7 Şubat 2009 Cumartesi

Aciz ve müflis bir şairin düşebileceği son uçurumun algılanmasına yardımcı olabilecek bir makalenin satır aralarına sinmiş zavallı ruhun can çekişmesi

Biz, İsrail'i, ABD emperyalizminin kucağında büyüyen bir korsan devlet olarak görüyoruz. Biz, Hilmi Yavuz'un aşağıdaki yazısında alıntı yaparak aktardığı Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil'in şu sözlerini şık bulmuyoruz:

.........."Bu tür osuruktan kahramanlık hikâyelerini 'diplomasi' zannederek büyüyen toplumlarda olur böyle vakalar..."

Ancak...

Biz, Hilmi Yavuz'un, Pembe İncili Kaftan'dan dökülmüş incilerden yararlanarak, şu sözleri söylemesini de şık bulmuyoruz:

.........."Ne rezil bir toplum olduk, yarabbi!"

Bizce, toplum rezil olmadı. Rezil olanlar, Hürriyet gazetesinde köşe kapmış Yılmaz Özdil 'le, Zaman gazetesinde köşe kapmış Hilmi Yavuz gibi yazarlar. Egemenlerin çıkarları için kalem oynatan aciz ve müflis insanların ruh yoksunluğunun konu mankeni olan Hilmi Yavuz, düşebileceği son uçurumun dibindeki kırıntılarla müflis yaşamını sürdürürken, kendini hâlâ şair sanıyor.

Tayyip'den çok Tayyip'çi olan aciz ve müflis şair Hilmi Yavuz'un Zaman gazetesindeki incilerini okumanızda yarar var. (HB)


Pembe İncili Kaftan


Hilmi Yavuz
8 Şubat 2009


Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e ve moderatör David İgnatius'a karşı çıkışı, Türkiye'mizde her zaman olduğu gibi, bir yandan aşırı ve büyük hayranlık âvâzeleri, öte yandan da alabildiğine aşağılayıcı ve küçümseyici nidâlarla dile getirildi.

Ve bu, beni elbette hiç şaşırtmadı; Zira, Türk halkının, meselelere, artık serinkanlı ve sağduyuyla bakma hassasını kaybettiğini düşünüyorum. Bir aşırılıktan ötekine, çılgınca hayranlıktan körükörüne nefrete sürüklenen bir heyecan medd ü cezri! Bir türlü hiçbir şeyin ortasının bulunamayışı! İtidâl nerede? Nerede ummatan wasatan?

Haydi aşırılıkları, artık Türk insanının 'ikinci tabiat'ı olarak görmeye alıştık diyelim;- bu aşırılıkları bir edep ve hayâ meselesi olarak ele almak hassasiyetini de gösterememiş olmamıza ne demeli? Evet, edep ve hayâ!

Bakınız, Sayın Tayyip Erdoğan'ı, Ömer Seyfeddin'in 'Pembe İncili Kaftan' hikâyesindeki Muhsin Çelebi'ye benzetenler oldu. Hani, şu bir elçi olarak gönderildiği ülkenin hükümdarı tarafından, istiskal edilerek ayakta tutulan Muhsin Çelebi'nin yere, pembe incili, bahada ağır fevkalâde kıymetli kaftanını yere sererek üzerine oturduktan sonra, hükümdarın huzurundan ayrılırken kaftanını almadan bırakıp gitmesi olayının nakledildiği o güzel hikâye! 'Kaftanınızı unuttunuz!' diye seslenenlere Muhsin Çelebi'nin, 'Biz yere serdiğimizi bir daha sırtımıza almayız!' deyişi... O soylu jest!

Ömer Seyfeddin'in, Pembe İncili Kaftan'ın kahramanı Muhsin Çelebi, 'Ömer Seyfeddin' üzerine kuşatıcı bir biyografi kaleme alan rahmetli Tahir Alangu Hoca'nın deyişiyle, bir 'başkaldırma ifâdesi' taşır. Alangu şöyle der: "Osmanlı tarih ve hayatı üzerinde[ki] araştırmaların getirdiği insan örneklerinin, [Ömer Seyfeddin'in] 'Nâdân' hikâyesinde tasvir ettiği Köse Vezir, 'Pembe İncili Kaftan'daki Muhsin Çelebi'lerin davranışlarındaki 'mertlik, sadakat, tok gözlülük, din ve devlete bağlılık' gibi özelliklerden gelen kişiliklerinin belirli çizgileri vardı".

Öyle anlaşılıyor ki, Muhsin Çelebi'nin sergilediği 'mertlik, sadakat ve tok gözlülük'ün bugün Türkiye'de hiçbir kıymet-i harbiyesi kalmamıştır. Nasıl kalsın ki, hiç şüphesiz eğer kalmış olsaydı, 'Hürriyet' gazetesinde Yılmaz Özdil, 'Pembe İncili Kaftan' hikâyesini özetleyip Muhsin Çelebi'nin kaftanını bırakarak gidişini naklederken (okurlarımdan bin kere özür dileyip teeddüp ederek aktarayım) şu satırları yazar mı idi:

'Bu tür osuruktan kahramanlık hikâyelerini 'diplomasi' zannederek büyüyen toplumlarda olur böyle vakalar...'

Özdil'in 'olur böyle vakalar' dediği, Davos'ta yaşanan olay. Şimdi dikkat ediniz: Başbakan'ın Davos'taki çıkışını yanlış bir diplomatik davranış sayabilir, bu çıkışı eleştirebilirsiniz. Başbakan'ın Peres'e karşı duruşunu, 'Pembe İncili Kaftan'ın Muhsin Çelebi'sinin duruşuna benzetenlere de itirazınız olabilir! Ama Sayın Başbakan üzerinden, 'mertlik, sadakat ve tok sözlülük' gibi, Türk insanının geleneğinde erdemi, erdemliliği işaret eden ahlaki değerleri, son derece bayağı bir üslup ve bir sokak çocuğu edâsıyla aşağılamak! Bu derekeye mi düşecektik?

Daha önce de yazdım: Türkiye'de her şey sıradanlaştırılıyor: Devrimcilik, Muro soytarılığına; Aşk, Recep İvedik bayağılığına indirgenmişken, 'mertlik, sadakat ve tok sözlülük' de elbette o mahût sözle pespâyeleştirilecekti... Ne rezil bir toplum olduk, yarabbi!

(Kaynak: Zaman)

***

Oyun'un notu: Yılmaz Özdil'in Hürriyet gazetesindeki "Pembe incili kaftan filan..." yazısını okumak için TIKLAYINIZ!