17 Şubat 2009 Salı

İATP-G “Bazı” İnsan Hakları İhlallerine Karşı

Feridun Çetinkaya
17 Şubat 2009



İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu – Girişim (İATP-G) adlı tiyatro inisiyatifinin www.iatp-web.org adresindeki internet sitesinde peş peşe yayımlanan İATP-G imzalı bazı bildirilerde, “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” dedirten çifte standartlı bir yaklaşım sergilendiği görülüyor.

İnisiyatif üyelerinden Bülent Sezgin’in, kişisel imzasıyla 23 Ocak 2009 günü İATP-G sitesinde yayımladığı, “‘Tiyatro Dünyası’ niçin üç maymunu oynuyor?” başlıklı yazısının hemen ardından, İATP-G’nin 25 Ocak’ta yayımladığı ve "Tiyatro Dünyası" sitesi editörü Can Törtop ile "Tiyatronline" sitesi editörü Yaşam Kaya’yı haklı olarak eleştirdiği, “Tiyatro Haber-Yorum Sitelerinden Tacize ve Sansüre Destek” başlıklı bildirisi şu sözlerle bitiyor:

..........“12 Eylül’den beri ağır bir faşist müdahaleyi ve kuşatmayı yaşayan Türkiye tiyatrosunda sıradanlaşan bu jestler karşısında vicdani bir duruşun örgütlenmesi acil ve sürekli bir gereksinime dönüşmüştür. İnternet ortamında tiyatro yayıncılığını site ağalığı ile karıştıran zihniyetin teşhiri ve okurların uyarılması önemlidir diyerek bu bildiriyi yayımlıyoruz.”

Ne var ki, bu yerinde tespiti yapan aynı İATP-G, 5 Şubat 2009 günü yayımladığı “İATP-G İnsan Hakları İhlallerine Karşıdır!” başlıklı bildirisinde, eleştirdiği türden bir “site ağalığı”na imza atıyor.

Bu bildirisinde, tiyatro gündemindeki hemen her konuya ilişkin görüşünü ve tavrını açıkça ortaya koyan, kamuoyuyla paylaşan “İATP-G inisiyatifi”, (Bulunmaz Tiyatro Sanat Yönetmeni ve Tiyatroyun internet sitesi editörü Hilmi Bulunmaz’ın, “‘Tiyatroda Taciz’, ‘Özdemir Nutku iftirası’, ‘TAKSAV'ın Talat Sait Halman skandalı’... gündemden düşmemeli!...” başlıklı yazısı 9 Ocak 2009 günü, İATP-G sitesinde yayımlamış olmasına rağmen) Türkiye’deki yozlaşmış hâkim tiyatro düzeni ve anlayışının en ibretlik kanıtı olan ve tiyatro yazarı Coşkun Büktel’in deyimiyle “balığın nasıl ‘baştan’ koktuğunu teşhir eden” “Özdemir Nutku Skandalı” ile Hilmi Bulunmaz’ın dikkat çektiği “TAKSAV'ın Talat Sait Halman Skandalı”nı ise ısrarla yok saymayı, görmezden gelmeyi sürdürüyor.

Hatırladığım kadarıyla, bugüne dek yayınladığı “bildirilerde” bu skandalların adını bir tek kez olsun anmayan “İATP-G inisiyatifi”, nedense bu skandallara herhangi bir biçimde, lehte ya da aleyhte, atıfta dahi bulunmuyor. Nedense bu skandallarla ilgili herhangi bir inisiyatif bir görüşü ortaya koymuyor.

Oysa, İATP-G’nin önde gelen isimlerinden Ömer F. Kurhan bile, insan hakları ihlallerine karşı tavır alan bu bildiriden daha birkaç hafta önce, 12 Ocak 2009 günü, İATP-G sitesinde kişisel imzasıyla yayımladığı, “Hilmi Bulunmaz’a Yanıt: Tiyatro Alanında Hak ve Özgürlükler Mücadelesi” başlıklı yazısında, (her ne kadar, “temkinli” davranıp “Bu sonuca kesin delillerden ulaştığımı söyleyemem” çekincesini koymuş olsa da) “Özdemir Nutku Skandalı”nı, en azından, ifade özgürlüğünün engellenmesi ya da kısıtlanması çerçevesinde de ele alınabilecek bir “yazar hakları ihlali” olarak değerlendirdiğini beyan ediyor:

..........“Coşkun Büktel’in kişisel sitesinde düzenli olarak gündemde tutulan ’Özdemir Nutku Skandalı’nı ele alacak olursam, bu skandal tabii ki çok daha kapsamlı bir olayın bir ayağını oluşturuyor. Bu olay, yeri geldiğinde geçmişte de altını çizmeye çalıştığım gibi, yazar haklarının ihlalidir – ki bu ihlal, ifade özgürlüğünün engellenmesi ya da kısıtlanması çerçevesinde de ele alınabilir.”

Buna rağmen, insan hakları ihlallerine karşı olduğunu ilan ettiği bildirisinde “Özdemir Nutku Skandalı”nın adını bile anmayan “İATP-G inisiyatifi”, ya Kurhan’ın “Özdemir Nutku Skandalı” hakkındaki “ifade özgürlüğünün engellenmesi ya da kısıtlanması çerçevesinde de ele alınabilecek bir yazar hakları ihlali” görüşüne dahi katılmıyor ya da “ifade özgürlüğünün engellenmesi ya da kısıtlanması” ile “yazar hakları ihlallerini” insan hakları ihlalinden saymıyor.

Kaldı ki, Kurhan’ın “yazar hakları ihlali” nitelemesi de esasen “Özdemir Nutku Skandalı”na yönelik çarpık bir bakış açısını ortaya koyuyor: Skandalın gerçek boyutunu, önemini ve vahametini yadsımak anlamına geliyor.

Kurhan’ın “Özdemir Nutku Skandalı” değerlendirmesi “esas” yönünden olduğu kadar, “usül” yönünden de çok sorunlu görünüyor.

Kurhan, “Özdemir Nutku Skandalı”na ilişkin değerlendirmesinin hemen başında, bu konuya hiç de nesnel ve olgusal bir tutumla yaklaşmadığını şu sözleriyle ortaya koyuyor:

..........“Özdemir Nutku’nun görüntü ve ses kaydı da yayımlanan ‘Theope’ ile ilgili söyledikleri kendi başına ve kelimesi kelimesine ele alındığında gerçekten de bir hırsızlık suçlaması içermiyor. Özdemir Nutku sadece bir benzerlik var mı yok mu araştırılmasında fayda var diyor.”

Nedense Kurhan, tiyatro profesörü Özdemir Nutku’nun “Theope” ile ilgili ne söylediğini bire bir alıntılamak (iktibas etmek) yerine, Nutku’nun zaten hepi topu üç satırlık bu ifadesini, kafasına göre, “Özdemir Nutku sadece bir benzerlik var mı yok mu araştırılmasında fayda var diyor” biçiminde “özetleyerek” (daha doğrusu tamamen çarpıtarak) okurlara dolaylı biçimde aktarmayı tercih ediyor.

Oysa, Nutku’nun “Theope” hakkında söylediği, mealen aktarılmaya, özetlenmeye gerek duyulmayacak kadar kısa, üstelik çok açık ve çok net.

Ayrıca, bugün artık internet üzerinden de bir “tıkla kolayca ulaşılabilen “Özdemir Nutku Skandalı”nın görüntülü CD kaydında, Nutku’nun “Theope” hakkında gerçekte ne söylediği de nasıl söylediği de açıkça görülebiliyor. Kurhan, Nutku’nun “Theope” hakkında gerçekte tam olarak ne söylediğine okurların kendi gözleri ve kulaklarıyla tanıklık edebileceği bu video kaydına link vermeye ya da herhangi bir biçimde yönlendirme yapmaya da gerek duymuyor.

Peki Nutku “Theope” hakkında nerede, ne zaman, gerçekte tam olarak ne söylemişti? Bakalım ne söylemiş:

Mayıs 2005’te Ankara’da düzenlenen Devlet Tiyatroları (DT) Koordinasyon Toplantısı’nda, DT sanatçısı Şahin Ergüney söz alıyor ve Coşkun Büktel’in on beş yıldır Devlet Tiyatroları repertuvarında yer alan “Theope” adlı oyununun her bakımdan yetkin bir oyun olduğu halde, on beş yıldır DT’de hiç sahnelenmemiş olmasına dikkat çekiyor. O toplantıya DT Edebi Kurul Başkanı unvanıyla başkanlık eden tiyatro profesörü Özdemir Nutku da, Theope ile ilgili tam olarak, kelimesi kelimesine şunları söyleyip konuyu kapatıyor:

..........“....şimdi efendim bir de, bir dikkatini çekmek istiyorum. Hiç bir şeyle itham etmiyorum. Fransızca’da 16.yüzyılda yazılmış Theope diye bir oyun var. Özellikle Fransız filolojisinden ve Fransız dilini bilenler onu biraz şey etmeliler yani, bir bakmalılar. Aradaki benzerliği görmek için. Teşekkür ederim...”

İşte, Nutku’nun “Theope” hakkında bütün söylediği bundan ibaret: Kurhan’ın yaptığı gibi özetlemeyi, mealen aktarmayı gerektirmeyecek kadar kısa, açık ve net.

Görüldüğü üzere, Kurhan’ın ileri sürdüğünün tersine, Nutku hiç de “sadece” “bir benzerlik var mı yok mu araştırılmasında fayda var” demiyor. Hatta hiç böyle bir şey demiyor.

Dahası ve de en önemlisi; Nutku, “Fransızca’da 16. yüzyılda yazılmış Theope diye bir oyun var” iddiasını ortaya atıyor.

Hem “sadece” bununla da kalmıyor: Kurhan’ın “Özdemir Nutku sadece bir benzerlik var mı yok mu araştırılmasında fayda var diyor” iddiasını açıkça yalanlarcasına ve hiç de masum sayılamayacak bir biçimde, işini şansa bırakmadan, “Fransız filolojisinden ve Fransız dilini bilenler onu biraz şey etmeliler yani, bir bakmalılar. Aradaki benzerliği görmek için” diye eklemeyi de ihmal etmiyor.

Neyi “görmemiz” için tavsiyede, öğütte bulunuyor Nutku: “Aradaki benzerliği”... Hangi benzerlikten söz ediyor acaba Nutku?

Tabii ki, 16. yüzyılda yazılmış olduğunu iddia ettiği Fransızca “ikinci Theope” ile Coşkun Büktel’in Theope’si arasındaki benzerlikten...

Demek ki neymiş: Nutku, hiç de “sadece bir benzerlik var mı yok mu araştırılmasında fayda var” falan dememiş. Bu asılsız ifade düpedüz Nutku’yu hırsızlık suçlamasında bulunmuş olmaktan daha işin en başında tenzih etmek için, bizzat Kurhan tarafından “uydurulmuş”.

Halbuki Nutku, alenen ve kasıtlı olarak, “Theope”nin özgünlüğü konusunda şaibe yaratmak, yazarı Coşkun Büktel’i zan altında bırakmak için somut ve kesin bir “ikinci Theope” iftirası ortaya atıyor.

Profesör Nutku, bu “ikinci Theope” iddiasının üzerinden yaklaşık dört yıl geçmiş olmasına rağmen, Büktel, ta Eylül 2005’te yayımladığı “Özdemir Nutku Yalan Söylemediyse Belge Göstermelidir” başlıklı yazısında, Nutku’yu “ikinci Theope” iddiasını belgelemeye davet etmiş olmasına rağmen, bu davetin gereğini yerine getiremiyor ve kendini iftiracı durumuna düşürüyor.

Varlığını iddia ettiği “ikinci Theope”yi yaklaşık dört yıldır bir türlü ortaya koyamayan Nutku, 16. Yüzyılda yazıldığını söylediği o “ikinci Theope”nin varlığına delalet eden bir tek belge, bir tek kaynak dahi gösteremiyor.

Dolayısıyla, Nutku’nun bakılmasını öğütlediği “aradaki benzerliği”, bırakın “görmeyi”, böyle bir benzerlik olup olmadığına “bakmak” bile mümkün olamıyor.

Çünkü “aradaki benzerliği görmek için” Fransız filolojisinden ve Fransızca bilenlere “ikinci Theope“ye bakma ödevini veren profesör Nutku, o “ikinci Theope”nin izini hangi kaynakta bulabileceklerine dair yaklaşık dört yıldır ser verip sır vermiyor.

Sonuçta, tiyatro profesörü Özdemir Nutku’nun, varlığı kesin olan tek “Theope” hakkında kasten şaibe yaratmak amacıyla, düpedüz iftira attığı kabak gibi ortaya çıkıyor.

Tiyatro profesörü Nutku, aradan yaklaşık dört yıl geçtiği halde, ne bugüne dek kanıtlayamadığı “ikinci Theope” iddiasını geri çekiyor, ne de ortaya çıkıp, zan altında bıraktığı Coşkun Büktel’den herhangi bir şekilde özür diliyor. Bu durumda, Nutku’nun dört yıl önce, Theope’nin özgünlüğü konusunda yarattığı şaibe öylece ortada duruyor, yazarı Coşkun Büktel’i (yalnızca bir kısım insanların indinde de olsa) zan altında bırakmaya devam ediyor.

Gel gelelim, bütün bu apaçık belgelenmiş tabloya, bütün bu verilere, CD kaydına rağmen, Nutku’nun “ikinci Theope” iftirasını Büktel’e karşı yazdığı “Coşkun Büktel’e Yanıt” başlıklı cevap yazısında teyit ederek itiraf da etmiş olmasına rağmen, hâlâ “kesin delil” olmadığını ima eden Ömer F. Kurhan, ne acayiptir ki, Nutku’nun “Theope” ile igili söylediklerinin (yani kesin delillerin) bir tek kelimesini dahi alıntılamaya da gerek duymuyor.

Kurhan, Nutku’nun söylediklerini bırakın “kendi başına ya da kelimesi kelimesine ele almayı”, hiçbir biçimde ele almıyor. Nutku’nun sözlerini (yani kesin delilleri) titizlikle okurlardan gizliyor. Kurhan’ın “Hilmi Bulunmaz’a Yanıt: Tiyatro Alanında Hak ve Özgürlükler Mücadelesi” başlıklı yazısındaki “Özdemir Nutku Skandalı” üzerine olan bölüme bir bakın bakalım: Herhangi bir şekilde, Nutku’nun “Theope” ile ilgili söylediklerinin bir tek kelimesine dahi yer veriyor mu? Nutku’nun söylediklerinden herhangi bir alıntı, bir tek alıntı dahi yapıyor mu? “Özdemir Nutku Skandalı”nda zurnanın zırt dediği yer olan, “ikinci Theope” iddiasından söz ediyor mu? Hayır, söz etmiyor.

Skandalın cereyan ettiği sahneyi, üşenmeden, hatta edebiyat yaparak, “(Şahin Ergüney), maruz kaldığı çapraz ateş altında ve tabii ki Özdemir Nutku’nun bitirici vuruşuyla ağır yaralı olarak geri çekiliyor” gibi ayrıntılara zaman ve yer ayırabilecek şekilde dramatik biçimde tasvir ettiği halde, sıra tam “iftira”nın bam teline, zurnanın zırt dediği yere geldiğinde Kurhan, el çabukluğu marifet, (Nutku’nun, üç yıldır varlığını belgeleyemediği, kanıtlayamadığı, haliyle doğru olmadığı anlaşılan) “Fransızca’da 16. yüzyılda yazılmış Theope diye bir oyun var” iddiasını, (sanki önemsiz bir ayrıntıymış gibi) hop diye, es geçiveriyor.

“Olgu ve belge”, “sentezleyici bir zihinsel eylem”, “yargı oluşturmak”, “akıl ve vicdanın devreye girmesi”, “olaysal bağlam” gibi birtakım fiyakalı sözler eden Kurhan’ın, “Özdemir Nutku Skandalı”yla ilgili yazdıkları arasında Nutku’nun “ikinci Theope” iddiasının esamesi okunmuyor.

Kurhan, zurnanın tam da zırt dediği yeri şu sözleriyle gürültüye getiriyor:

.........."Ardından Özdemir Nutku söz alıyor ve el çabukluğu marifet “Theope”yi bir anda şaibeli hale getiriyor, hem de akademik saygınlığını kullanarak. (Şaibenin hiçbir dayanağının olmadığı daha sonra anlaşılacak ve “Özdemir Nutku Skandalı” meydana gelecektir.)"

Değerlendirmesini “‘Theope’ vakasına ciddiyetle yaklaşmak gerekir” sözüyle noktalayan Kurhan, “Theope vakası”na hiç de ciddiyetle yaklaşmıyor. Açıkça bir şaibeden söz ettiği halde, Nutku’nun akademik saygınlığını kullanarak yarattığı şaibenin ne olduğunu bile bir türlü açıkça söylemiyor, şaibeyi bir türlü ismiyle cismiyle ortaya koymuyor: Şaibeyi bile “şaibeli” bırakıyor.

“Özdemir Nutku Skandalı”ndaki şaibe, skandalın kendisiyle ilgili değildir. Olay iki kere iki dört kadar kesin ve gerçek bir iftira olayıdır. Şaibe, bu gerçek iftiranın Büktel adı üzerinde yaratacağı olumsuzluktan ibarettir. Yoksa olayın (iftiranın) kendisinde herhangi bir şaibe mevcut değildir. Nutku’nun “ikinci Theope” iddiasıyla iftira etmiş olduğu, fizik dünyada mümkün en kesin delillerle ulaşılabilen apaçık bir gerçektir. Bu gerçeği (iftirayı) görmemeye çalışmak, entelektüel akla ve ahlâka yapılabilecek en büyük küfürdür.

Gerçekleri ve hakikati doğru bir biçimde yansıtmayarak “Özdemir Nutku Skandalı”nın gerçek boyutunu, anlamını, önemini ve vahametini yadsıyan, yani aslında gerçek “Özdemir Nutku Skandalı”nı okurlardan gizleyen Kurhan hâlâ ne diyor:

..........“Özdemir Nutku’nun görüntü ve ses kaydı da yayımlanan Theope ile ilgili söyledikleri kendi başına ve kelimesi kelimesine ele alındığında gerçekten de bir hırsızlık suçlaması içermiyor.”

El insaf! Nutku’nun Theope ile ilgili söyledikleri “hırsızlık suçlaması içermiyor” da, ne içeriyor? Daha ne içermesi lazım, daha ne içermesi gerekiyor? Yalan içeriyor mu? İftira içeriyor mu? Şaibe içeriyor mu? Bir tiyatro yazarını haksız biçimde zan altında bırakmayı içeriyor mu? Yalan söyleyerek kara çalmayı içeriyor mu? Bir tiyatro profesörü olan Özdemir Nutku’nun iftira ederek tiyatro yazarı Coşkun Büktel’i zan altında bırakmasını, oyunu “Theope”nin özgünlüğü konusunda şaibe yaratmasını içeriyor mu mesela(?)

Bütün bu somut ve kesin delillere rağmen, Nutku’nun “Theope” hakkında söyledikleri “hırsızlık suçlaması içermiyor” demek gerçeklere ne kadar aykırıysa, “Özdemir Nutku Skandalı”nı bir “yazar hakları ihlali” olarak niteleyip geçmek de akla ve vicdana aynı derecede aykırıdır.

“Özdemir Nutku Skandalı”nı bir “yazar hakları ihlali” diye kestirip atmanın, faili belli, tanıkları ve kanıtları ortada olan bir suça “faili meçhul” muamelesi yapıp rafa kaldırmaktan herhangi bir farkı var mı? Delilleri açıkça ortadan olan bir suçu tüm çıplaklığıyla teşhir edip failinden bu suçun hesabını sormak yerine, kaçamak bir dille, üstelik kesin delillere dayanmıyor çekincesini koyarak, bunun bir “hak ihlali” olduğunu söyleyip geçmek ne kadar insafsızlıksa, “Özdemir Nutku Skandalı”nın bir “yazar hakları ihlali” olduğunu söyleyip geçmek de o kadar insafsızlıktır.

“Özdemir Nutku Skandalı”nı Türkiye tiyatrosunda “balığın ‘baştan’ koktuğunu teşhir eden” bir kanıt olarak niteleyen Büktel, yıllardır, sadece yazarlık hakkının hesabını sormuyor ki; Tiyatro profesörü Nutku’ya çirkin iftirasının, gerçekte tiyatroya ihanetinin, Devlet Tiyatroları Edebi Kurul Başkanı olarak, tiyatro profesörü unvanını taşıyan biri kişi olarak Türkiye tiyatrosuna ihanetinin “hesabını soruyor”.

Büktel, kesin delilleri ve kanıtları apaçık ortada olan bu iftira, yalan ve haksızlık karşısında üç maymunu oynayan tiyatro insanlarından “hesap soruyor”, onların tiyatroculuğunu mahkûm ediyor. Ta 2006 Haziran’ında yayımladığı “Özdemir Nutku İnsanların Yüzüne Nasıl Bakabiliyor?” başlıklı yazısında bu skandalın neden sadece “bir yazar hakları ihlali”ne indirgenemeyeceğini çok açık bir biçimde ortaya koyuyor:

..........“(...) Özdemir Nutku, sessizliğe gömüldü. Yani sayın Nutku, bugün dahi, hâlâ, resmi DT toplantısında varlığını iddia ettiği ikinci Theope’nin belgesini ya da kaynağını gösterebilmiş veya Büktel’e karşı işlediği suçu kabul ederek özür dilemiş değildir. Ve Theope, bugün dahi, hâlâ, DT sahnelerine çıkarılmamakta ve DT yönetimleri, fosil yazarları zengin eden geleneksel halk düşmanı tutumunu, bugün dahi, hâlâ sürdürmektedir.

..........Kesin delillerle (CD kasetiyle) saptanmış böylesine vahim ve kasıtlı bir haksızlık (skandal) karşısında bile tepkisiz kalarak, haksızlık eden profesörün haksızlığını pasif biçimde desteklemiş ve (sırf nitelikli ve dürüst eleştirileri yüzünden zaten yıllardır aforoz ettikleri) Büktel'in mağduriyetini bir kez daha üç maymun tavrıyla seyretmiş olan tiyatro insanlarımız (oyuncu, yönetmen, yazar, eleştirmen ya da akademisyenlerimiz) şu sıra, ödenekli tiyatrolardan devlet desteğini çekme (bir anlamda DT’yi kapatma) noktasına adım adım yaklaşan AKP’den yakınıyorlar. Tiyatro insanlarımız, yeterli donanıma, yeterli haklılığa ve yürek gücüne sahip olsaydılar, tiyatro sanatıyla halka öylesine tükenmez bir coşku, öylesine kalıcı bir heyecan ve sanatsal tutku aşılamış olurlardı ki; tiyatrocular iktidarlara değil, iktidarlar tiyatroculara yaranmak zorunda kalırdı. Tıpkı futbolculara yaranmak zorunda kaldıkları gibi...

..........Eğer tiyatro insanlarımız politik iktidarların sanata olumsuz müdahalelerini caydırmak için gerekli haklılığa ve yürek gücüne sahip olsalardı, Özdemir Nutku, yalanı ve iftirası CD kaydıyla kanıtlandıktan sonra, o yürekli insanlarımızın yüzüne bakamıyor olurdu. Suçunu kabul edip yaptığı haksızlığın mağdurundan özür dileyinceye kadar, tiyatro insanlarımız tarafından aforoz edilmiş olurdu. Ama tam tersine, tiyatro insanlarımız haksızlığın failini değil, haksızlığın mağdurunu aforoz ediyor. Yani Nutku’nun suçunu (yalan ve iftirayı) mazur ve meşru sayıyor. Bu nedenle, Özdemir Nutku tiyatro insanlarımızın yüzüne hiç sıkılmadan bakabiliyor.

..........Bu nedenle AKP böylesi tiyatrocuların sanatından (böyle bir tiyatrodan) devlet desteğini tamamen çekmek konusunda emin adımlarla ilerleyebiliyor. Böylesi tiyatrocular, bu adımlara karşı çıkmak konusunda, gayet doğal olarak, halkı yanlarında bulamıyorlar.”

Büktel’in bu satırları yazmasının üzerinden ancak iki buçuk yıl sonra ortaya çıkan ve bu skandal hakkında metazori görüş beyan etmek durumunda kalan Kurhan, tiyatro profesörü Özdemir Nutku’nun akademik saygınlığını kullanıp 16. yüzyılda yazılmış ikinci bir Theope olduğunu ileri sürerek ve (“Coşkun Büktel’e Yanıt” başlıklı yazısında, “Benim bile varlığından haberi olmadığım başka bir Theope'yi sizin de okumamış olduğunuza emin olduğumu belirttim. Bunu yalnızca bilgi olarak verdiğimi, sizin Theope'nizin özgün bir yapıt olduğundan kuşku duymadığımı da ekledim” deyip) yalan üstüne yalan söyleyerek, tiyatro yazarı Coşkun Büktel ve yapıtı “Theope”ye açıkça iftira etmesine dayanan “Özdemir Nutku Skandalı”nı, sadece bir yazar hakları ihlaline, ifade özgürlüğü ihlaline indirgeyip işin içinden sıyrıldığını sanıyor.

Ömer F. Kurhan, açıkça “Özdemir Nutku, ikinci bir Theope olduğu yalanını uydurarak Büktel ve yapıtı Theope’ye iftira atmıştır” dememek için kulağını öylesine tersten gösteriyor ki, “imam osurursa cemaat sıçar” misali, “İATP-G İnsan Hakları İhlallerine Karşıdır!” diye bildiri yayımlayan İATP-G inisiyatifindeki kendi arkadaşları bile Kurhan’ın “Coşkun Büktel’in yazar olarak haklarının çiğnendiği açıktır” tespitinin esbabımucibesini idrak edemiyor, onlar da “Özdemir Nutku Skandalı”na, en azından bir insan hakları ihlali olarak dahi, bildirilerinde yer verme gereği duymuyorlar.

***

İATP-G’nin tutarsızlığı ve çifte standardı bu kadarla da kalsa iyi.

“İATP-G İnsan Hakları İhlallerine Karşıdır!” başlıklı bildirisinde, bir de “İATP-G Sansüre Karşıdır” ara başlıklı ayrı bölüm açan İATP-G’nin, 21 Ocak 2009 günü yayımladığı “İnternet Ortamında Tiyatro Haberciliğinin Hal ve Gidişatı Üzerine” başlıklı bir diğer bildirisinde, (editörü A. Ertuğrul Timur’un “Yaşasın Sansür” başlıklı bir yazı yayımlayarak talihsiz bir biçimde aldığı kararla övündüğü) sansürcülükten sabıkalı “Tiyatrom.com” internet sitesini, “internetteki tiyatro haberciliği ve yayıncılığı konusunda önemli ipuçları veren” olumlu bir örnek olarak göstermesi de aynı derecede vahim, bir başka tutarsızlık ve çifte standart örneği olarak karşımızda duruyor.

İnternetteki tiyatro yayıncılığının gidişatını ele aldığı bildiride İATP-G şöyle diyor:

..........“Bugün de değişen bir şey yok. İfade özgürlüğünün engellenmesi tiyatro için hayati bir mesele olduğu halde, nerede ne oluyor bakma ve yorumlama zahmetine girmiyorlar. Şu kadar kurum ve kişinin imzaladığı ve tiyatro eğitiminde cinsel istismara dikkatleri çeken kamuoyuna dönük bir kampanya karşısında, istisnai gibi duran bir iki kararsız çıkış dışarıda bırakıldığında, kolaylıkla üç maymunu oynayabiliyorlar.

..........Bir dönem TİYATROM sitesi tiyatro haberciliği ve yorumculuğu adına kapsayıcı ve ileri adımlar atmış, tiyatro adına nasıl bir haber-yorum sitesine ihtiyaç duyulduğu konusunda önemli ipuçları vermişti. Bu sitenin kapanmasıyla, internet ortamındaki tiyatro haberciliğinin edindiği ilkesiz ve keyfi yaklaşımların önü alabildiğine açılmış oldu.

..........Bu duruma son vermek tüm tiyatrocuların sorumluluk alanına giriyor. Sorun, tiyatrocu her birey, topluluk ve platformun internet ortamındaki yayın faaliyetlerine gereken özeni göstermesi ve ülke çapında gerçek haber-yorum sitelerinin inşasına katılım ve katkı hedefinin benimsenmesiyle çözülecektir.”

“İfade özgürlüğünün engellenmesi tiyatro için hayati bir mesele” denilen bu İATP-G bildirisinde olumlu bir örnek olarak takdim ve taltif edilen “Tiyatrom.com” internet sitesinin en başta kendisi, şahsi ve keyfi bir yayıncılık çizgisi izleyerek gerçekleri kamuoyundan saklayan, gerçekleri çarpıtan “sansürcü” bir yayındır.

Hatırlanacağı üzere, bundan yaklaşık iki yıl önce, Coşkun Büktel’in hemen her fırsatta “Özdemir Nutku Skandalı”nı görmezden gelmekle, gerçekleri gizlemekle suçladığı “Tiyatrom.com” sitesinin editörü A. Ertuğrul Timur, bu suçlamalara daha fazla dayanamayıp nihayet sitesinde bu skandala yer vermişti.

Bu vesileyle aynı konuda, Büktel’e karşı cevap hakkı doğuracak nitelikte birtakım yazılar yayımlayan Timur, bu yazıları yayımladıktan hemen sonra birdenbire fikrini değiştirerek, peşin peşin (daha yanıt hakkı kullanma talebinde dahi bulunmasını beklemeden) Büktel’in “Tiyatrom.com”da yanıt hakkını kullanmasına izin vermeyeceğini ilan etmişti.

Timur, aynı zamanda, doğru olmayan birtakım iddialar üzerine kurguladığı hileli bir anket düzenleyerek, uyguladığı sansürü okurlarının onayına sunmuş, okurlarını da bu açık sansür uygulamasına ortak ederek, utanç verici bir biçimde, sonuçta “Sansüre Evet” diyen 1.005 oy toplamıştı. (Bkz: “Yaşasın Sansür” Skandalı)

Başlığı gibi son sözü de “Yaşasın Sansür!” olan bir yazı kaleme alıp sanki övünülecek bir şeymiş gibi bu sonucu bir de cümle aleme ilan eden Timur, yani “Tiyatrom.com”, böylece eşi benzeri görülmemiş, katmerli bir sansüre imza atmıştı.

İATP-G’nin örnek gösterdiği “Tiyatrom.com” sitesinin sahibi ve editörü A. Ertuğrul Timur, Burak Caney takma adı arkasına saklanarak yürüttükleri kirli ve aşağılık bir karalama kampanyasıyla Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz’ı hedef alan birtakım kişi ve grupların yuvalandığı, (fotomontaj yöntemiyle Büktel’i dansöz kostümü içinde gösteren resimler dahi hazırlayıp yayımlayacak kadar bayağılaşabilen) “TiyatrOOyun” adlı korsan internet sitesine de (tiyatro yayıncılığını bıraktıktan sonra Timur’un bu konuda hata yaptığını kabul edip pişmanlık duyduğunu açıkladığı üzere) alenen destek vermekte hiçbir sakınca görmemişti. (Bkz. Ahmet Ertuğrul Timur Yazıyor) (Bkz. A. Ertuğrul Timur Özeleştiri Yaptı ve (Büktel ve Bulunmaz'a İftira Eden) İsimsiz Sapıkların Facebook Listesinden İsmini Çekti) (Bkz. Büktel’in Sunumuyla Kâzım Şimşek’ten Bir Yazı “Tiyatrooyun.org Sitesinin Gerçek Yüzü”)

İATP-G’nin övdüğü ve örnek gösterdiği “Tiyatrom.com” sitesinin editörü A. Ertuğrul Timur, o dönemde, SKYTURK televizyonunun, Şehir Tiyatroları’nda yaşanan gelişmelerle ilgili olarak Coşkun Büktel’den görüş almasına bile tahammül edememiş, gülünç bir biçimde kendisini Büktel’le kıyaslayarak, sansürcülüğünü, Büktel’den görüş aldıkları için ilgili televizyon kanalındaki yetkililere hesap soracak kadar da ileri götürmüştü. Bütün bunlar da o dönem yazılıp çizilmiş ve yayımlanmıştı. (Bkz. Haber Ahlâksızlığı)

Hatırladığım kadarıyla, “Tiyatrom.com” adlı internet sitesinin faili olduğu yukarıda sözünü ettiğim rezaletler, yayıncılık adına “ibret alınması gereken” yüz kızartıcı olaylar yaşanırken, (İATP-G’nin bana kişisel olarak gönderdiği ve aşağıda yer verdiğim mesajda belirtildiğine göre, “Theope konusunda” Timur’u bir bakıma “şifahen” uyarmak dışında) İATP-G, suya sabuna dokunmadan, etliye sütlüye karışmadan olup bitenlere seyirci kalmıştı.

Aynı İATP-G’nin bugün çıkıp, sahibini bile özeleştiri yapmak zorunda bırakan yanlış ittifaklarına ve yanlış uygulamalarına rağmen, “Tiyatrom.com” adlı sansürcü internet sitesini överek olumlu bir örnek diye takdim etmesi, uyarıldığı ve eleştirildiği halde yayımladığı bildiriyle açıkça çelişen bu ifadesine dair bugüne kadar herhangi bir düzeltme ya da kamuoyuna açıklama yapma gereği duymaması, ortada apaçık, bir değil, birden çok “insan hakları ihlali” olmasına rağmen, hakikate, gerçeğe karşı adeta dil çıkarıp nanik yapmak değil de nedir?

İATP-G bildirisinde taltif edilerek örnek gösterilen “Tiyatrom.com” sitesi, olsa olsa, “ancak ve ancak”, internette yayın yapan bir tiyatro haber-yorum sitesinin “nasıl olmaması” gerektiğine dair “olumsuz/ibretlik bir örnek” olarak gösterilebilir. “Tiyatrom.com” hakkında kaydedilebilecek en olumlu şey, sahibi Ertuğrul Timur’un sonunda hatalarını kavramış ve özeleştiri yapabilmiş olmasıdır.

Dolayısıyla bu “sansürcü” siteyi olumlu bir örnek olarak gösteren İATP-G bildirisinin, hiçbir inandırıcılığı, hiçbir kıymetiharbiyesi yoktur. Bu biçimiyle, tam tersine okurlara ve tiyatro kamuoyuna sağ gösterip sol vuran, aldatıcı, yanıltıcı bir bildiridir.

Aynı zamanda tarihe tanıklık eden bir belge niteliğindeki İATP-G bildirisi, bu haliyle, “Tiyatrom” adlı internet sitesinin sansürcülüğünü hoş gören, bu sansürcü yayının olumsuz yönlerine, örneğin sansürcülüğüne, hiç değinmeden yalnızca olumlu yanlarına dikkat çekerek, onu aklamaya çalışan bir temiz kâğıdı görüntüsündedir.

İATP-G’nin bu bildirisini okur okumaz, yaptıkları bu hata konusunda kendilerini uyarmak üzere İATP-G’ye şu mesajı göndermiştim.

..........21 Ocak 2009 feriduncetinkaya@yahoo.com’dan iatpgiletisim@gmail.com’a

..........Merhaba,

..........İATP-G, dışardan da olsa, dikkatle izlediğim ve Türkiye tiyatrosu için önemli bulduğum bir oluşum.

..........Sitenizde yayımladığınız hemen her yazıyı ilgi ve dikkatle izlemeye çalışıyorum.

..........İnternetteki tiyatro haberciliği ya da genel olarak tiyatro konusundaki iletişime ilişkin genel değerlendirmenizi okuyunca bu mesajı göndermeden edemedim.

..........Önemli noktalara dikkat çekmenizin ardından "Tiyatrom" internet sitesini olumlu bir örnek olarak göstermenize bir anlam veremedim. "Tiyatrom" sitesi yöneticisi A. Ertuğrul Timur'un yaptığı çeşitli yayınlardaki kabul edilemez tutarsızlığı, benim bizzat mağduru ve tanığı olduğum birtakım (hiç de örnek alınmasını tavsiye edemeyeceğim) tasarrufları ortadayken, "Tiyatrom" adlı siteyi örnek göstermeniz büyük bir talihsizlik olmuş. Konuyla ilgili yazınızı okur okumaz bu görüşümü sizinle paylaşma ihtiyacı duydum.

..........Verdiğim şu linklere bakabilirseniz bu konudaki hassasiyetimi belki anlayabilirsiniz. Benim burada linkini verdiğim örnekler münferit değildir. Bunlar ilk aklıma gelenlerdir.

..........http://tiyatrofanzini.blogspot.com/2003/06/tiyatro-eletirmeni-stn-akmenin-bir-yazs.html

..........http://tiyatrofanzini.blogspot.com/2008/09/ben-sana-tiyatrocu-olamazsin-demedim.html

Bu mesajım üzerine İATP-G’den ertesi gün şu açıklamayı almıştım:

..........22 Ocak 2009
..........iatpgiletisim@gmail.com’dan feriduncetinkaya@yahoo.com’a

..........Ertuğrul Timur'u yakından tanıma ya da tanışma fırsatımız hiç olmadı. Fakat TİYATROM'un diğer haber-yorum sitelerinde olmayan bir duyarlılık geliştirme kaygısı olduğunu görebiliyorduk. Biz bu konuda kendisini biraz daha sıkıştırmaya çalışıyor ve bir ölçüde sonuç alabiliyorduk. Kendisi, diğer tiyatro sitesi editörlerinden farklı olarak, doğru yanlış yanıt veriyor ve kale almazlık yapmıyordu. Belki bizim açıklamamızda örnek yayıncılık yaptığı gibi bir sonuç çıkıyor. Temkinli bir ifade ile "önemli ipuçları" verdiğinden söz etmiştik. Yani profesyonel ve amatör tiyatro dünyasına bir bütün olarak bakmaya çalışıyor, eleştirileri de bir şekilde göğüslemeye çalışıyordu. Tutarsızlık tespiti doğrudur. Bizim de bu konuda epey tartışma ve atışmalarımız oldı. Bunların bir kısmı karşılıklı iç yazışma şeklinde yaşandığı için kamuoyuna yansımadı. Örneğin Theope konusunda kendisini uyardık. Bu tek başına Büktel'in sorunu değildir; Büktel'in üslubu kendisini bağlar, bizi ilgilendiren yazar hakları ve bu noktada Büktel'in haksızlığa uğrayıp uğramadığıdır dedik. Bizim edindiğimiz izlenim, kendisini tartışmaya kapatmayan bir çizgi izlemeye çalıştığı idi. Ama bir tutarlılık sorunu yaşıyordu. Bunda yönetilmesi çok zor kapsamlı ve karmaşık bir siteyi tek başına idare etmek durumunda olması da büyük bir rol oynuyordu. Zaten kendisi de emeğinin sömürüldüğü ya da boşa gittiği hissiyatına kapılıyor ve zaman zaman isyan ediyordu. Kendisini kendisi mi yalnızlığa mahkum ediyordu, yoksa biz de mi buna yol açıyorduk? Muhtemelen her ikisi.

İATP-G yetkilileri mesajıma hemen, bu detaylı açıklamayla yanıt vermişti. Açıklamaları için kendilerine teşekkür ettim.

Gerçekten de İATP-G yetkililerinin “temkinli” ifadesi semeresini vermişti. “Tiyatrom”un maksadı aşan bir örnek olduğunu dürüstçe teslim etmek yerine, temkinli ifadelerinin kendilerine sağladığı kaçamak yola sapmayı uygun görmüşlerdi: Ama biz yalnızca “Temkinli bir ifade ile ‘önemli ipuçları’ verdiğinden söz etmiştik” savunmasıyla, kendilerince vaziyeti kurtarmışlardı. Öyle ya da böyle, haklı ya da haksız, inandırıcı ya da değil, beğeniriz ya da beğenmeyiz, İATP-G kendisini bir biçimde savunmuştu.

Ne var ki, İATP-G yetkililerinin, vaziyete göre manevra yapabilmek üzere ince bir şerbet, doz ayarı çekmiş olması, gerçeği değiştirmiyor. Sansürcü bir internet sitesinin ideal yayıncılık için örnek gösterilmesindeki tutarsızlığı ve vahameti ortadan kaldırmıyor. Tam tersine bu, tutarsızlığı daha da derinleştiriyor, işin vahametini daha da artırıyor.

“Sansüre karşı” zehir zemberek bildiriler yayımlayan İATP-G yetkilileri, sanki kafalarındaki ideal tiyatro haber-yorum sitesi ve internet yayıncılığını ifade etmenin başka hiçbir yolu yokmuş, kalmamış gibi, ille de “Tiyatrom.com” adlı sansürcü siteyi başarılı bir örnek olarak göstermek istiyorlar. Ama “Tiyatrom.com”un sansürcü olduğunu bal gibi bildikleri için, doğrudan, yekten “Tiyatrom.com, başarılı bir tiyatro haber-yorum sitesi örneğidir” diyemiyorlar.

Sansürcü “Tiyatrom.com”un örnek gösterilmesine itiraz geleceğinden adları gibi emin olan İATP-G yetkilileri, bunu, “temkinli” bir ifade kullanarak, eğip bükerek (yani kılıfına uydurarak) söylüyorlar. Ama öyle ya da böyle, sonuçta “Tiyatrom.com”u okurlarına şu sözlerle örnek gösteriyorlar:

..........“Bir dönem TİYATROM sitesi tiyatro haberciliği ve yorumculuğu adına kapsayıcı ve ileri adımlar atmış, tiyatro adına nasıl bir haber-yorum sitesine ihtiyaç duyulduğu konusunda önemli ipuçları vermişti.”

Ama İATP-G, okurlarını tam ve doğru bilgilendirme konusunda nedense aynı “temkinli” yaklaşımı göstermiyor. Sansürcü “Tiyatrom.com”u okurlarına sadece olumlu bir örnek olarak sunmanını yol açabilececeğı yanlış anlamaları, yani dezenformasyonu düşünmüyor, dert etmiyor. “Tiyatrom.com”un affedilmez sansür sicili hakkında okurları uyarıcı herhangi bir çekince ya da şerh koyma, açıklama yapma gereği de duymuyor.

İATP-G, temkinli bir ifadeyle de olsa, sonuçta, açıkça ve orantısız biçimde, “Tiyatrom.com”u olumlu bir örnek olarak sunup taltif ediyor mu? Ediyor. Aynı İATP-G, “Tiyatrom.com”un sansürcülüğünü ise okurlardan tümüyle gizliyor mu? Gizliyor.

İATP-G’nin temkinli bir ifade kullanmış olması, “Tiyatrom.com”u olumlu bir örnek olarak sunup taltif ettiği gerçeğini değiştiriyor mu? Hayır, değiştirmiyor. Temkinli bir ifade kullanmak sadece İATP-G’nin eleştiriler karşısında kolay çark etmesine yarıyor, o kadar.

Temkinli, “önemli ipuçları vermişti” ifadesi, “Tiyatrom.com”un aynı zamanda sansürcü olduğunu okurlara söylüyor mu, anlatıyor mu? “Tiyatrom.com”un sansürcülüğünün gizlenmiş olmasını telafi ediyor mu? Hayır.

Oysaki İATP-G sadece hakikati söylese ne temkinli davranmasına gerek kalır ne de okurlarını yanıltma kaygısı duyar. Ama bunu yapmıyor. Çünkü, “Tiyatrom”un hem sansürcü olduğunu söyleyip hem de “tiyatro haberciliği ve yorumculuğu adına kapsayıcı ve ileri adımlar atmış, tiyatro adına nasıl bir haber-yorum sitesine ihtiyaç duyulduğu konusunda önemli ipuçları vermişti” demenin büyük bir tutarsızlık olacağını kendileri de görüyor, biliyorlar.

İşte bu yüzden, “temkinli” konuşuyor, bu yüzden “Tiyatrom”un sansürcülüğünü okurlardan gizliyorlar. En doğal ve en temel insan haklarından biri olan, kişinin kendini savunma ve cevap verme hakkını dahi tanımayan, açıkça ve alenen sansür uygulayan, üstüne üstlük “Yaşasın Sansür!” başlıklı bir yazı yayımlayarak bu tavrıyla övünen “Tiyatrom.com”un bu faşizan uygulamalarını görmezden gelip yok sayıyorlar. Bu konuda okurları ve kamuoyunu yanıltıyorlar.

Benim anlayışıma göre kullanılabiecek hiçbir “temkinli” ifade, sansürün görmezden gelinmesini, bağışlanmasını mazur ve masum gösteremez, ortaya çıkan tutarsızlık için hafifletici bir sebep olarak kabul edilemez.

İATP-G'nin, “temkinli konuşmanın” ve tepki gelince çark etmenin çıkar yol olmadığını öğrenmeye ihtiyacı var.

Bu yazıda kanıtlarıyla ortaya koyduğum İATP-G bildirilerindeki tutarsızlıklar ve çifte standartlı tutum, İATP-G’nin gerçekte her türlü insan hakları ihlaline karşı olmadığını, sadece “bazı” insan hakları ihlallerine karşı olduğunu açıkça gösteriyor. Ve öyle anlaşılıyor ki, faşizmin en çarpıcı göstergelerinden biri olan sansür, İATP’nin yalnızca “bazen” karşı olduğu ihlallerden biridir.

İATP-G, hakikati ve gerçekleri görme konusundaki, somut kanıtlarıyla ortaya koyduğum bu tutarsız ve çifte standartlı tavrına mutlaka bir açıklık getirmek zorundadır. Aksi halde, yalnızca bu bildirilerdeki değil, her anlamdaki ve her konudaki inandırıcılığı ve samimiyeti hakkında ciddi bir kuşku oluşacaktır.