29 Eylül 2008 Pazartesi

Kahrolsun Salvador Dali Faşizmi!...

Biz, sanat alanında; emperyalizme, kapitalizme, faşizme... karşı çıkan bir siteyiz. Biz, tiyatroyu salt bir meslek olarak görmeyip, aynı zamanda bir savaşım alanı olarak kabul ediyoruz. Özellikle sanat alanında faşizmi destekleyenlere karşı, hiç de ikircikli davranmıyoruz. Bizi diğer tiyatro yayın organlarından ayıran en önemli özelliklerden biri bu...

Salvador Dali Faşizmi'nin üzerinin küllenmesi için gözlerini kör edip, kulaklarına kurşun dökerek, ağızlarına bant çeken yayın organları, mutlaka faşizmden çöpleniyorlar demektir. 25 Eylül 2008 günü, Milliyet gazetesinde okuduğumuz; "Salvador Dali Göndermeleri İçimi Isıtıyor" haberi, bizi bayağı düşündürdü. Salvador Dali Faşizmi'nin alçaklığını külleyen bir mantığın izdüşümü olarak algıladığımız bu haber, tiyatroyla ilgili olduğundan, düşünme sürecimiz bir kat daha artmıştı. Haberi sitemize almakla birlikte, Dali'nin faşizm destekçiliğini unutmuyoruz!... başlığıyla, bir de sunuş yazısı yazmıştık...

Neyse ki bugün, BirGün gazetesinde, aşağıdaki yazıya rastladık da, düşünmemiz biraz olsun, daha aydınlık bir sürece girdi. BirGün'den aktarıyoruz:


DERKENAR: FAŞİST GENERAL FRANCO’YU KUTLAYAN RESSAM: DALİ


Dali’nin ilk “faşistliği” değildir bu… Henüz yirmili yaşlarındayken arkadaş olduğu İspanyol şair Federico Garcia Lorca’nın öldürülmesinin ardından yaptığı alçakça açıklamayla gündeme gelir…

Sakıp Sabancı Müzesi’nde yeni bir sergi açıldı: “İstanbul"da Bir Sürrealist: Salvador Dali” Dahi sanatçı-yoksa deli mi demeli-olarak anılan Salvador Dali’nin 270 eserinin yer aldığı sergi, 20 Ocak 2009’a kadar açık kalacak. Dali hakkında, sanatı ve yaşamı üzerine çok şey yazıldı ve yazılacak. Dali sergisi vesilesiyle hakkında yazılanları okuyunca onun nedense-neden acaba?- pek değinilmeyen bir yönünü yazmak farz oldu.

Sanatı üzerine yorum yapmak boyumuzu aşar ama yaşamında kara bir leke olarak duran-elbette bize göre-politik duruşunu yazabiliriz. Onun sanat yaşamını, “deliliği” ile birlikte anılan yaşamını kaleme alanlar nedense hayat karşısındaki politik duruşuna hiç değinmezler.

Dali’nin gayri resmi yaşam öyküsü

İspanyol komünistlerinin, devrimcilerinin katili, katillerin en büyüğü faşist General Franco’nun hayranı olan Dali, tarihe onu kutlayan ender sanatçılardan biri olarak geçer. 1975 yılında ölen Franco’nun ölmeden iki ay önce işlediği bir cinayeti kutlayan Dali’nin bu yönü nedense Dali biyografilerine girmez. Faşist General Franco, Eylül 1975’de beş antifaşist genci idam ettirir. 83 yaşındadır ve hâlâ öldürmeye devam etmektedir. Bu gözü dönmüş katili kamuoyunun önünde kutlayan Dali, İspanyol ve dünya devrimcilerinin bir kez daha nefretini kazanır. Bir kez daha demekteyiz çünkü Dali’nin ilk “faşistliği” değildir bu…

İspanya İç Savaşı’nın sonunda, 1939’da yönetimi ele geçiren Franco diktatörlüğünü desteklediğini açıklayan Salvador Dali, büyük çoğunluğu devrimci olan Sürrealistler tarafından dışlanır. Sürrealist akımın önderi André Breton tarafından “Dolar Hevesli” olmakla suçlanır.
Dali’nin ilk “faşistliği” değildir bu… Henüz yirmili yaşlarındayken arkadaş olduğu İspanyol şair Federico Garcia Lorca’nın öldürülmesinin ardından yaptığı alçakça açıklamayla gündeme gelir. Bir antifaşist olan Federico García Lorca, 1936 yılında İspanya İç Savaşı’nın başında Franco’nun faşist milisleri tarafından öldürülür. Dali, Franco’nun işlettiği bu cinayetin ardından “Lorca’nın bir eşcinsel cinayete kurban gittiği” yorumunu yapar…

Dali’nin ilk “faşistliği” değildir bu… Gençlik arkadaşı ünlü yönetmen ve senarist Luis Bunuel’i -ki Bunuel ile 1929 yılında “Endülüs Köpeği” isimli bir film de çekmiştir-Amerika seyahatinde komünist ve ateist olmakla suçlayıp, Meksika’ya sürülmesine neden olur.

Bütün bu olaylar nedense Dali’nin “resmi biyografi”lerinde yer almaz. AnaBritannica Ansiklopedisi’nde Dali maddesini okuyanlar onun Lorca ile Bunuel ile dost olduğunu okurlar ama dostlarına neler yaptığını okuyamazlar…

Dali mi, Picasso mu?

İstanbul’da Bir Sürrealist: Salvador Dali” sergisi üzerine yazılanlardan biri oldukça ironikti. 2006 yılında yine Sakıp Sabancı Müzesi’nde açılan Picasso sergisinden daha fazla katılım bekleniyormuş. “Uzman”lar, Dali’nin ziyaretçi sayısının Picasso’nunkini geçeceğini sanmaktalarmış. Diyelim ki öyle oldu, ne önemi var…

Bir yanda 1937 yılında İspanyol İç Savaşı sırasında faşist Almanya ve İtalyadan destek alan Franco’nun Guernica şehrinde yaptıkları katliamı anlatan “Guernica” isimli tabloyu yapan Pablo Picasso diğer yanda, İspanyol Salvador Dali…

Yazıyı Jorge Semprun ya da kod adıyla Federico Sanchez’in Dali hakkında yazdıklarıyla noktalayalım. Ama önce birkaç satırla da olsa Jorge Semprun’dan söz edelim. Jorge Semprun 1923"te Madrit"te doğan, 1937’de Fransa’ya iltica eden, Fransız Komünist Partisi’ne katılarak direniş hareketinin bir üyesi olan, toplama kampına yollanan bir militan…

II. Dünya Savaşı’nın ardından İspanyol Komünist Partisi"ne katılarak merkez komite üyesi olan ve 1964’de ihraç edilen Semprun, romanları ve senaryoları ile ünlendi. Costa Gavras’ın “Z” ve “İtiraf” filmlerinin senaryo yazarı olan Semprun, 1988-1991 arasında İspanya Kültür Bakanı olarak görev yaptı.

2005 yılında Agora Kitaplığı’ndan yayınlanan “Federico Sanchez"den Selamlar” adlı kitabında Salvador Dali’nin cenazesini anlatır Jorge Semprun. Dali’nin neden faşist olarak kabul gördüğünü anlattığı satırları birlikte okuyalım…

***

Dali’nin cenaze töreni

Fİgueras Kilisesi’nin sahnında ayakta durmuş, rahibin Salvador Dali için yaptığı cenaze konuşmasını dinliyorum. Aynı konuşmayı üçüncü kez yapıyor. İlk önce İspanyolca, sonra Katalanca olarak yaptı, şimdiyse Fransızca olarak tekrar ediyor.

Generalitat’ın başkanı Jordi Pujol ve ben, Salvador Dali için yapılan cenaze konuşmasını üçüncü kez, bu sefer Fransızca olarak dinliyoruz. Henüz cenaze konuşmasından sorumlu rahibin aynı metni Almanca ve İngilizce olarak da tekrarlayacağını bilmiyoruz –yani, Başkan Pujol’un da bunu bildiğini sanmıyorum. Cenaze törenindeki bu çılgın çokdillilikle rahibin neyi kanıtlamaya çalıştığını bilmiyorum. Belki de sadece ne kadar çok dil bildiğini. Bu performanstan sonra bu konuda hiçbir kuşku duyulamazdı zaten. Belki de kendisinin Roma’daki Papa olduğunu, Saint-Pierre Meydanı’nda “Kent ve Dünyayı Kutsama” duasıyla bir tören yönetmekte olduğunu sanıyordu.

Çok dil bilen rahibin asıl niyeti ne olursa olsun, biz o 25 Ocak 1989 Çarşamba günü, Figueras Kilisesi’nde, Salvador Dali’nin cenaze töreni için toplanmıştık. Ben İspanyol hükümetini temsil ediyordum, Jordi Pujol ise özerk Katalan hükümetini. Aslında ben bir anlamda Dali’nin mirasçısı sayılırdım, çünkü ressam, Katalan kamuoyuna son bir oyun oynayarak bütün malvarlığını İspanyol devletine bırakmıştı. Bu cenaze töreninden önceki gün vasiyeti açıldığında bu durum aşırı milliyetçi kimi politikacı ve aydınlarda büyük bir hoşnutsuzluk yaratmış, bunlar ateşli bir dille İspanyol devletini ‘Katalonya’nın kültürel zenginliklerini yağmalamak’la suçlamışlardı.

Gözümün ucuyla Başkan Pujol’a bakıp, rahibin cenaze konuşmasını dördüncü kez tekrar edişini dinlerken içimden ağlamak geliyor. Ya da zaman zaman katıla katıla gülmek. Ne olursa olsun, duygularımı güçlü bir şekilde dışavurmak istiyorum.

1975 Eylül ayında General Franco, beş genç anti-faşist hakkında imzaladığı idam kararını olağanüstü hal mahkemelerine onaylatmıştı. Generalin yaşayacak ancak birkaç haftası kalmıştı ama son ana dek cani rolünü oynamayı sürdürüyordu. Onun işi her ne pahasına olursa olsun düzeni korumaktı. Bu kez bu işi beş kişinin hayatı pahasına yapmıştı.

İspanya’da, o 1975 Eylülü’nde, genel bir rahatsızlık ve korku dolu bir hayretin içinde yalnızca bir tek ses yükselip bu kararından dolayı General Franco’yu, kamuoyu önünde kutlamıştı: Salvador Dali’nin sesiydi bu. Bu beş genç anti-faşistin idam ettirilmesini kutlamıştı. Çünkü her ne kadar büyük bir ressam olmuşsa da, Salvador Dali, hiçbir zaman saygıdeğer bir insan olmamıştı.

Gözümün ucuyla, zamanında Franco polisi tarafından tutuklanmış ve kötü muamele görmüş olan Başkan Pujol’a bakıyorum. 1975’te katledilmiş o beş genci hatırlıyorum. Salvador Dali’nin Francisco Franco’ya gönderdiği telgrafı hatırlıyorum. Gelecek günleri, Dali’nin mirasını İspanyol devletine bırakması üzerine başlamış olan polemiği düşünüyorum. Bu cenaze törenine, sürekli kendini tekrar edip duran bu çokdilli konuşmaya karşı kayıtsızlığımın verdiği zamanı ve mesafeyi değerlendirerek, bu konuda nasıl bir tutum izleyeceğime karar vermeye çalışıyorum.

Federico Sanchez"den Selamlar, Jorge Semprun, Agora Kitaplığı, 2005.

FEZA KÜRKÇÜOĞLU
fezakurkcuoglu@birgun.net

(Kaynak: BirGün)