Metin Kaya’nın belgeselinde kullandığı bu güzel fotoğraflar Birol Üzmez’e ait.
100 bin kişiydiler...
Ahmet Öztürk
11 Ocak 2009
1990-91 büyük madenci grevi ve Ankara yürüyüşünü konu alan 100 Bin Kişiydiler adlı belgesel, Türkiye işçi sınıfı tarihinin bir dönemine ışık tutuyor
“Eğer sonucun böyle olacağını, işyerlerimizin bir bir kapatılıp bir emekli kenti haline geleceğimizi bilebilseydim, sonum ölüm olsa bile dönmezdim Mengen’den”. Emekli bir maden işçisi böyle söylüyor, Metin Kaya’nın 1990-91 madenci grevi ve Ankara yürüyüşünü konu alan 100 Bin Kişiydiler adlı belgeselinin kapanış cümlesinde. Bu söz, Türkiye sosyal tarihinin en önemli olaylarından biri olan eylemin, hazin sonuçlarının bir özeti gibi çınlıyor, izleyenlerin kulaklarında.
Başta işçi örgütleri olmak üzere, tüm sol hareketleri ders çıkarıp politikalarını bir kez daha gözden geçirmeye itecek bir belgesel yapmış Metin Kaya. Süleyman Demirel, zamanın başbakanı Yıldırım Akbulut, çalışma bakanı İmren Aykut, greve önderlik eden Genel Maden İşçileri Sendikası yöneticileri, gazeteciler, grev komitesi üyeleri ve yürüyüşe katılan maden işçileriyle eşlerinin de içinde olduğu 120 kişi ile 60 saatlik çekim yapılmış. Zonguldaklı şair Osman Günay ile tiyatrocu yazar Fahri Bozbaş, birçok röportajın çekiminde görev almış. 100 Bin Kişiydiler, işçi hareketi olmaktan çıkıp bir halk hareketine dönüşen yürüyüşün tüm yönlerine, ajitasyonun gözbağcı diline teslim olmayan usta işi bir bakışla ışık tutuyor. Belgesel sinemacılığın önemli ismi Enis Rıza’nın danışmanlığını üstlendiği 68 dakikalık çalışma, akıcı kurgusuyla, kendini soluksuz izlettiriyor.
“Büyük Madenci Grevi ve Ankara Yürüyüşü”nün 18. yılında, geçmişin kapsamlı bir muhasebesi sayılabilecek olan bu çalışma, birçok soru sorduruyor izleyiciye. Geriye dönüp şöyle bir bakıldığında en çok, Zonguldak’ın geldiği nokta şaşırtıyor insanı. Dün kendisine biçilen deli gömleğini, yüz binlerce elle parçalayarak ülkenin umudu olan bir kentin, aradan geçen zaman içinde sergilediği değişimi anlamak zor gerçekten. O vakit önlerinde “Bu işyerinde grev vardır” pankartı bir bayrak gibi sallanan ocaklar, atölyeler, kömür yıkama tesisleri bir bir kapanarak harabeye dönüşmüş. Metin Kaya, bu duruma işaret etmek için olsa gerek, kamerasını terk edilmiş, viran bırakılmış, yıkılmış işyerlerine yöneltmiş belgeselin finalinde. Sormadan edemiyor insan: Güneşi zapt etmek için olmasa bile, geleceğini kendi elleriyle kurmak için Ankara’ya doğru yola çıkan o düşbazlar, bu kentin insanı mıydı? Emek düşmanlığında sınır tanımayan bir hükümeti sallayıp emekçi halkın umudu haline dönüşen adımları atan kentle, iyice mecalsizleşen ve içine kapanarak küçülen kent, aynı kent mi geçekten?
Neden yenildiler?
Kabul etmek gerekiyor ki, yenildi Zonguldaklı madenciler... Yo hayır, ne Deller köprüsünde önlerini kesen buldozerlerin üzerinde ilan edildi yenilgileri ne de geçit vermez Gerede dağlarını tutan jandarma barikatında... Hançereleri yırtılıncaya kadar haykırdıkları “Ölmek var dönmek yok!” sloganının ağızlarındaki yankısı bitmeden, Mengen’den boynu bükük çocuklar gibi geri dönüşleri bile kazanılmış bir başka utkunun adıydı gerçekte. ‘Pişkin ekmekleri bölüp de paylaşır gibi, su gibi, ateş gibi’ (1) geldikleri bu yerden; dağılmış, yorgun, umutsuz ve azalmış olarak değil de, söylediklerini yeni kulaklara duyurup daha bir çoğalarak dönüyorlardı sonuçta. Kazanımların en büyüğü de buydu...
Toplumsal mücadelede savaşın tek bir cephede kazanılamayacağı, yaşayarak öğreniliyor. Bugünden bakıp belgeseli izleyince anlamak çok daha kolay belki, barikatı aşamadıkları için değil; örgütlülüklerini, güçlerini, bilinçlerini, yaratıcılıklarını, en muzır yanlarını, isyancı ruhlarını Mengen dağlarında bıraktıkları için yenildiler... Savaşım vere vere kazanılan sınıf önderliğini, öncü fikirlerle destekleyip örgütsel yapılarını yeni duruma uygun bir biçimde yapılandıramadıkları için yenildiler. Eski çuvallara, yeni mızrakları sığdırmaya çalışıp önderliklerine yakışır bir fikri zemin oluşturmadıkları için yenildiler... Dahi bir yaratıcılıkla ürettikleri sloganları içselleştirip yaşamlarının bir parçası haline dönüştürecek bilinci de, şuuru da ortaya koyamadıkları için yenildiler... Yenilmekle de kalmayıp “emeğin başkenti” yakıştırmacasının altında ezildiler tüm kent halkıyla birlikte...
4-8 Ocak 1991’de, Zonguldaklı madenciler 100 bin elle kayıt düştü tarihe. 100 bin meşaleyle aydınlattılar ülkenin geleceğini. Galiba, cehennemi faaliyetin içinde kararan yüzleri gibi, yazgıları da karaydı. Galip çıktıkları her savaş, hanelerine mağlubiyet olarak yazılıyordu nedense... 100 Bin Kişiydiler belgeseliyle Metin Kaya ve arkadaşları, bunları bir kez daha anımsattı bizlere. Amatör bir ruh, bitmeyen bir heyecan ve emsallerinden son derece düşük bir bütçe ile üstelik...
‘100 Bin Kişiydiler’ belgeselinin ilk gösterimi Zonguldak’ta yapıldı, gelecek İşçi Filmleri Festivali’nde de yer alacak.
1. Kemal Özer
(Kaynak: Radikal)