Tacizi Anlamak
Sevilay Saral
17 Ocak 2009
Ben bu “Esatoğlu ve eğitimde cinsel taciz” vakasını 2000’lerden beri bilenlerden biriyim, bu sorun ilk gündeme geldiğinden bugüne, feminist bir tiyatrocu olarak, mağdur beyanlarının yanında yer almışımdır. Bu şaşırtıcı değildir elbette. 2000’den bu yana yazılıp çizilenlere bakarsanız, kabaca bir yanda mağdur beyanları, diğer yanda inkar vardır. Tabii bu yaklaşık 10 yıllık süreçte sadece böyle iki kutuplu, net yaklaşımlar olmamıştır. Özellikle 2007’de genç bir kadının Esatoğlu aleyhinde, tacize uğradığını anlatan ifadelerinden sonra, suyu bulandırmaya çalışan daha doğrusu at izini, it izine karıştırmaya çabalayan bazı yazılar da kaleme alınmıştır. Ne yazanını tanırım, ne amacını anlarım, böyle bir çamur taraftar hali ortaya çıkmıştır. Ancak kafaların karışmasının mümkün olmadığı çok basit bir durum vardır ortada. Mağdur beyanları diyor ki: “Esatoğlu verdiği tiyatro eğitimi esnasında beni taciz etti.” Nokta.
Konuya tekrar dönmek üzere önce şu “taciz” terimi üzerinde bir şeyler söylemek istiyorum. Derin kavramsal bir tartışmaya girmek değil ama basit bir açıklama yapmak istiyorum. Anlam olarak “Taciz” kelimesi TDK sözlüğünde şöyle kaleme alınmıştır: “Taciz: Tedirgin etme, rahatsız etme.” Öyleyse “Cinsel Taciz” için, cinsel olarak tedirgin etme, cinsel olarak rahatsız etme anlamına geliyor diyebiliriz. Ki bu bana göre açıklayıcı bir tanımdır. Tabii bu terimin lugatımıza girişi oldukça yenidir. Aslında Türkiye’de feminist hareketin yükselişinden sonra olduğunu, ben kendi hayatımdan yola çıkarak söyleyebilirim. Mesela 80’lerin ilk yıllarına denk gelen lise dönemimde “Bu adam beni taciz ediyor” demezdik, mesela “Bu adam bana fena gözle bakıyor” derdik. Ya da annelerimiz şöyle sorardı: “Sana bir fenalık yaptı mı?” Ben bu terim değişikliğinin kadınlar açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu “fenalık” terimi eskiden hafif tacizden, açık saldırı olan tecavüze kadar tüm fiilleri içerirdi. Kafa karıştırıcıydı. Oysa ki taciz asla tecavüzle karıştırılabilecek bıçak sırtı bir kelime değildir. Cinsel taciz ve tecavüz birbirinden farklıdır. Her taciz hareketi tecavüzle sonuçlanmaz. Kadınlar açısından bu iki fiilin yakın bazı sonuçları da vardır. Bir kadın için yaşadığı tacizi açıklamak, başkalarıyla paylaşmak, tacize itiraz etmek gerçekten çok zordur. Lütfen bu son cümlemi edebiyat yapıldığını düşünerek okumayın, ifade edileni daha yakından kavramaya çalışın. Bu ruh halini kadın olmayanların da anlaması mümkündür inşallah diye umut ediyorum. Tacizi hafiften ağıra doğru sınıflandırmak da mümkündür. Bu durum elbette tacize uğrayanın yaşına, art niyetli kişinin karşısındaki konumuna, tacizin sürekli bir hal alıp almamasına vs göre değişiklikler gösterir. Ancak “hafif” taciz vakaları yarattığı tahribat açısından “ağır” taciz vakalarından hiç de aşağı değildir.
Asıl konumuza geri dönecek olursak, “Esatoğlu ve eğitimde taciz” vakasının seyri 2007 yılında kısmen değişmiştir. Artik 2000’de olduğu gibi taciz sorununu iktidar çekişmeleri içindeki bir kumpas olarak göstermek ya da komplo teorileri üretmek imkansız hale gelmiştir. Açığa çıkan olgulara dürbünün tersiyle bakmaya devam etmek artık müthiş bir cambazlık gerektirmektedir.
2007’de ne olmuştu? BarışaRock’ta feministler ve eşcinseller Esatoğlu’nu protesto ettiler. Protestoları tetikleyen ise birkaç yıl önce çalıştırıcısı / eğitmeni olan Esatoğlu’nun tacizine uğramış olan genç bir kadının alanda tacizcisiyle karşılaşması ve feminist aktivist olan annesinin duruma müdahil olmasıydı. Ortalık bir anda karıştı ve bu şekilde “tiyatro eğitiminde taciz” gündemi yeniden açıldı. İşte o günlerde bu genç kadınla (o söyleşide ismi açıklanmadığı için kullanmayacağım) bir söyleşi yapıldı. Ve pek çok sitede yayınlandı. İşin özeti: “Şapka yine düştü, kel yine göründü.”
O söyleşide bu genç kadın olabildiğince açık olarak her şeyi anlatmış zaten. Hatırlamıyorsanız ya da halen okumadıysanız mutlaka okuyun diyorum. Kısa, öz ve tüm olgular ortada. Ben bu söyleşiden çok kısa birkaç alıntı yapmak istiyorum.
Mesela genç kadın diyor ki: “Ben çalışmadan ilk çıktığımda kötü bir şey olduğunu hissettim ama kondurmak istemedim.” Bu tür, yani eğitim sürecinde gerçekleşen taciz vakaları kavranması ve mağdur tarafından kabul edilebilmesi en zor olandır. İlk yaşanan genellikle reddetme sürecidir.
Ayrıca diyor ki: “Nasıl desem? Tiyatro kisvesi altına da sığınabilirdi. Ben de yanılmış olabilirdim. Günahını da almak istemedim çünkü ben de yanılabilirim.” Elbette ortada açık bir saldırının izleri olmadığı için (belli darp izleri gibi), mağdur önce kendinden şüpheye düşer, sonra etrafını nasıl ikna edeceğini bilemez. Yakın ilişkilere açık bir alan olan tiyatronun gereği de olabilir tüm bunlar. Zaten eğitimcisinin inkar edeceğini düşünür, ikincisi kimsenin günahını almak için başlamamıştır bu sürece. Okuyanlara hatırlatmak gerekir ki, bu genç kadın 17 yaşındadır bu süreç yaşanırken.
Söyleşinin başlarında “Kendime olan güvenimi yok etti.” diyen genç kadın söyleşinin sonlarında “Kendimi artık çok daha güçlü hissediyorum.” diyor. İlk cümle tacizin başlangıcından, tacizciyle yüzleşme kadar gelen süreç için geçerlidir. İkincisi ise feministler ve eşcinsellerle dayanışma içine girdiği ve Esatoğlu’nu protesto ettiği süreç için geçerlidir. Elinizi vicdanınıza koyup da söyleyin şimdi, birinci cümle mi güzel, yoksa ikincisi mi?
Bu tür taciz vakalarında mağdurun beyanı esas alınmalıdır. Kulağa adaletten yoksun bir cümle gibi geliyor olabilir. Ama hiç de öyle değil. İşte bu vakada mağdurun görünür bir yarası, beresi yok ki, göstersin. Mağdurun aşağılanmış hissettiği, utandığı ama nihayet açıklama kararlılığı göstererek beyan ettiği olguları esas almak zorundayız. Demokratız, duyarlıyız diyorsak, başka bir seçenek olduğunu düşünmüyorum. Mağdurdan daha fazlasını talep edemeyiz. Olguların kanıtları talep edilerek ya da neden resmi hukuk yollarına başvurulmuyor diyerek “demokrat duyarlılık” olmaz diye düşünüyorum. Kafa karışıklığına hiç gerek yok. Ya bazıları gibi, vicdanen tacize ikna olup tutum alacaksınız, ya da bu aşağılanmanın yaşanıp yaşanmadığını anlamak için sonuç alana kadar tacizciyi sıkıştıracaksınız. Ben ikincisini yapamam çünkü dediğim gibi taraf olmuşum bir kere. Ama bunu yapana da bir şey demem. Benim derdim diğer kategorilerle, çamur taraftarlarla, çamura yatanlarla, çamur atanlarla, çamura basıp çalıya asanlarla ve de gittikçe çamura batanlarla.
(Kaynak: istanbul alternatif tiyatrolar platformu - girişim)