15 Ocak 2009 Perşembe

"Hayati Asılyazıcı skandalı"nın artçı depremi!

Fotoğrafın konuyla ilgisi şudur: Yurtiçinde olduğu kadar yurtdışında da oyunları takip ediyorum. Amsterdam'da bir oyun öncesi çekilmiştir; Tiyatrolar Sokağı'nın başında. (EG)


Türkiye tiyatrosu, siyasal iktidarların dümen suyunda gittikçe, hızla, hem de şimşek hızıyla çürüyüp küfleniyor. "Özdemir Nutku skandalı"yla hesaplaşabilme yürekliliğini gösteremeyen Türkiye tiyatrosu, "TAKSAV'ın Talat Sait Halman skandalı"nda sınıfta kalıyor.

Kültür Bakanlığı çanağı yalayıp, Efes Pilsen tezgahtarlığı yapan tiyatro esnafı, hızla, hem de şimşek hızıyla sayıları artan skandalları görmüyor, duymuyor, konuşmuyor. Üç Maymun'un özelliklerinin tümüne, hem de fazlasıyla sahip olan tiyatro esnafı, uyanmak için daha neyi bekliyor?

Özdemir Nutku'nun, 1976 yılında yayımladığı "yaşayan tiyatro" kitabını okuyan bizler, şimdi, aynı yazarın kalemiyle değil, ama iftirasıyla yazdığı "ölen tiyatro" eserini "okuyarak", Türkiye tiyatrosunun çürümüşlüğünü daha derinden algılıyoruz. Skandallar silsilesinin başlangıç noktası "Özdemir Nutku skandalı", ardıllarını da doğuruyor. Bunlardan biri de "Hayati Asılyazıcı skandalı".

Erbil Göktaş, kendisinin ortaya çıkardığı "Hayati Asılyazıcı skandalı"nın önemini azaltmak için misenformasyon (Gerçek bir bilginin eksik, yanlış yada yanlı bir biçimde iletilmesi.) uygulayan www.tiyatrodergisi.com.tr sitesi sahibi Mustafa Demirkanlı'yı uyarıyor.

Erbil Göktaş'ın, Mustafa Demirkanlı'yı uyardığı bu ibret verici metni okuyunuz. (HB)

***

tiyatrodergisi.com.tr’nin Açıklamasına Açıklama: Fotoğrafım Bile Çarpıtılmış, Daha Ne Diyeyim?


Erbil Göktaş*
16 Ocak 2009


Diyorsunuz ki;

tiyatrodergisi.com.tr’nin açıklaması: Sayın Göktaş, açıklama metninizin başında “…Mustafa Demirkanlı ise jürinin adını vermeden yayınladığı haberinde "işi"(!) ustaca (!) geçiştirdi; kendilerini gerçeğe davet ediyorum.)” ibareleri ile suçlayıcı, dahası alay edici bir üslupla portalımıza karşı bir karalama içinde olduğunuzu gördük, yanılıyorsunuz, gerçeği sadece sizin söyledikleriniz olduğunu kabul ederek, hasım diye lanse ettiğiniz Sayın Hayati Asılyazıcı’ya sizin üslubunuzla bizim de hasmane tavır geliştirmemizi beklemeniz doğru değildir. Konu ile ilgili daha önce tek başına Sayın Asılyazıcı’nın açıklamalarını yayımlamamak için, bize göndermediğiniz açıklama metninizi www.tiyatrodunyasi.com’dan alarak birlikte yayımladık. Bugün de iddianızı yinelediğiniz uzun açıklamanızı yayımlıyoruz, bu konuda Sayın Asılyazıcı’nın bir açıklaması olursa onu da yayımlarız. Daha fazlasını bizden beklememenizi, yargıçlık görevi üstlenme gibi bir görevimiz olmadığını kabul etmenizi bekleriz. Açıklamalarınız ve açıklamadaki detaylardaki incelikler okur için açıklayıcı olacaktır, kararı da okur verecektir.”

Öncelikle şunu söylemeliyim: Tiyatro… Tiyatro Dergisi’ni Şubat 1991’den bu yana okuyorum. tiyatrodergisi.com.tr sitesini de açıldığı günden itibaren takip ediyorum. Gerek dergiye gerek siteye değişik zamanlarda gerek abone olarak, gerek abone bularak, gerekse yazarak, “çalışarak” katkıda bulunmaya çalıştım. Özellikle başka dergilerin olmadığı zamanlarda bunu “görev” bilerek her şeye karşın bu “görevimi” severek yaptım. Derginin de hala okuruyum. Satın alarak okuyorum. Fırsat bulduğumda da 18 yıldır “kesintiye” uğratmadığım gibi, bundan sonra da “kesintisiz” takip edebilmek için “abone” olacağım. Hatta şu an, “açıklamam” bitince abone olmak için gerekli işlemleri yapacağım.

Yani ben böyle “olumlu” duygular içindeyken “karalama” gibi bir niyetim olamaz. Açıklamamı “suçlayıcı” bulabilirsiniz; bu dergiye karşı olduğum anlamına gelmez; derginin basında ve her yerde çıkmış bir “haberi” atlamaması ve “doğrusunu” okurlara iletmesi için bir “uyarı” kabul etmeniz daha yerinde olurdu. “Alay etmek” konusuna gelince… “İroni”, “istihza”, “hiciv” bazen herkes için gerekebilir.

Ben Hayati Asılyazıcı’ya karşı da “hasmane” bir tavır içinde değilim; sizin de olmanızı istemiyorum ama Asılyazıcı’nın “bir haberi” çarpıtmasını görmenizi beklerdim. Çünkü benim 2007-2008 döneminde İsmet Küntay Ödülleri Jüri Üyesi olduğumu tiyatronun içinde olan herkes bilir; kaldı ki size olmasa bile pek çok siteye haberi gönderdim; burada her şey BELGELİDİR ve AÇIKTIR. Durum böyleyken, Cumhuriyet Gazetesi’nin yanlışını, portalınızın sütunlarına taşımanızı doğrusu “kasıtlı” buldum ve hicvettim. Çünkü tiyatrodunyasi.com sitesindeki açıklamalarımda Asılyazıcı’nın Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği “yanıt”ta açıkça ve tek ayak üstünde “yalan” söylediği belgelenmiştir. Sizin bunu görmenizi beklerdim; yoksa sizleri “yargıçlık” konumunda düşünmedim. Sonra benim eleştirdiğim asıl nokta, “ödül töreninden sonraki” haberinizdir. Bu haberinizde jürinin adının yer almadığını söyledim. Yani her iki haberde de “okuru” yanıltabilecek boşluklar var. “Kararı okur verecektir” diyorsunuz, “yanlış ve eksik bilgi olursa, görüşüne başvurulan kişi yaşına başına bakmaksızın bir sürü “yalan” beyanda bulunuyorsa “okur”, doğru karar veremeyebilir. Şimdi de bundan “okuru” küçümsediğim anlamını çıkarmazsınız umarım…

“Basın” Lunaparktaki Güldüren Aynalar mı?

Kaldı ki, yanlış bilgi vermeyle ilgili “dezenformasyon” ve “misenformasyon”la ilgili dipnotlarımı budadığınız gibi fotoğrafımı da çarpıtarak vermişsiniz; fotoğrafıma bakınca kendimi çocukken lunaparkta girdiğimiz “güldüren aynalarda” hissettim. Bilirsiniz bu aynalar çarpıtarak, büyüterek, küçülterek, şişmanlatarak ve zayıflatarak görünüşünüzü “deforme” edip sizi “güldürürler”… aynalara bakarken “konserve kahkahalar” da sürekli verilir. Ben bu fotoğrafımı size Mehmet Esatoğlu “açıklamamla” ilgili göndermiştim; çünkü masa başında oturup elimi uzatmam onunla ilgili düşüncelerimi destekliyordu. Ben fotoğraflarımı da konuyu desteklesin diye gönderirim. O yüzden size de bu konuyla ilgili başka bir fotoğrafımı gönderiyorum; umarım yayınlarsınız.

Yineliyorum, ne Hayati Asılyazıcı, ne de size karşı “hasmane” bir tavır içinde değilim. Ben kendimle ilgili önemli bir “gerçeğin” kamu vicdanında gerçek yerini bulması için çalışıyorum. Kaldı ki, derginizde ve portalınızda yer alan herhangi bir “eleştiriyi” ya da “yazıyı” da eleştirmiş olabilirdim; “eleştiriye” ve “düzeltmelere” açık olmamız gerektiğini de bilmem söylememe gerek var mı? Aynı alanda “tiyatro dergisi” çıkarsak da, “yayın politikalarımız” ve “anlayışımız” farklıdır. Ben buna saygılıyım. Hatta isterim ki, “tiyatro alanındaki” diğer boşluklarda da “farklı” yayınlar çıkabilsin. Ben bunu “çeşitlilik” ve “zenginlik” olarak görürüm. Ama “yayıncılığın” özellikle bizim gibi ülkelerdeki yayıncılığın gelişmesi için daha dikkatli olmamız gerekiyor. Biz kendi yolumuzda yürümeye devam ediyoruz; sizin de bu yollarda “tökezlememeniz” en içten dileğimdir.

*Yeni Tiyatro Dergisi Genel Yayın Yönetmeni