Hilmi Bulunmaz
3 Aralık 2008
29 Kasım 2008 günü, Coşkun Büktel'le birlikte, Bakırköy Sanat Merkezi'ndeki Çıkmaz Sokak oyununu izlemeye gittik. Oyunun yönetmeni ve aynı zamanda Spanos rolünde oynayan Halil Doğan'ın konuğu olarak gittiğimiz mekan, sanat yapmaya elverişli bir yer. Sadece tiyatroyla sınırlı tutulmayıp, birçok sanat alanında da uygulamalara yataklık eden mekan, "doğru bir işletme mantığıyla yürütülmüyor" izlenimi verdi bana.
Büyük bir trafik macerasıyla ulaştığımız BSM'ye girer girmez, tam karşımıza çıkan gişede bir LCD ekran vardı. İşlevini tam olarak anlayamadığım bilgisayar ekranının, hiç olmazsa bir işlevini anlayabilmiştim: maç izlemek. Çıkmaz Sokak'ın oynanmasına çok az bir zaman kalmasına karşın, insanları başına toplayan LCD, o gün oynanan Fenerbahçe-Beşiktaş derbisi nedeniyle bayağı ilgi çekiyordu. Maç spikerinin heyecanlı ve ajitatif sesine karışan "Haydi vur be oğlum!" sloganları, bir sanat merkezine değil; büyük ekranda maç izlettiren bir kahvehaneye gelmişim duygusu uyandırdı bende.
İkramı geri çevirmeme alışkanlığım nedeniyle yudumladığım çayın, o denli bayat olabileceğini tahmin edebilseydim, tüm alışkanlığıma karşın çay içmemeyi yeğleyebilirdim.
20.30'da başlayacağını bildiğimiz oyunun saati, hemen her yerde, doğru haliyle "20.30" olarak yazılmıştı. Ne var ki, Coşkun Büktel'in dikkatini çeken bir şey vardı: Tam da en stratejik yerde, yanlış haliyle "21.30" olarak yazılmıştı. Büktel'in uyarısı sonucu, bir Camsil ve bir de kağıt marifetiyle, durum, tam olmasa da düzeltilebildi.
BSM'ye tam bir temizlik hakim olmasına karşın, bu temizlik biraz sentetik duruyordu. İçinde estetik barındırmıyordu. Tiyatrodan çok bir ticarethaneye benzemesine karşın, tecimsel anlamda da verimlilik duygusu vermiyordu.
En önemlisi de yanlış bir yazarın, doğallıktan yoksun bir oyunuyla çıkılmıştı yola.
Her şeye karşın, iyi kullanılabilirse, Bakırköy Sanat Merkezi, kendini yaşatabildiği gibi, katılımcılara da zenginlik katabilir.
Oyun hakkında fazla bir şey söylemek istemiyorum. Tuncer Cücenoğlu'nun kişiliğini, karakterini sevmediğim gibi, oyunlarını da sevmiyorum. Yapay, yapıntı halindeki metinleri, izleyicinin üzerine bir yığıntı haliyle fışkırtan Cücenoğlu, her şeyden önce dramatik donanımdan yoksun. Bırakınız dramatik donanımı, işkencenin ne'liğinin bile ayrımında değil.
Oyuncular, yoğun bir çaba harcasalar da, metin, oyun niteliğine sahip olmadığından, ortaya anlamsız bir ucube çıkıyor.
Son söz olarak, başlığı yineliyorum: "Kurda kuşa teslim edilmemesi gereken bir yer" Bakırköy Sanat Merkezi. Başta Halil Doğan olmak üzere, Arzu Oygur Doğan, Şirin Sevinç, Altan Atik, Bülent Yalçın, Serkan Dağlı, Hakan Ortaç ve tüm çaba harcayanları tebrik ederim.