizi inkâr ediyorsunuz. Politik konuşmalarla taraftar bulma sevdanız ruhunuzu yakıp kavuruyor, insanların sizi önemsemesi adına zayıf ruhunuzu içinizde yaratmış olduğunuz şeytanınıza satıyorsunuz. Kendinizi sadece doğruları söyleyen birisi olarak anlatıyorsunuz, ama sorun da burada zaten, bunu sadece siz anlatıyorsunuz! Sanatsal anlamda hiçbir şey yapamamış bir adam olarak karşılığında çok fazla şey bekliyorsunuz.

Doğru sözlerden her zaman için daha değerli olan şey, o sözleri doğru insanların söylemesidir. Siz doğruları söyleyen yanlış bir insan olarak tüm doğruları ve güzel şeyleri kirletiyorsunuz.
Siz Bulunmaz –sadece konuşurken– cesaret maskenizle gizlediğiniz korkaklığınızı kelimelere döktükçe beni her zaman karşınızda bulacaksınız.

***

Ayrıca benden bahsederken –takılmış plak gibi– “yazarlık kursu öğrencilerden…” olarak başlayan cümlelerinizden sıkılmaya başladım. Birçok yalan söyleyebilirsiniz, ama bu kadar da yalan söylemeyin artık. Benim, hiçbir zaman sizin yazarlık kursu öğrenciniz olmadığımı siz de çok iyi biliyorsunuz. Öğrenciniz olduğumu düşünmek/söylemek sizin hoşunuza gidiyor olabilir, ama benim sizin gibi bir hocam hiçbir zaman olmadı. Bir tek gün, bir tek saat, hatta bir tek dakika böyle bir hoca-öğrenci paylaşımımız olmadı –yazarlıkla ilgili her şeyi her zaman öğrenmeye hevesli biri olduğum halde bu olmadı!!! Adına tiyatro dediğiniz yere geldiğim halde bu hiç olmadı!!! Hatta ben sizin yazarlığınızın yetersiz olduğunu, didaktik ve içinde mantık hatası olan, Oyun içinde Oyun sayımızda yayınladığım kısa oyununuzu beğenmediğimi sizin yüzünüze de söyledim. Siz de benim Coşkun Büktel gibi bir mükemmeliyetçi olduğumu söylediniz, ben hiç bir zaman mükemmeliyetçi olmadım, sadece yazarlığınızı beğenmediğimi söyledim. Mükemmeliyetçi olmamak kötü şeyleri beğenmeyi gerektirmez.

Theope’nin iyi bir oyun olduğu konusu dışında, nerdeyse başka hiçbir ortak düşüncede buluşamadığımız ve çatıştığımız Coşkun Büktel’le dost olmanız sizi bir yazar yapmaz Bulunmaz, hele ki bir hoca hiç yapmaz! Ama sanki siz öyleymiş gibi düşünüyorsunuz!?

Bir kralla en çok konuşan ve onunla en yakın olan her zaman onun soytarısıdır. Ama kralla konuşmak bir soytarıyı kral yapmaz. Sadece kralı eğlendiren iyi bir soytarı yapar. Soytarılar her ne kadar bunun tersini yapıyorlarmış gibi gösterilmek istenilse de krala, kral olduğunu her zaman hatırlatan kişiler soytarılarıdır.

Büktel’in dostu olmanız onunla aynı seviyede olduğunu düşündürmesin sakın size. İyi bir yazarla olan yakın dostluğunuzun yetersiz yazarlığınızı arşıâlâya çıkarttığını sanarak komik durumlara düşmeyin. Aksine Büktel’in kaleminin yanında yetersizliğiniz çok daha fazla sırıtıyor. Sizin hocalık yapmaktan evvel iyi ve sabırlı bir hocaya ihtiyacınız var. Zayıf yeteneklerinizi ihtiraslarınızla güçlendirmeye çalışmayın. Coşkun Büktel’in öğrencileri olabilir, Hilmi Bulunmaz’ın ise ancak böyle asılsız iddiaları olabilir. Sizinle olan ilişkimizin tek bağlayıcı noktası çıkartmış olduğumuz Tiyatro Oyun dergisiydi. Onun dışında sizinle hiçbir bağlantımın
olmadığını/olamayacağını bilmeniz gerekiyor üstün lider sanrılarıyla yaşayan nasyonal sosyalist Bulunmaz!

***

HİLMİ BULUNMAZ 3 Ağustos tarihli yazısında DİYOR Kİ:

Yazının YEŞİL kısımları Hilmi Bulunmaz’a aittir.

Dergimizin sekizinci sayısını, beyaz renkli kartal otomobilden alıp onlarca metre ileride bulunan işyerimize ben sırtlanarak taşıdım. Bu durumdan yüksünmüyorum. Sadece, pazar günü sırtımda oluşan dayanılmaz ağrılarım biraz daha arttı. Hepsi bu. Halkım ve tüyü bitmemiş yetim için bu ağrılara katlanabiliyorum. Halkım ve tüyü bitmemiş yetim için OYUN dergisini, arzu ettiğim yazılarımın yayınlanmamasına karşın, sırtımda taşımayı sürdüreceğim. Ya devlet güçlerine sırtımı dayayıp halka sırt çevirecek yada halk güçlerine sırtımı dayayıp devlete sırt çevireceğim. Bu sırt dayamaların asla bir üçüncü şıkkı yok.

Üçüncü bir şık var ağrıyan sırtını bir yerlere dayayan Şık Bulunmaz! Derin devletten kopya çekerek darbe yaptınız. Bu “Üçüncü Şık” Bulunmaz! Kendi kendinizle çelişiyorsunuz aslında, bu sözlerinizin üzerine bir şeyler söylemek o kadar yersiz ki! Ama söz işte, söz vermek… herkes için bağlayıcı olamıyor demek ki. Belinizin ağrıyor olmasına rağmen 8. sayımızı zevkle taşıdığınızdan bahsediyorsunuz; ama sonra o dergiye bakmak bile içimden gelmiyor diyorsunuz; ama bunu ne zaman diyorsunuz?.. Bir ay sonra! Ne oldu Bulunmaz, bel ağrılarınız mı nüksetti? Şimdi de bu sözümün üzerine diyin ki: “Hayır yürek acılarım taştı… imgelemsel darboğazlarda soluğum kesildi… sosyalizmin gölgesinde Lenin ederim ki etim çürüdü…” Oyun dergimizi arzu ettiğiniz yazıların yayınlanmamasına karşın “onlarca metre” taşıyabiliyorsanız ve daha da taşıyacağım diyorsanız; o dergiyi çıkaran insanlara saygınız var demektir ya da yalan söylüyorsunuz demektir. O dergiyi çıkaran insanlara saygısızlık edip Oyun dergisini yasakladığınıza göre yalan söylüyorsunuz.

Ayrıca 8.sayımıza baktığınızı da çok ama çok iyi biliyorum! Matbaaya yollayacağım 8. sayının pdf dosyasını size de yollamıştım. Ve siz Bulunmaz o dosyayı incelemiş, 8. sayının her sayfasını kontrol etmiş ve gördüğünüz birkaç yazım ve imla hatasını –ilk ve son sayfalar da dahil olmak üzere– bana telefonda söylemiştiniz. Şimdilerde ise sırtınızda taşıdığınız o dergiye hiç bakmadığınız söylüyorsunuz. Yalan nereye kadar Sayın Bulunmaz???

Her şeyi bu kadar ucuzlatarak hamasi palavralarınızı da sıkmayın sağa sola! Tüyü bitmemiş yetimin hakkından on metreler boyunca dergi taşıyarak sıyrılamazsınız; on metre dergi taşıyarak halkın için bir şey yapmış sayılmazsın.

Tüm olumsuzluklarına karşın, ben bu OYUN'da varım.

Hadi canım!.. yapmayın Bulunmaz, biraz sabredin, bir ay sonra 180 derece dönecek ve “ben bu oyunu yasaklarım” diyeceksiniz. Ya da laf ebeliği yapacak ve sadece “Oyun dergisinin ismini kastettim ben” diyeceksiniz. Ama kurduğunuz cümlelere biraz daha dikkat edin, bu Oyun’da varım diyerek 8. sayıyı kastediyorsunuz ve o sayı benim genel yayın yönetmenliğimde çıkmış bir sayıdır. Bu Oyun’da varım demekle yalan söylüyorsunuz, önce dergimize sonra da kendi bağlayıcı sözünüz üzerinden bana ihanet etmiş oluyorsunuz. Bu Oyun’larla nereye kadar Bulunmaz? Bu Oyun size ağır gelir, fıtık olursunuz. Siz ancak basit Oyun’larla var olmaya çalışıyorsunuz.

Bu OYUN'u, sadece ve sadece halkımın ve tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmak için sırtımda taşıdım, taşıyorum, taşıyacağım.

Yapmadınız/yapmıyorsunuz/yapmayacaksınız Bulunmaz etmeyin eylemeyin, yorulursunuz siz! Her ay on metre boyunca dergi taşıyamazsın!! Kendinizi bu kadar da harap etmeyin.
Siz Bulunmaz, tüyü bitmemiş yetimlere sakal bıyık çizebilecek vicdansızlığa ve kudrete sahipsiniz. Buraya da uydurun bir şeyler, bakın şöyle bir şey diyin: “Bu dergideeeee!.. Sosyalizmiiiiiin… olmamasınınnnnn yükü ağır geldi! Çünkü üstün lideeeer Lenin’in fotoğrafııııı yoktuuuuu!!!” falan diyin, filan diyin üstün lider meraklısı nasyonal sosyalist Bulunmaz. Ama ne garip ki belinizin ağrıyor olmasına “karşın” taşıdığınız ve bir hata var mı diyerek kontrol ettiğiniz 8. sayıda da Lenin fotoğrafı yoktu! Sayın Bulunmaz, mumlarınız bitmesine aldırmıyor ve pişkince “yatsı değil ki daha öğlen bile olmadı” diyorsunuz.

On metre taşıdığınız dergiyi onlarca satırda destan gibi anlatıyorsunuz!!! On metrelik Bulunmaz sosyalizm hayat boyu nefes almaksa eğer, siz ilk nefeste tıknefes oldunuz!

***

Şimdi gelelim zurnanızın zırt dediği yere!.. Yalanınızı bizzat kendinizin ele verdiğiniz tek o’lu sıfır numara blog sitenize!

Tiyatro Oyun dergisinin 12 Eylül özel sayısı içinde Lenin fotoğrafı yok diye sansürlediniz, oysa hemen ön iç kapağında Lenin fotoğrafı vardı. Ama o sayılmaz değil mi, oradaki Lenin daha cenin, minnacık bir şey. Üstelik Lenin’in sözü okunamayacak kadar da küçük. Peki!!! Zırt!? “Zırt” ne mi Sayın Bulunmaz? O zurnanızın çirkin sesiydi –telaşlansanız iyi olur!

Şimdi gelelim sizin tek o’lu sıfır numara blog sitenize. Bakalım sitenizde Lenin fotoğrafı var mı? Hay Allah göremedim! Pardon pardon varmış, gözümden kaçtı! Gözümden kaçtı çünkü sıfır numara sitenizdeki Lenin fotoğrafı da minnacık, o da cenin, tıpkı yasakladığınız dergimizdeki gibi –ufacık! Ama bi saniye, fotoğrafı bi tıklayalım bakalım, dijital ortam ne de olsa, bi tıklayınca sitenizdeki cenin Lenin’iniz büyür belki! Allah Allah tıkla tıkla büyümüyor bu!! Benim bilgisayarımda bir sorun olabilir belki. Bi daha tık!.. ı ıh ne yapsam nafile! Aramızda kalsın ama blog sitenizdeki Lenin fotoğrafınızın boyutu çok ufak Sayın Bulunmaz; tıpkı içinde Lenin fotoğrafı yok diyerek darbe yaptığınız 12 Eylül özel sayımızdaki kadar ufak!! Bir an önce o tek o’lu sıfır numara blog sitenize darbe yapın bence, yasaklayın o kahrolası kapitalist siteyi!! Lenin’i yok etmek istiyorsunuz çünkü, belki farkında değilsiniz ama sinsi planlar peşinde olabilirsiniz, darbe yapın kendinize ve sosyalist yapın hemen sitenizi. “Ama ben büyütmeyi bilmiyorum ki!..” derseniz eğer, ben hiç bilmem! Tıktıkla büyüt! İstediğiniz zaman büyütebiliyorsunuz her şeyi ya da bu konuda yardım alabiliyorsunuz? Madem sizin için bu kadar önemli bu fotoğraf, o zaman neden onu da tıktıkla büyütmek aklınıza hiç gelmedi? “Bu konuda da bağışlamam şimdi kendimi” demeyin, eğer bir konuda kesin tavırlar takınıyorsanız bunda bir istikrar göstermek zorundasınız, aksi halde samimi olmadığınız çıkar ortaya –bir an önce kapatın o kapitalist siteyi! Ama prematüre sosyalizminize göz diken kapitalizmin uşakları hiç rahat bırakmıyorlar olabilirler de sizi –değil mi? Herkes sizin şekilci sôl’culuğunuzu yok etmek istiyor olabilir! Ah ah!.. Ekran çözünürlükleri yükseldi mertlik bozuldu be Sayın Bulunmaz! Nerde o eski ekran çözünürlükleri, nerde o 640 piksel çözünürlükler, nerede o 320 piksel çözünürlükler. Onlar olsaydı şimdi o minnacık Lenin’iniz ekranlarımızı bile kaplardı. Ama yağma yok, başta Microsoft olmak üzere tüm o dijital pislikler sizin sosyalizminizin ifade olanaklarını kısıtlamak için mahsustan geliştiriyorlar teknolojilerini!!

Sayın Bulunmaz, sansürlediğiniz dergimizde de olan Lenin fotoğrafı aşağı yukarı blog sitenizdekiyle aynı boyutta olmasına “karşın” neden sadece 12 Eylül özel sayımızı sansürlediniz? Dergimizi sansürleyecek kadar “hassas” olduğunuz bir konuda, aynı hassasiyeti en çok izlenen blog sitenizde neden gösteremiyorsunuz? Bu fotoğraf sizin için bu kadar hayati bir önem taşıyorsa, aynı önemi blog sitenize de yansıtmak zorundasınız! Ben anlamam bu işlerden derseniz, anlayan birilerine pekâlâ bu işi gördürebilirsiniz. Ben işimi kendim yaparım demeyim, zaman zaman Kâzım Şimşek’ten yardım alıyorsunuz. Böylesine hayati(!) bir konuda da hiç düşünmeden yardım almanız gerekirdi. Bu kadar katı olduğunuz bir konuda mazeretiniz olamaz! Lenin’in arzu ettiğiniz biçimde büyük boy fotoğrafı blog sitenizin ikinci üçüncü sayfalarında dahi yok. Eğer siz Lenin’i herkes görsün istiyorsanız ve bu uğurda dergimizi bile sansürlüyorsanız; tek o’lu sıfır numara blog sitenizin en başına büyük boy bir Lenin fotoğrafı koymak zorundasınız! En azından iki tıktıkla büyüyecek bir fotoğraf koymak zorundasınız!!! Madem bu konu sizin için bu kadar önemli, o zaman –bir çok siteniz içinden– en çok takip edilen blog sitenize bu fotoğrafı koymak zorundasınız!!! Sizin bu yalanınızı ve gerçek dışı gerekçenizi çürütmüş olduğuma göre, Tiyatro Oyun dergisin 12 Eylül özel sayısını yasaklamak zorunda kalmanızı gerektirecek gerçek sebebi de artık söylemek zorundasınız!!!

***

Dergimizin 8. sayısında yayınladığım “Biri ile Diğeri” adlı kısa oyununuzun mantık hatasıyla yazımı sonlandırmak isterim. Biri, insanlar yaşlanınca ölür der, Diğeri de bunu hiç garipsemez ya, yazar da fark etmez hatta bu garipliği –işte o kısım bulunmaz! Tamam, Biri ölümüm bu şekilde olabileceğine inanmış olabilir, hadi tamam Diğeri de budala diyelim; peki yazar, yazar en azından bunun garip ya da yanlış olduğunu okuyucusuna hissettirmek zorunda değil mi?

Yetersizliklerinizi ben mükemmeliyetçi değilim diyerek örtbas edemezsiniz!

Sizin mantığınıza göre, siz yaşlı olduğunuz için benden daha önce öleceksiniz, hoca soracak cenazenize gelenlere “nasıl bilirdiniz” diye. İnsanlar bilemedik ki çok şıklı bir insandı diyecekler –şimdilik Üç Şıklı Bulunmaz. Doğrularınız olmadığı için istediğiniz kadar yanlış şıkkı işaretleyebilirsiniz, bir kaybınız olmayacaktır.

Aklınız bu denli kör olduğu sürece neye ve kime güldüğünüzü de bilemeyeceksiniz.
İnsanca kalınız –gayret ediniz!

Toprak Karaoğlu