16 Eylül 2008 Salı

Esen Çamurdan yazdı...

Kendisi devletin dramaturgu olduğu için, her metne, istenç dışı da olsa, devletin dramaturjik anlayışıyla yaklaşan Esen Çamurdan, (kendisinin kastettiği anlamda) hiçbir dramaturjik müdahale gerektirmeyen Theope'yi, doğruya yakın değerlendirmekle birlikte; "Sıkı bir dramaturji çalışmasıyla, seyredene de, seyrettirene de büyük bir tiyatro keyfi verecek nitelikte." sözünü kullanmadan edemiyor.(Çamurdan'ın, "Sıkı bir dramaturji çalışması" derken neyi kastettiğini anlamak için bakınız: Büktel, "Theope'yi yönetmek isteyen DT yönetmeni Can Gürzap'la DT dramaturgu Esen Çamurdan'ın odasında neler konuştuk") Katılmadığımız yanlar bulunmakla birlikte, önemsediğimiz ve yeniden dizdiğimiz Esen Çamurdan'ın yazısını okumanızı öneriyoruz:


Çağdaş bir tragedya: Theope


Hürriyet Gösteri, Esen Çamurdan'ın yazısını şu spotla sunuyor:

"Theope mevsimin en tartışılan oyunu olmaya aday. Yazar, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın sahnelediği bu oyunun metin değerlendirmesini yapıyor"


Esen Çamurdan
Aralık 1990


'Theope'. Coşkun Büktel'in ilk oyunu. Çok yönlü yazılmış, çeşitli okuma düzlemleri gerektiren yapıt, seyircisini de, yönetmenini de, oyuncusunu da zorlayacak türden. Yazar, klasik bir konudan, Aiskhylos'un "Thebai'ye karşı Yediler" oyununda işlenene benzer bir sorundan yola çıkıp, çağdaş bir tragedya yaratmış.

Yer: İçinde yangın, veba ve kıtlığın halkı kırıp geçirdiği, kapılarında Argos ordusunun beklediği Thebai Kenti.

Zaman: Kral Oidipus öldükten sonra oğulları Eteokles ile Polynikeus arasındaki kardeş kavgası yüzünden Argos krallığının, yedi komutanının yönettiği ordusuyla Thebai kapılarına dayandığı dönem.

Sorun: Thebai düşmek üzeredir. Vebadan ve savaştan binlerce insan ölmüş, halk panik içindedir. Kentin bu felaketten kurtulması için kahin Teiresias Kreon'un oğlu Menoikeus'un "hiçbir baskı ve zorlama olmadan en geç bir gün içinde" kendini kentin surlarından atması gerektiğini söyler. Herkes heyecanla Menoikeus'un kararını beklemektedir.

Günümüz insanının ikilemlerini, çıkmazlarını irdeleyen oyunda Menoikeus'un durumu ana temayı oluşturur. Menoikeus, Helen ülkesinin en büyük heykel ustası kabul edilmektedir. Herkesin övündüğü bu sanatçı tutkuyla bağlandığı karısı Theope'nin heykelini yapmakta ve -ne pahasına olursa olsun- onu bitirmek istemektedir. "Yeryüzünün put olmayan ilk heykelini" yapmakla övünen, sanatı aracılığıyla, karısını tanrılardan daha fazla yücelttiği için kuşkuyla bakılan Menoikeus, Thebai'nin kurtuluşu için, kendini feda etmeyi reddeder. "Yaşayacağım! Yaşayacağım ve heykel yapacağım!" der. Bu haykırış tanrılara karşı çekilen bir başkaldırı bayrağıdır aynı zamanda. "Biri bunu yapmalı!... Biri artık göze almalı!.. O rezil tanrılar kadar güçlü olduğuna inanacak biri çıkmalı!... Tanrılara sırf güç oldukları için, bize haksızlık etme hakkını tanırsak, asla huzur bulamayız." Menoikeus, birey adına, bireysel ifade adına, toplumsal iradeye başkaldırır, yaşamanın insana utanç, ölümünse kıvanç vereceği bir ortamda yaşamayı yeğler. İnsanın seçme özgürlüğünün tanrılara "Hayır" demek için kullanamadığı, yalnızca "Evet"in geçerli olduğu bu ortamda "Hayır" demektedir. Onun için Theope heykelini yapmak, yaşamsal bir zorunluluk, yeniden üretme durumunda kaldığı "ben"inin tek varoluş biçimidir. Bir sanatçı olarak günlük değer yargılarından uzak bir karar almıştır Menoikeus: Ölüme karşı yaşamı / güzelliği savunacaktır, yaşamın / güzelliğin simgesi de, tutkuyla inşa ettiği Theope heykelidir. Tek silahı olan sanatıyla insanlığı savunan sanatçıya, tanrıların buyurduğu ölüm gülünç gelmektedir, kahramanlık da anlamsız. "... Hiç kimse başkaları için ölmez! Hazırdır o yüzden ölür. ya ölmemek elinde olmadığı için, ya da ölmezse artık kendine hayran olamayacağı için ölür..."

Oyundaki başka bir çatışma da Thebai Kralı Eteokles ile Kreon arasında olur. Bir tür demokrasinin sorgulanmasıdır bu: Olağanüstü bir durum yaşayan Thebai'yi kurtarmak için Kreon'un önerisi, geçici önlemler almaktır: "Birtakım payandalar gerekli!... Bunlar biraz kaba, sert kaçabilir, yapının bünyesiyle, estetik uyumuyla çelişebilir ama bugün için en önemli sorun, güvenlik" der ve başka seçeneklerinin olmadığını vurgular. Eteokles demokrasiyi sonuna dek savunmaya kararlıdır. her seferinde Kreon'a karşı direnir. Ona göre Kreon'un önerdiği, yapının temel taşlarını söküp o taşlardan payanda yapmak demektir ki, bu da demokrasiyi daha ilk elde yok etmek olur. Kendine karşı çıkanların da haklarını koruma zorunluluğunu hisseden Thebai Kralı, Kreon'un saldırgan tutumunu yerer ve ona güzel bir demokrasi dersi verir: "Bütün saldırganlar aynıdır. Başkalarının saldırgan olduğuna inanmayı ve onlardan daha saldırgan olmayı gerçekçilik sanırlar. Demokrasi eğer gerçekçi değilse, sizin gibi gerçekçiler yüzünden gerçekçi değildir!"

Tanrı / insan çatışmasının, toplum / birey çatışmasıyla özdeşleştiği, sanatçının güdülen halkla karşı karşıya geldiği, demokrasinin kaba güçle tartıştığı oyunda Theope ve Antigone'la gösterilen kadınlar da, kendi varolma savaşamını verirler. Theope'nin yaşamı bir düş kırıklığıdır. İstemediği şeyleri yaşamıştır, çoğunlukla da seçilen olmuştur. Ona karşı olan tutkusunu yapıtında malzeme olarak kullanan, her türlü duygusal ilişkiden kaçınan kocasını da bir türlü anlayamaz. Hep başka yerlerdedir Theope. Menoikeus'u hiç sevemeyeceğini bilir ve umarsız çözümler peşinde koşar.

Antigone, bildiğimiz hırçın, doğrucu tavırlarıyla çıkar karşımıza. "Kadın"lık ve "kardeş"lik arasında sıkışıp kalmıştır, o da Theope gibi çıkmazlarını umarsız girişimlerle aşmaya yeltenir. Oyun boyunca Theope'yle didişip durur bir yandan da iki kardeş arasındaki çatışmayı engellemeye çalışır. Antigone, Eteokles ile Polynikeus'u yitirmemek için hayran, hatta aşık olduğu Menoikeus'un ölmesini ister.

Oyunun sonunda Menoikeus, kendi isteğiyle surlardan aşağıya atlar, ne var ki, neden toplumsal değil, özeldir. Vebaya yakalanmış olan karısıyla ilk kez sevişecekken içeri giren Antigone, Theope'nin Polynikeus'un eski sevgilisi olduğunu açıklar. Menoikeus, ölmesine ölmüştür ama, "örnek olma" isteğini de gerçekleştirmeyi başarmıştır. Giderek gözden düşen Teiresias'ın çömezi, bu "mucize ustasının" yolunu seçer kendine, ve kahinle aralarında şöyle bir konuşma geçer:

..........Çömez: "Size saygı duymamak elimde değil. Ama artık biliyorum ki, siz kehanetlerinizi kendi iradenizle, kendi yaptırım gücünüzlü gerçekleştiriyorsunuz. Bence siz kehanette bulunmuyor, emrediyorsunuz. Geleceği haber vermiyor, geleceği 'belirtiyorsunuz'. Bunu anladığımda düş kırıklığına uğramadığımı söylersem, yalan olur efendim"

..........Teiresias: "Beni o yüzden mi terk ediyorsun?"

..........Çömez: "Yalnızca o yüzden değil. Ben artık başka türlü yaşamak zorundayım. Gitmem gerektiğini hissediyorum. Kendime inanacak yeni bir şey bulmalıyım. Bir şeyler yapmalıyım. İçimde birşeylere teşebbüs etmek için dayanılmaz bir istek var."

Ama Teiresias, yine de küçük bir kuşku kalsın ister çocuğun aklında: "Günün birinde" der, "Menoikeus'u ve benim kehanetimi vicdanında yargılamaya kalkarsan, şunu hatırlamanı istiyorum, çocuk: Hiçbir insanın hayatı iki insanın hayatından daha değerli değildir."

En yalın biçimiyle aktarmaya çalıştığım Theope oyunu, okunduğunda ya da incelenmeye kalkışıldığında oldukça karmaşık; iç içe geçmiş, "fabl"lerden oluşmuş bir yapıt. Ama bir de sahneye çıkmaya görsün! Sıkı bir dramaturji çalışmasıyla, seyredene de, seyrettirene de büyük bir tiyatro keyfi verecek nitelikte. Öte yandan Theope, seyirciye yaranmak, gündemde kalmak kaygısıyla özentisiz, kabaca yazılmış bir oyun da değil. Yazarı işin kolayına kaçmadığı gibi, ele aldığı konuyu tüm boyutlarıyla ince ince işlemeye çalışıyor, öyle ki sahnesel anlatımın eksik ya da zayıf olduğu yerde tekdüzeliğe, sığlığa rahatlıkla düşülebilir.

Okuma uğraşı gerektiren bir oyun yazmış Coşkun Büktel, ve insanın aklına Susan Sontag'ın şu tümcesini getiriyor: "Bizlere yepyeni bir düşünce gerek. Belki de pek yalın bir düşünce olur bu. Farkına varır mıyız acaba?"

(Kaynak: Hürriyet Gösteri, Aralık 1990, sf. 70/71)