3 Ocak 2009 Cumartesi

TAKSAV'ın 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman'a "Emek Ödülü" verdiği bir süreçte, zaar "Milli Yalaka" vazife başında!

Foto: Can Doğan (zaar "Milli Yalaka)


Güncelleme 16 Mart 2009:

Can Doğan, (Rıfkı Demirelli'nin "çıkışı" öncesinde, "Kendi Gök Kubbemiz skandalı" nedeniyle gelen okur eleştirilerine karşı bile) "patronu" Orhan Alkaya'yı savunmak için, göğsünü nasıl siper etmişti?

***

Orhan Alkaya’nın Nedim Saban'ın Yazısı ile İlgili Açıklaması


Orhan Alkaya
6 Mart 2009


İ. B. B. Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkaya’nın Açıklaması
06 Mart 2009

Nedim Saban, “Şehir Tiyatroları’nda Yeni Bir Sansür Hikayesi” başlıklı yazısında, başlıktan başlayarak, külliyen yalan söylemektedir.
Saban, “Şair Orhan Alkaya’nın emriyle, gala gecesinde, Yahya Kemal’in 26 Ağustos adlı dörtlüğünün yasaklanması emredilmiştir (imla yazara aittir)” diyor.

1- Yalan söylüyor. Şerefli insanlar için ispat hakkı doğuran bu iddianın mesnedini, Saban ortaya koymalı.
2- Bilmeden yazıyor. Sönmez Atasoy’un yazdığı “Kendi Gök Kubbemiz” oyununun hiçbir yerinde, Saban’ın kaldırıldığını öne sürdüğü dörtlük yer almamaktadır. Dolayısıyla, olmayanın kaldırılması zaten söz konusu olamaz.

Saban, dağınık yazısının başka bir yerinde, “(…) Genel Sanat Yönetmeni’nin bir oyuncuyu odasına çağırarak rapor almasını teklif ettiği, sansürün kılıfını bu rapora uydurmayı tasarladığı rivayet edilir,” diyor. Yalan söylüyor, diyeceğim ama rivayetin yalanı olur mu, izanınıza kalmış. Bildiğim, rivayetin sonunun gelmeyeceği gerçeğidir.

Biraz ciddiyet lütfen.

Orhan Alkaya
Genel Sanat Yönetmeni

***

Konu ile ilgili tüm yazılar
1-Şehir Tiyatroları'nda Yeni Bir Sansür Hikayesi (Nedim Saban)
2-Orhan Alkaya’nın Nedim Saban'ın Yazısı ile İlgili Açıklaması (Orhan Alkaya)
3-Şehir Tiyatroları ve Kendi Gök Kubbemiz ekibi Nedim Saban'ın yazısına tepkili
4-İşte Toron Karacaoğlu'nun El Yazısıyla Sansürlenen Belge (Nedim Saban)
5-Atasoy'dan tartışmaya son nokta (Cumhuriyet)
6-Kurt Puslu Havayı Sever (Nedim Saban)
Yazarın Tüm Yazıları

Bu Yazıyı TAVSİYE ET!

***

Yorumlar

osman
3/6/2009
Bırakın da Nedim Bey yalan söylesin,ne çıkar...
Sanat yönetmeni oldugunuz kurumun sanatçıları,sizler ve oyunlarınız ;her gece binlerce insanın gözüne baka baka yalan söylüyor...Hem de hiç utanmadan ,sıkılmadan yapıyor bunu...Hem de adına sanat diyerek hem de milyar paralar harcanarak...SAmimiyetten yoksun gerçeklerden uzak masal kahramanlarısınız hepiniz...Yaşadıgınız toprakların gerçeklerine uzaksınız....En önemlisi de İNSAN a uzaksınız....Sahne üzerinde hiç biriniz insan gibi degilsiniz...Yutmuyoruz Orhan Bey yutmuyoruz...En güzel cevabıda sizlere tarih vericektir...İHANETE ortak oldugunuz için...

can doğan candoganbey@gmail.com
3/7/2009
sayın sarı çizmeli osman ağa,
"sahne üzerinde hiç biriniz insan değilsiniz." diyecek kadar, "hiç biriniz" diyecek kadar bütün oyunlarımızı ve bizi takip ettiğine inanmakta zorluk çekiyorum... madem her şey bu kadar sahte, ne mana para verip bilet alıp gelip hepimizi seyretmen... canım sarı çizmeli osman ağa, yukarıda mail adresim var...buyur bir oyunda konuğum ol da ru be ru, yüz yüze konuşalım...edep yahu...

Eser Ali
3/13/2009

SAHNE ÜZERİNDE HİÇBİRİNİZ İNSAN DEĞİLSİNİZ

Hürriyet Şarkısı , Kanlarıyla Ödediler , yada , Oy Farfara farfara. İsmini bilmediğim bir neriman köksal filminde, Neriman Köksal hanımefendinin yaşadığı bir anıyı anlatmak ıstıyorum bana da anlatan Bülent abimin (KAYABAŞ) aklımda kalan anlatımıyla

NOT: Bu Yazının içeriğinde eksik yoktur fakat eklenmesi gereken şeyler olabilironlar da sizin duyarlılığınıza kalmışÖncelikle osman bey ve gibilerinesonra meslektaslarımla,sonra da tiyatronun, bermuda şeytan üçgeninin ya ilki yada sonuncusu, olmazsa olmazı seyircilerlemüsadenizle . . .Neriman Köksal hanımefendi bir film icin gittigi, türkiye’nin herhangi bir köyünde, carsı da pazar da yururken, birdenbire karşı kaldırımdaki bir teyze Neriman Köksalın Üzerine doğru koşmaya başlamış öyle ki Neriman hanım böyle bir durumda ne yapılacağını bilmediği için herhalde, olduğu yere çakılıp kalmış kıpırdamadan. Teyze daha da yaklasmıs, ıyıce yaklasıp nerıman koksal ı koklamaya başlamış.Ellerıyle Neriman Köksal’ın suratına dokunuyormuş, ağzına burnuna kulaklarına bu durum karşısında Neriman hanım sadece olduğu yerde durmak la yetinmiş, köylü kadının elle ve burnuyla yaptığı tacizden sonra sormuşlar napıyosun teyze diye teyze :Bakayruk essahmidur sahtemidur diye,sonra arkasına donmuş anaaaaa aynı biz demiş. ve gitmişşimdi anladın mı bu yazımı bilmem osmanama şunu anlamanızı çok isterim. Türkçe çok tehlikeli bir dildir yalnış kullanıldığı zaman şahsı da şahısları da etkilerve zarar verirve buda sana zarar verir bence.Bir gün bide bakmışsın tarihin çöplüğünü öğütmek sana kalmışSen kim oluyorsun da"SAmimiyetten yoksun gerçeklerden uzak masal kahramanlarısınız hepiniz...Yaşadıgınız toprakların gerçeklerine uzaksınız....En önemlisi de İNSAN a uzaksınız....Sahne üzerinde hiç biriniz insan gibi degilsiniz... "diyebilme cesaretini gösterebiliyorsun.

bence tedavi olman için bunun bir vesile olduğunu düşün ve hemen şimdi git bir tiyatro bileti alhayatın renklensin

(Kaynak: Tiyatro Dünyası)

***

Bugün (6 Muharrem 1430), Tiyatro Dünyası mevkutesinde, zaar "Milli Yalaka" Can Doğan'ın yeni bir "Yalakalık Beyannamesi" neşredildi. Kıraat ediniz.


Tanrı Şehir Tiyatrosu'nu 90'lı Yılların
-Ruh-suzluğundan Korusun


Can Doğan
6 Muharrem 1430


Şehir Tiyatrosu'nun sabık muhalifi ve sabık yöneticisi Sayın Hülya Karakaş Hanımefendi zaar ki çok fazla Uğur Dündar'lı düello seyretmiş olmalı ki bundan esinlenip yepyeni bir öneriyle daha internet ortamında ispat-ı vücut etmeye karar vermiş…

Etmiş de… www.tiyatrodunyasi.com portalından yepyeni ve özgün fikirlerini bizimle de paylaşma nezaketini göstermiş… Gerçi her ne kadar bu nezaketi gösterirken Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkaya'yı muhatap aldıysa da yazdıkları itibariyle sadık bendenizi pek eğlendirdi… Kendilerine teşekkür etmeyi borç hatta görev edindiğim üzre hanımefendinin yazdıkları hakkında nacizane fikriyatımı tiyatro erbabı ile paylaşmadan edemedim…

Bu satırları okuyan herkesin bildiği üzre birileri birilerini "Haydi gelin konuşalım." diye çağırıyorsa aslında "çağıran" o birilerinin derdinin aslında "Size söylemek istediğim şeyler var, gelin de dinleyin." anlamına geldiği aşikârdır. Toplantı mekanında şeklen de durum böyledir. Çağıranın önünde mikrofon vardır ve o çağıran derdini uzattıkça uzatarak anlatır ve insanların sigara, çay yahut çiş zamanı geldiğini hissettiğinde "Buyrun, şimdi sizi dinliyorum." der… Kalabalığın içindeki kişi mikrofonu olmadığından kelli sesini duyurmak için bağırarak konuşur ve doğaldır ki agresif bir görüntü verir… Ne zaman ki insanlar sigaralarını, çaylarını, çişlerini bitirip salona döner o zaman "çağıran" taraf önünde bulunan mikrofona biraz daha eğilir ve en haşin dublaj sesiyle derdini uzatarak bir kere daha anlatır… Taa ki insanların tekrar çişinin geldiğini hissedene kadar…

Hülya Karakaş Hanımefendi'nin mikrofonu ele geçirdiği ilk günü hatırlıyorum… Şehir Tiyatrosu'nda yönetim kurulu seçimi yapılıyordu ve ben de divan başkanıydım… Mevcut Genel Sanat Yönetmeni hakkında neler neler söyledi, Şehir Tiyatrosu arşivinde vardır… Mevcut GSY'ye karşı yönetim kuruluna girip ona muhalefet edeceğini falan söylemişti… Alkışlarla biten konuşmasından sonra Yönetim Kurulu'na seçildi… Demeye kalmadı, inanılamaz bir şekilde muhalefet edeceğini söyleyerek oy topladığı o GSY'nin yörüngesine girdi…

Sayın Hülya Karakaş'ın mikrofonu bir kez daha ele geçirdiğini de hatırlıyorum… Bu kez muhalefet edip de seçildiği GSY'nin tarafındaydı… "Değişti o." dedi… "Olamaz mı?" Divan Başkanı yine sadık bendenizdi… Seçilemedi bu kez…

Ama önce muhalifi, sonra yandaşı olduğu GSY onu yönetimin içinde tutmanın bir yolunu buldu… Sayın Hülya Karakaş uzunca bir zaman Şehir Tiyatrosu'nun yönetim katında görev yaptı…

Ve derken 85 yıldır olduğu gibi bir sabah uyandık ki Şehir Tiyatrosu'nun yönetimi değişmiş… Yeni gelen Orhan Alkaya yönetimi Hülya Karakaş Hanımefendi'nin Şehir Tiyatrosu yönetim katında olmasının faydalı olmayacağına inanmamış olmalı ki Sayın Hülya Karakaş Hanımefendi, yönetici olarak uyuduğu gecenin sabahında "yönetmeyici" olarak uyandı…

Genel kurul toplantılarının "belden aşağı vurulan" zeminler olduğu konusunda kendi tecrübesini www.tiyatrodunyasi.com okuyucularıyla paylaşmasından bir tiyatrosever olarak çok mutlu oldum…

Sayın Hülya Karakaş Hanımefendi'nin Şehir Tiyatrosu "çalışmayanı" olmasında Orhan Alkaya'nın dahli olduğunu hiç sanmıyorum… Kadro yapan onca rejisörden biri "bu rolde Hülya Karakaş'dan başkası olmaz." demiş de Orhan Alkaya mızıkçılık etmişse çok ayıp etmiş demektir… Ama böyle bir rejisör olabileceğinden, bir rejisör olarak ciddi ciddi şüphelerim olduğunu söylemem gerek… Hülya Karakaş Hanımefendi kendisinin olmazsa olmaz bir oyuncu olduğunu söyleyen bir rejisörü de umarım yanında getirir herkesi çağırdığı toplantıya…

Bu noktada Orhan Alkaya'nın avukatlığını, hatta tetikçiliğini yaptığım düşünülebilir… Düşünmeye karşı olmadığım için bu duyguya da saygı duyarım… Lâkin bildiğim bir şey varsa, insan olarak elbette zaafları olması muhtemel Orhan Alkaya'nın dosdoğru bir adam olduğuna şehadet edebileceğimdir… Çünkü başka türlüsünü becerecek yeteneklere sahip değildir. Olsaydı Hülya Karakaş Hanımefendi'yi karşısına alıp açıkoturum yapar "Komedi Dükkanı" programına bir alternatif yaratırdı. Bende Orhan Alkaya'nın sahip olmadığı bütün "acayip" yetenekler fazlasıyla var… Buyursun Hülya Karakaş Hanımefendi benim karşıma çıksın, çıksın ki gülelim eğlenelim…

Sonuç olarak… Sayın Hülya Karakaş belli ki Uğur Dündar'ın yönettiği açık oturumları çok seyretmenin etkisiyle derdini anlatabilecek bir zemin arıyor… Ama nedendir bilinmez bendenizin birkaç ay önce yazdıklarına cevap verecek cesareti gösteremiyor…

Göstermemesini de makul karşılıyorum, ben kimim ki hanımefendi bana cevap versin… Doğaldır ki insanın sorduklarına cevap alamaması sıkıntılı bir durum… Hanımefendi bana cevap vermeyeli/veremeyeli ben de sıkıntı yaşıyorum…

Tamamen münasebetsizliklerle bezeli 1990'lı yıllara özlem duymasını da anlayışla karşılıyorum…

Çünkü kurt puslu havayı sever.

Tiyatro idaresinde görevli olduğu dönemde sahnelenen ve kendine rol "aldığı" oyunun şu an oynamamasına şaşmasına da şaşıyorum… Tıpkı Hanımefendi tiyatro idaresindeyken seyretme lûtfunda bulunmadığı, tiyatro yönetimindeki mesai arkadaşlarının hemen hemen hiç birinin seyretme lûtfunda bulunmadığı bir oyunun aniden sahnelerden yok edilmesine bendenizin şaştığı gibi…

Neticede Sayın Hülya Karakaş Hanımefendi söyleyecek bir sözü yoksa en azından sessiz kalabilmeyi becermeyi öğrenebilir… Öğrenmelidir…

Öğrenmemekte de israrlı görünüyor… Allah yardımcısı olsun…

Bankamatikteki şifresini unutmasın yeter…

(Kaynak: Tiyatro Dünyası)

***

Geçen yıl bu zamanlar zaar "Milli Yalaka" Can Doğan'la ilgili yayınladığımız bir yazıyı tekrar okuyunuz.


17 Ocak 2008
(Bir yıl önce)


Orhan Aydın, adaşı Orhan Alkaya'yı, adını vermeden (bakınız: Aydın, "İnsanların isimlerini vermeyi ise etik bulmuyorum."), AKP tarafından Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği'ne atanması nedeniyle eleştiriyordu. (Bakınız: Aydın, "Ortaya karışık...")

Can Doğan da bu eleştiriye karşı yazdığı yazıda (bakınız: Doğan, "Dakka Bir, Gol Bir"), Orhan Aydın'ı eleştirdi! Orhan Aydın'ı eleştirirken, kendisine gelebilecek eleştiri oklarını savuşturmak için de; "yalaka" olarak tanımlanabileceğini dile getirdi.

Neden "yalaka" olabilir? Niçin kendisine "yalaka" denilmesini uygun görebilir? diye bayağı kafa patlattık. Birçok olasılık vardı. Ancak çok net karar vermekte zorlanıyorduk. Sonunda can sıkıntısından, kişilerin adlarını bir kağıda yazıp oyalanmaya başladık:

Orhan Alkaya
Can Doğan
Alkaya
Doğan
Al
ka
ya
ya
ka
la
ya
la
ka

Meğerse Can Doğan da şair olmaya öykünmüş ve zaten Orhan'ın soyadı AL-KA-YA'da bulunan YA-LA-KA sözcüğünü YA-KA-LA'mış.

(Kaynak: OYUN)