31 Ekim 2009 Cumartesi

"Toplumcu Tiyatronun Günümüzdeki Durumu" ve durumun saptanmasından önceki durum

Hilmi Bulunmaz
17 Ocak 2007
(Yaklaşık 3 yıl önce)


Güncelleme 31 Ekim 2009: Aşağıdaki yazının ifade gücünü arttırmak için, birkaç fırça darbesiyle yazıyı rötuşladım. Yazıyı, ilk yazıldığı haliyle okumak isteyenler, yazının altında verdiğimiz linki tıklayabilirler.


"Cem Yalın'la Buluşma Günleri" üst başlığıyla duyurulan bir çalışma, Cem Yalın'ın büyük bir aşkla bağlandığı tiyatro sanatına tutkun olan her insan gibi, beni de çok yakından ilgilendirdi.

Hem, Cem Yalın adının oluşturduğu özel durum ve hem de "toplumcu tiyatro" sözünün esinlediği genel durum, beni hüzünlü bir düşünüşe sürükledi.

"Cem Yalın'la Buluşma Günleri" üst başlığını okuduğumda, yaklaşık olarak yirmi-yirmi beş yıl önceye gittim: Cem Yalın'ın yazıp yönettiği "Orada Kimse Var Mı?" adlı oyununu izlediğim Nişantaşı'ndaki bir sahne geldi usuma; Cem'le tanışıklığımın getirdiği içtenlik nedeniyle, kucağımdaki birkaç yaşındaki oğluml Cemal, Cem Yalın, Hasan Çınar, Mehmet Esatoğlu ve daha birçok "toplumcu tiyatrocu" ile birlikte, sosyalist geleneğin bir yansıması olduğunu düşündüğüm, oyun sonrası söyleşimizi yapmak üzere, "bir yerde" oturup, "tartışma çayı" içtik. Doğal ki, aradan çok uzun zaman geçtiği ve toplumcu düşünüşün kırıntısı bile kazınmak istendiği günümüzde, düşle gerçeği birbirine karıştırmış olabilirim!

12 Eylül Faşizmi öncesi, beynimize yerleşen "birimler" nedeniyle, sanırım, ayrı düzlemlerde olduğumuzu, düşle gerçek arası anımsar gibiyim Her şeye karşın, o zamanların tatlı insan sıcaklığında, tiyatro gerçeğinin bağlayıcılığının da tinsel katkısıyla, birbirimize sıcak sözler söyleyerek, toplumcu değerlere birlikte tutunma gereksinimi duyuyorduk. Sanırım Cem, Halkın Kurtuluşu için savaşım verirken, ben Halkın Yolu için bir şeyler yapmaya çalışan biriydim.

Aradan çoook uzun zaman geçti. Bazı kelaynaklar gibi, ben de Halkın Yolu, Halkın Kurtuluşu, Halkın Birliği, Halkın Sesi ve sayılamayacak denli çok olan yönsemelerden uzaklaşmadan yaşamımı sürdürmeye çalışıyorum. Hem de faşizmin sanat diye orta yere sürdüğü küflü gösterilere karşın!

Tüm tiyatro siteleriyle birlikte, pek hoşuma gitmese de, her şeye karşın, önemli bir yere koyma gereksinimi duyduğum www.tiyatroevi.com ve bu sitenin bağlaşığı olan yapılar, yüreğime konan toplumculuğun tınısına, silik de olsa, bir şeyler söyler gibi oluyor.

Özellikle, hem www.coskunbuktel.com ve hem de www.tiyatrom.com adreslerinde değindiğim "Seminer ve Atölye Çalışmaları" duyurusunu görünce, büyük bir coşku duyduğumu belirtmeliyim.

Daha sonra, çalışmayı düzenleyen sitede de durumu öğrenince, "Ha gayret!" diyesi oldum.

"CEM YALIN (1954-1999)" yazısının altına sığınmış bir durumdaki "bir şeyler içen Cem"in fotoğrafı, inanın bir kat daha hüzünlenmeme neden oldu. Bir yandan, sosyalizmi kişisel amaçları için kullanan Zeki Göker ve diğer yandan, neredeyse kendini yok ederek, sanki biraz geride duruyormuş izlenimi vermesine karşın, son derecede çalışkan ve sosyalist düşünüşten asla ödün vermeyen Cem Yalın…

Cem Özerlerin, Cem Yılmazların, hatta Cem Uzanların… bu denli kirlilik yaydığı bir zaman ve coğrafyada, Cem Yalın’ın yaşamı, tam da soyadı gibi yalın ve anlaşılır bir netlikteydi.

Ege Sanat TiyatroEvi Gösteri Merkezi'nde yapılacak çalışmaya, işlerimin yoğunluğu nedeniyle katılamayacağım.

Ülkemizin tüm kentlerinin gerici faşizme teslim olduğu yanılsaması oluşturulduğu bir dönemde, İzmir, her şeye karşın, hiçbir spekülasyona yer bırakmayacak denli net bir siyasal duruş sergilediğinden, bu kentte böyle bir çalışma yürütülmesi, ayrıca üzerinde içtenlikle düşünülmesi gereken bir durum.

Bu arada, bu düzenlemenin yumuşak karnına da değinmeden geçemeyeceğim.

Genel geçer sözlerin egemen olduğu tanıtmalıktaki yazılarda, daha net sözler söylense, daha iyi olacaktı. Örnekse şu yazıyı dikkatle okuyalım:

"Ülke çapında tiyatro yazarları, yönetmenleri, oyuncuları, düşünürleri, eleştirmenlerin yanı sıra İzmir’deki siyasal parti, sendika, meslek odası ve dernek yöneticilerinin de görüşlerini ortaya koyarak tartışacakları forumda toplumcu tiyatronun günümüzdeki durumu her yanıyla ele alınacak ayrıca demokratik kitle örgütlerinin ve izleyicinin de bu alandan beklentileri karşılıklı tartışmalarla saptanacaktır."

Peki, kim bu "Ülke çapında tiyatro yazarları, yönetmenleri, oyuncuları, düşünürleri, eleştirmenleri" ?!.

Bu adlar içerisinde; Özdemir Nutku, Üstün Akmen, Tuncer Cücenoğlu, Yücel Erten, Nesrin Kazankaya, Kenan Işık, Ahmet Levendoğlu, Yıldız Kenter, Ferhan Şensoy, Genco Erkal, Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz, Cem Özer, Zeki Göker’in mirasçıları… gibi adlar var mı?

Gelelim Coşkun Büktel konusuna…

Daha önce de belirttiğim gibi, Coşkun Büktel olmadan tiyatro üzerine konuşmak yada düşünce geliştirmek, yumurtasız omlet yapmaya benzer!

Gölge Tiyatro sitesinin yöneticisi Hamit Demir'den 10 Ocak 2007 tarihinde mail yoluyla bir forum daveti alan Büktel, hemen ertesi gün, bir yanıtla durumu Demir’e iletti.

"Hamit, merhaba!" diye sıcak bir yaklaşımla başlayan Büktel'in yanıtı, bence son derecede mantıklı ve yapılacak işe uyum sağlayan nitelikteydi.

Özellikle ilk tümceyi buraya aktarmadan geçemeyeceğim:

"Gölge Tiyatro dergisi döneminde yazılarıma gösterdiğiniz ilgi yüzünden müteşekkirim…"

Benim (de) son derecede yararlandığım Büktel'in müteşekkir olduğunu belirttiği o yazılar, bugün daha net kavga vermeme neden oluyor. Bu arada, bir tiyatro yazıları okuru olarak, ben de müteşekkir olduğumu belirtmeliyim.

Büktel’in serzenişine katılmamak olanaksız:

"…Son bir yıldır coskunbuktel.com'da teşhir ettiğim skandalların (Özdemir Nutku skandalı, 'Çığ' skandalı, OYÇED skandalı) hiçbiriyle ilgilenmediniz…"

Gelelim Hamit Demir’in yanıtına: "sevgili coşkun," diye sıcak bir dille başlayan mektup, ne yazık ki hiç de sıcak ilerlemiyor.

Coşkun Büktel'i tanıyan biri olarak, görüşlerine özel bir özen göstererek baktım ve asla bir saygısızlık görmedim. Oysa Hamit Demir şöyle yazmış:

"…ne yazık ki saygı sınırlarını aşan, haddini bilmez deyimler kullanmaktan geri kalmamışsın."

"…sen neredesin bilemem ama biz hala yayıncılıkta aynı çizgideyiz…"


El insaf!.. İnsan hiçbir şey yapamıyorsa, www.coskunbuktel.com adlı siteye girip, Büktel’in neler yaptığını ve nerede olduğunu algılayabilir. Bu denli basit!..

"…senin bize yönelik olarak herhangi bir şekilde ‘sansürcü’ diyebilmen mümkün değildir…"

İnatçılığı ve sözüne sahip çıkışı anlamında, kendisini Maksim Gorki’ye benzettiğim Büktel’in, herhangi bir sözü kullanmadan önce, kuyumcu ustasından bile daha duyarlı davrandığını bilen bir insan olarak, "sansürcü" sözcüğünü kullanmakta ne denli doğru yaptığının ayrımındayım!..

Internet ortamı o denli "özgür" bir ortam ki, günde yarım saatini bu işe ayıran insan, uzmanı olduğu konuda, son derecede donanımlı bilgilere ulaşabilir… Malumunuz, haftada birkaç değişik yazı çıkan dört-beş tiyatro sitesinden biri olan www.coskunbuktel.com adlı siteyi izlemiyorsak, bu işi yapmasak daha yerinde olur…

Yazının tamamını www.coskunbuktel.com adresinde okuyabileceğiniz için, sizleri, ayrıntı denizinde boğmak istemiyorum. Ancak, can alıcı bir soruyla konuyu toparlamaya çalışayım: Gerçeğin ardında olduğunu savlayan ve bunun için yaşamını yoksunluğa yatıran Coşkun Büktel’den "yana mısınız", yoksa faşizmin gölgesinde bayrak sallayan Cumhuriyet’in kurumlarından beslenen Özdemir Nutku’dan "yana mısınız”?.. Koşullar bu soruyu sordurduğu için ne denli üzgün ve hüzünlü olduğumu tahmin edemezsiniz… Ancak bu denli yalın!.. Hem de Cem Yalın denli yalın!

(Kaynak: web.archive.org)