Fazıl Hüsnü Dağlarca, benim için "büyük şair" değildi. "Küçük şair" de değildi. Çünkü ben, şairleri "büyük" yada "küçük" olarak yaftalamayı sevmiyorum. Zaman zaman bu sıfatları kullanmışsam yada kullanıyorsam, inanın istencim dışında, dış etmenlerin bilinçaltıma kurdukları tuzak sonucudur.
Kapitalist meta estetiğini pazarlayan burjuva sanat simsarları, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için, soluk alan her canlıyı "müşteri" olarak görüp ona göre strateji geliştirirler. Dağlarca'yı, "şiir yumurtlayan tavuk" olarak gören burjuva sanat simsarları, bu "tavuğun" bütün folluklara yumurtlaması için, "tavuğun" zaaflarından yararlanarak, neredeyse bütün medya araçlarına "pazarladılar". Bu pazarlamada, simsarların maddi bir çıkarı olmasa da, manevi çıkar (kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi) gözeterek hareket ettiler.
Günlük gazete olmalarına karşın, anımsadığım denli, hem Zaman gazetesinin baş sayfasında ve hem de Cumhuriyet gazetesinin baş sayfasında şiirlerini yayınlatabilme "şansı"na sahip olan Dağlarca, sınıfsal imge üreten biri olmaması nedeniyle, adeta "orta malı" bir şair oldu. Burjuva sanat simsarları, Dağlarca'nın "orta malı" şair olma halini, "büyük şair" olarak pazarlamayı bildiler.
Ancak...
Şimdi...
"Tavuk" öldü! "Yumurtlamaz oldu!!" Unutuldu!!!
Dağlarca'nın unutulma sorunu, aşağıda sunduğumuz yüzeysel yazıda belirtildiği gibi, AKP'li Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın ilgisizliği yada CHP'li Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk'ün ikiyüzlülüğü sorunu değil! Sorun, salt şiirsel değil!! Sorun, aynı zamanda, bal gibi siyasal, kaymak gibi sınıfsal!!!
"Sevdalımız Komünist" olmadığı için ortada kaldı.
Zaman gazetesindeki timsah gözyaşlarından oluşturulan yorumu okuyunuz. (HB)
***
Dağlarca'nın mezarında adı yok
Ali Pektaş
26 Şubat 2009
Nazım Hikmet'in ve Ahmet Kaya'nın mezarının Türkiye'ye getirilmesi tartışıladursun, 15 Ekim 2008'de kaybettiğimiz Türk şiirinin büyük ustası Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın başına henüz bir mezar taşı bile dikilmedi. Bırakın mezar taşını, Dağlarca'nın kabrinde adının yazdığı bir levha bile yok.
94 yaşında hayata gözlerini yuman şair, 20 Ekim'de, Süreyya Operası'ndaki törenin ardından Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilmişti. Şairin ölümünden sonra edebiyat çevrelerinde uzun süre "Dağlarca'dan sonra yaşayan en büyük Türk şairi kim?" tartışmaları yapıldı. Ardında dilimiz ve edebiyatımız için çok önemli eserler bırakan Dağlarca'nın ölümünün üzerinden yaklaşık beş ay geçti. Ama bu zaman içerisinde şairin mezarına bir taş konulamadı. Yurdun değişik illerinden Fazıl Hüsnü Dağlarca'yı ziyaret etmek isteyenler, yakınlarında rastladıkları takdirde bir yetkilinin yardımı ile kabri ziyaret edebiliyor. Dağlarca'nın mezarında, sadece gömüldüğü zaman dikilen ve üzerinde herhangi bir yazı bulunmayan hece tahtası ile kurumuş yapraklar var.
Bilindiği üzere Dağlarca'nın çocuğu yoktu. Bu yüzden mezarın kim tarafından yaptırılacağı merak konusu. Şairin vasiyet ederek müze yapması için evini bıraktığı ve cenaze töreninde onun mirasına sahip çıkacağına söz veren Kadıköy Belediyesi mi yoksa Kültür Bakanlığı mı? Bunu bekleyip göreceğiz. Ama şunu hatırlatmakta fayda var: Başka ülkelerde büyük edebiyat ve sanat adamlarının ölümünün hemen ardından anıtmezar sayılabilecek yapılar inşa ediliyor. Mesela, Dağlarca'dan birkaç ay önce vefat eden Kırgız yazar Cengiz Aytmatov için böyle bir mezar yapılmıştı.
Diğer taraftan Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın müze yapılması şartıyla Kadıköy Belediyesi'ne bıraktığı evinde de herhangi bir çalışma yapılmadı. Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, 20 Ekim'de düzenlenen törende şairin evini müze olarak hizmete açacaklarını söylemişti. Dağlarca'nın şiirlerini yazdığı, Kadıköy Mühürdar'da kendi adını taşıyan sokağın başındaki apartmanın 6 No'lu dairesi, 22 Ekim 2008'de Kadıköy 2. Sulh Mahkemesi tarafından kapatılarak mühürlendi. Apartman sakinleri o günden sonra eve kimsenin uğramadığını söylüyor. Sadece evin belediyeye verildiğini bildiklerini ifade eden Dağlarca'nın komşuları, apartmanın eski bir bina olduğunu, her yerinde çatlaklar bulunduğu için tadilattan geçirilmesi gerektiğini söylüyorlar.
(Kaynak: Zaman)