7 Şubat 2009 Cumartesi

Efes Pilsen ve Kültür Bakanlığı tarafından damgalı eşek muamelesi yapılan Ankara Sanat Tiyatrosu'nun ölümvekız afişi


“Ölüm ve Kız” ya da Hayata Dönüş


İşkenceyi, yaşarken ölmek, ölümle de burun buruna gelmek olarak düşünebiliriz. Kavramın kendisi politik düşüncelerinden dolayı insanların karşılaştığı baskıyı akla getiriyor. Sistemli baskılar da hep sistem karşıtlarına uygulandığı için bu daha fazla böyle. Aklı başında olanın da karşısındakini yok sayma anlamına gelen bu eyleme girişmeyeceğini de düşündürerek…

Ankara Sanat Tiyatrosu’nun sergilediği, Arjantinli yazar Ariel Dorfman’in oyunu faşist Şili’de işkenceye maruz kalanların hayatlarının geri kalanının nasıl etkilendiğini, kalabalığa gerek duymaksızın bir çiftin yaşamı üzerinden gözler önüne seriyor. Ülkede demokrasiye geçilmiş olsa bile bunun sınırlarının olduğu, suçlular tespit edilse bile cezaları hayata geçirmenin söz konusu olmayacağı işleniyor. Bu yanıyla da ikiyüzlülükle malul burjuva demokrasisi, insan hakları yönünden vicdanlarda bir kez daha mahkum ediliyor. Önümüze çıkarılan karakterlerin nezdinde koca bir tarihle yüzleşme yatıyor aslında. Bu öyle bir tarih ki tiyatroya olayın Şili’de geçtiği bilgisine sahip olmadan giderseniz İspanya’da, İtalya’da ya da dünyanın başka bir yerinde pekala bunların yaşanmış olabileceği fikrine kapılabilirsiniz.

Ölüm ve Kız’da siyasal olanla kişisel tarihler içiçe sunuluyor. Toplumun geçmişle yüzleşmeden, üstünden ne kadar zaman geçerse geçsin ki oyunda bu süre 15 yıl, geleceğe sağlam adım atamayacak olması, bir işkence mağdurunun yaşantısı üzerinden veriliyor. Oyunda hiç ölümler yaşanmamasına rağmen acılı hayatlar, yaşam ve ölüm arasında sıkça gidip geliyor. Adalete güvenin kalmadığı “demokrasi” koşullarında, bireyler ipleri kendi ellerine almaya kayar sonucuna katlanmayı da göze alarak. Biraz da özgürleşmenin tek yolu olarak bu görüldüğü için…

Fatura hep daha fazla ve ağır şekilde kadına kesiliyor, erk sahibinin erkek olduğu erkek egemen kapitalist düzende. Oyunda bu ayrıntı, işkence mağduru kadın karakterin yaşantısı üzerinden başarılı bir şekilde veriliyor.

İşkence elbette insanlık suçudur ancak bu suçu işleyenlere uygulanacak cezalar konusunda fikir birliği yakalamak kolay olmasa gerek. Oyun da buradan kalkarak gerilimli bir atmosferde suçları, suçluları, yargılamayı ve adaleti sorgulatıyor. Yine demokrasi ve insan haklarını algılayış biçiminin kimi kez kişiyi suçluyla aynı kefeye de koyabileceğini gösteriyor. Oyunda satır aralarında bir başka vurgu da karı-koca ilişkisinde sevgi, güven, fedakarlık duygularının kimi zaman nasıl da kırılgan olabileceğine yapılıyor, özellikle tarihin de kırılmalar yaşadığı alt-üst oluş dönemlerinde. Diktatörlük zamanında devrimci olan kocanın yaşamının, daha rahat bir döneme geçilmesiyle nasıl değiştiği ve burjuva hukukuna bağlı kalmaya çalışması anlatılıyor. Ancak geçmişin ağır yükünden kurtulmadan hidayete ermek pek mümkün olmuyor.

“Ölüm ve Kız” gibi toplumsal olana ışık tutan, kişisel tarihlerdeki izleri yakalayıp ortaya çıkaran bu anlamda da geçmişle yüzleşmeye hizmet eden ve her şeyden önemlisi hafıza ve vicdanları diri tutan oyunlara şu yeni ortaçağ zamanlarında belki de her zamankinden daha çok ihtiyaç var.

(Kaynak: soL)