21 Eylül 2008 Pazar

Tartışılacak bir kitabın, tartışılacak eleştirisi!...

Yurtseverlik yalan


Semih Gümüş (Arşivi)
19 Eylül 2008


Tolstoy’un ‘Vatanseverliğe Karşı’ adıyla derlenen yazıları, tartışmakta gecikilmiş, özellikle sosyalist solun yolunu belirsizleştiren yurtseverlik kavramına karşı, tepeden tırnağa büyük bir tanıklığın oluşturduğu düşünceler ışığında yazılmış

Tolstoy’un dünyanın hali üstüne aslında ne düşündüğü sorusuna ne hemen belli bir yanıt verilebilir ne de verilmiş yanıtlar sorgulamaksızın kabul edilebilir. Bütün külliyatı tam doksan ciltmiş, içinde kendisinin bile kaybolduğu bu muazzam külliyatın Tolstoy imgesini belli bir tanıma sığdırması elbette olanaksız. Üstelik Rusya’nın bütün sorunlarıyla içli dışlı olmuş, öyle olmaktan belli ki coşkulu bir mutluluk duymuş Tolstoy’un uzun ömrü boyunca her konuda aynı düşüncelerle kendini koruması olanaksızdı; hele kargaşa ve devrim çağı, içinde çok çeşitli kültürleri barındıran Rusya’yı dinginlikten uzak, diken ucunda tutuyordu.

Lev Tolstoy, gençlik yıllarında Kafkasya’da ve Kırım’da katıldığı savaşlarda yaşadıklarından etkileyici öyküler çıkardı. Bu öykülerinde ve neden sonra özellikle Savaş ve Barış’ta savaşın anlamını sorguladı ve bu sorgulama onun vatanseverlik kavramından önce kuşkuya düşmesine, sonra da bütün bütüne uzaklaşmasına yol açtı. Acar Burak Bengi’nin çevirip hazırladığı Vatanseverliğe Karşı’da yer alan yazılarında, Tolstoy’un doğrudan vatanseverlik kavramına karşı kesin olumsuzlayıcı tutumunun netliği gerçekten çarpıcı.

Türkiye’nin sosyalist solunda milliyetçiliğin güçlü bir akım, içsel bir duygu ve düşünce olduğunu söylemek haksızlık olur. Ulusal çıkarlar ve değerler endişesinin Kemalizm ve antiemperyalizmle iç içe geçişinin etkileri de özellikle 1960’lardan başlayarak milliyetçiliği değil, yurtseverliği güçlendirdi. Gelgelelim, milliyetçiliğe uzaklık Türkiye solunun olumlu yanını göstermekle birlikte, yurtseverliğe yakın olmak da gözbağı olmuştur. Yurtseverliğin çoğunun enternasyonalizme götüreceği sloganı bir zamanlar çekici geliyordu, çünkü yurtseverlik bilinci Kurtuluş Savaşı’nın dışarıdaki düşmanlara karşı kazanılmasından beslendiği gibi, Sovyetler Birliği’nin büyük anayurt savunmasının ve gene özellikle 1960’lardan sonra başta Vietnam olmak üzere, Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki antiempeyalist savaşların yarattığı duyguyla güçlenmiştir.

Bununla birlikte, yurtseverliğin milliyetçilikten ayrılmasının olanaksızlığını görmemek de eksikliktir ki, bunun üstünde durulmamıştır. Üstelik evrensel bir ayırıcı, bölücü olduğu, insanları birbirine yaklaştırmak yerine uzaklaştırıp karşı karşıya getirdiği, savaşların bilinen en örtücü giysisi işlevini gördüğü apaçık ortadayken, milliyetçiliği olumsuzlarken yurtseverliğin olumlu olduğunu öne sürme yarışını sosyalist solun da sürdürmesi bir garabet olarak varlığını hâlâ koruyor.

Tolstoy, “Vatanseverlik ve İktidar” yazısına, “Vatanseverliğin günümüzde gayritabii, irrasyonel ve zararlı bir duygu olduğu, insanlığı muzdarip eden illetlerin büyük bir kısmının sebebi olduğu ve dolayısıyla bu duygunun, şimdiki gibi işlenmemesi gerektiği, tersine tüm rasyonel insani yollardan bastırılması ve kazınıp atılması gerektiği düşüncesini halihazırda birkaç kez ifade ettim,” diye başlıyor.

Sokaktaki her Alman yurtseverdi

Toplumun ortalama değerleri içinde, yurtseverliğin yaşadığı toprakları savunmakla sınırlı olduğuna, dolayısıyla yurt savunması için gösterilecek ulusal direncin de tartışılmaz haklılığına inanılır. Oysa orada da yurtseverlik milliyetçilikten yalnızca bir adım geride durur. Değil mi ki Tolstoy’un dediği gibi, “vatanseverlik, diğer tüm halklar ve devletlerden önce kendi halkı veya devletini yeğleme şeklindeki gayet kati bir duygu ve bunun sonucu olarak o halk veya devlet için elde edilebilecek en büyük refahla gücü elde etme isteğidir”, her zaman kendinden aşağıda bulunan halkların ve ülkelerin üstüne basarak, kendini altına almış yukarıdaki hakların ve ülkelerin düzeyine erişme isteğini canlandırır.

Bu isteğin barışçı niyetlerle kalmadığını, sonunda zora ve şiddete dayalı bir egemenlik kavgasına götürdüğünü belirtmeye gerek yok. Budur aslında yurtseverliğin güdülediği amaç: kendi yurdunu öteki yurtlardan üstün görme benbenciliği, dolayısıyla kendini koruma duygusu yanında silaha sarılma refleksi, her fırsatta milyonları savaşa sürebilme gözükaralığı. Hemen yanı başında aşırı milliyetçilik, kapının arkasında faşizm. Milyonlarca Almanın yalnızca aptal olduğu için Nazizme tutkuyla sarıldığını kim söyleyebilir: sokaktaki her Alman hiç kuşku yok ki yurtseverdi; üstelik savaş başladıktan sonra nasıl düşünebilirlerdi?

Kendi yurtseverlik kaynaklarının öteki bütün ulusların yurtseverlik kaynaklarıyla eşit olduğunu; her ulusun kendine özgü özelliklerinin bulunduğunu; tarihin herkesçe aynı biçimde paylaşıldığını; herkes için kendi değerlerinin önemli olduğunu düşünmeyenlerin, kendi ülkesini daha önemli, böylece ötekileri daha önemsiz gören yurtseverliği, barışın tepesinde sallandırılmış bir kılıçtır.

Öte yandan, farklı kültürlerin korunup yaşatılması evrensel insanlık kültürünün gereğidir elbette, ama farklı ulusların dünyanın son çeyrek yüzyılı içinde olduğu gibi, “bağımsızlığını”, dolayısıyla sınırlarını, devletini ilan edip ayrılması da yurtseverlik ve milliyetçilik duygularını kamçılıyor. Bunun sonunda önceki sınırlar içinde çizilmiş yeni sınırlar içinde yeni küçük canavarlardan başka bir şey doğmuyor. Dünyanın şimdiki acıklı halinde milliyetçi kalkışmaların sonunda ortaya çıkmış irili ufaklı pek çok yeni devlet (ülke değil), sayısız yeni bölgesel soruna, gerilime, çatışmaya yol açmaya, dünyayı geçmiştekilere benzer bir kargaşaya sürüklemeye başladı. Sözgelimi Gürcistan’ın da bile isteye neden olduğu bölgesel çatışmanın kaynağında bu var aslında. Saakaşvili gibi maceracılar, sonunda Rusya gibi bir büyük devlet şovenistini kışkırtmayı niçin göze alıyor? Beri yanda Osetya, Abhazya gibi bölgelerde yurtseverlik masallarıyla ayaklandırılan toplumlar, kendi devletlerini kurma hayallerini acaba hangi olumlu amaçlarla anlatabiliyor? Çizdikleri sınırlar insanların mutluluk yolunu mu gösteriyor?

Evrensel kültür kaygılarıyla ilgisi olmayan bu tür bağımsızlıkçı hareketler yalnızca siyasal iktidar kavgasından çıkıyor ve yeni siyasal iktidarlara yol açıyor. Bu değişimin ne demokrasiyle, ne barışla, ne insanlık kültürüne eklenmekle ilgisi var. Demek ki yurtseverlik günümüz dünyasını sokan zehirli bir akrep gibi, milliyetçiliğin kan kardeşi olarak hayatımıza giriyor. Yalnızca yeni bölgesel çatışmalar, gerilimler üreterek, bugüne dek sahip olmadığımız bir tek olumlu değer getirmeden, iktidarların çevresindeki küçük çıkar çevrelerinin, siyaset çetelerinin oyuncağı olarak.

Halkı etkileyen araçlar

“Böyle oluyor, çünkü hükümran sınıflar, emekçi yığınlarınkine nazaran sıradışı avantajlara sahip konumlarını, ancak vatanseverliğe yaslanan iktidar sistemi sayesinde koruyabilirler,” diyor Tolstoy. “Halkı etkileyecek en güçlü araçlar ellerindedir ve daima sebatla kendilerinde ve başkalarında vatansever duyguları beslerler, özellikle de, iktidar erkini ayakta tutan o duygular, o erk tarafından daima en iyi şekilde ödüllendirilenler olunca.”

Her zaman yurtseverliğin manevi yanı halkın kucağında bırakılır, maddi yanı da siyasal iktidarların eline verilir. Bu yüzden iktidarların hayatını idame ettiren başlıca ideolojidir yurtseverlik. Tolstoy, “her iktidar dünyadaki en korkunç ve tehlikeli organizasyondur, özellikle de askeri güçle donatıldığında,” diyerek, yurtseverliğin zararlarının nasıl katlanabileceğini belirtiyor.

Yurtseverlik halkın kazanımı değilken, siyasal iktidarların değirmenine su taşıyan maddi bir güce dönüşür. İktidar amacının olmadığı hiçbir yerde yurtseverlik duygusu oluşmaz, gerek duyulmaz ona. Bu yüzden, “İktidar şiddetini yok etmek için sadece bir şeye ihtiyaç var: o şiddet aracını tek başına destekleyen vatanseverlik duygusunun kaba, zararlı, rezil, kötü ve her şeyden önce ahlaksız bir duygu olduğunu insanların anlamasına.”

Tolstoy’un Vatanseverliğe Karşı adıyla derlenen yazıları, tartışmakta gecikilmiş, özellikle sosyalist solun yolunu belirsizleştiren yurtseverlik kavramına karşı, tepeden tırnağa büyük bir tanıklığın, sağduyunun oluşturduğu düşünceler ışığında yazılmış. Kitabı hazırlayan ve çeviren Acar Burak Bengi, bu tartışma için çok önemli metinleri bu kitapta toplamış. Paylaşmadığım tek seçimi, siyaset literatürümüz ile yazı ve konuşma dilimize yerleşmiş “yurtseverlik” sözcüğü varken, “vatanseverlik” sözcüğünü seçmiş olması.

Tolstoy, Vatanseverliğe Karşı, Yokuş Yayınları, Çeviri ve editörlük: Acar Burak Bengi.

notoskitap.blogspot.com

(Kaynak: Radikal Kitap)