Yukarıda fotoğrafı görülen Orhan Aydın, her salı günü, soL gazetesinde tiyatro üzerine yazılar yazıyor. Merakla ve ilgiyle okuyoruz Aydın'ın yazılarını. Genellikle genellemecilik yapan Aydın, zaman zaman da özel durumlara değiniyor. Özellikle özel durumlara değindiğinde, hemen yazısını okurlarımıza sunuyoruz...
Geçen hafta "Heyyy..." başlıklı yazısını da önemsemiş ve sitemize aktarmıştık. Yazısında gerici televizyon kanallarına kan taşıyanları dile getiren Aydın, bizim de deşifre ettiğimiz (Örnekse bakınız: Oyun, "Sırlar Dünyası oyuncusu Zafer Diper sunar!...") gerici oyuncuların adlarını yazacağına dair söz verdi. (Bakınız: Aydın, "Şimdi, bu satırların okurları soracaklardır, peki kim bunlar ve bu kanallar hangi kanallar. Yazacağım tek tek yazacağım sevgili okur.")
Aradan bir hafta geçti ve bugün yine salı...
Peki bugünkü yazısında ad vermiş mi Orhan Aydın?...
Hep birlikte okuyalım ve görelim:
Kuşatma…
Orhan Aydın
5 Ağustos 2008
Geçtiğimiz hafta yayımlanan “Heyy…” yazısına sanat alanlarından yoğun tepkiler geldi.
Bir çok arkadaşımı ortaklaştıran duygular; “Evet vaktidir, yeter. Bu siyasal namussuzluklara ve sanat adına yapılan pespayeliklere karşı önce biz mücadele etmeliyiz” oldu.
Tepki gösterenlerin diğer bölümünde ise “sana ne” diyenler vardı.
“Bırak ne halleri varsa görsünler”, “hedef mi gösteriyorsun” diyenler de çıktılar,
“Beni ilgilendirmez ben oynamıyorum oynamam da” diyenler de oldu..
Ama genel çoğunluk, bir arınmanın gerektiğinde birleşti.
Yılların yaratıcısı Tarık Akan, ÇASOD gecesinde; “bu dinci, şeriatçı kanallara destek vermeyin arkadaşlar, gelin ortak bir karar alalım ve bu kanallarda oynamayalım” dediği günden bu güne, onca zaman geçti.
Başta ÇASOD olmak üzere, SODER, TO-DER ve SİNE-SEN örgütlerinden bu çağrıya yanıt veren bir tek oyuncu çıkmadı.
Sizlere Şaşırtıcı gelebilir.
Nasıl olurda, çoğunluğunun yüzleri aydınlık dünyaya dönük olan bu artistik hizmetler alanından, ses yükselmez!
Hayır değil, hiçte şaşırtıcı değil. Genel biçimi ile incelendiğinde anlaşılacaktır ki artık işin çivisi çıkmıştır
Kendi kapılarının önlerini temizleme becerisini gösteremeyenler, memleketin orta yerinden şeriat propagandaları yapan TV kanallarında oyunculuk, yazarlık, görüntü yönetmenliği, seslendirme ve benzeri hizmetleri sunmaya devam edecekler.
Elbette yazık. Çağdaşlığın, uygarlığın simgesi olmuş sanatsal yaratıcılık, kirletildiği için yazık. Etik değerler ayaklar altına alındığı için yazık. Örgütlenmelerin içleri boşaltıldığı için yazık.
Yazık, Çün ki ; “şeriat isterüükk” diyen bu cemaat ve tarikatlar, kendine “sanatçı” diyen bu hanımlar beyler aracılığı ile seslerini yükseltip, halkın ve ülkenin geleceğini karartma konusunda gereğini yapabiliyorlar.
Bu oyuncu tayfasının başında Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları kadrolarından insanlar var.
Büyükçe bir kısmı da bildik isimler.
Hani konuştukları zaman mangalda kül bırakmayan, “sanat emekçileri örgütlenmelidir, haklar ancak böyle alınır” diyenler de var, “ne suya ne sabuna” diyenlerde, her dönemde işlerini tıkır tıkır yürütenler de.
Anlaşılır olması için bunlardan birini örnekleyelim.
Sakıp ağa’nın hayat hikayesinin bir bölümü kaleme alınmış ve Devlet Tiyatroları’nın edebi kurulundan nasılsa geçmiş, sonra sahneye taşınmış, dönemin Kültür Bakanı’nın da hazır olduğu gala gösteriminde; “bu ne rezalet, böyle oyun mu olur” deyip, protesto etmiş, tiyatronun etik değerleri üstüne nutuklar çekmiş sonra ceza yemiş bir zat.
Aynı zat, aradan fazla zaman geçmeden STV’nin bir çok dizi, film ve programının baş aktörü oluvermiştir.
Püsküllü fes giyip takla atmış, çember sakal takıp tespih çekmiş, beyaz ehram giyip endam etmiş, üfürükçü cinci hocalara hayat vermiştir!
Bu zat, her ne hikmetse sinema filmlerin de aranan aktörüdür.
Zaten onun için, “paradan başka hiçbir şeyin önemi yoktur”. Sonra, “oyuncu dediğin her rolü oynar.”
Neden, niçin, nasıl sorularının ise hiç bir anlamı yoktur.
Ne onun için, nede onun gibi o kanallarda oyunculuk yaptıklarını sanan diğerleri için.
Ya da vardır da biz algılayamıyoruzdur!
Adam hayata, yaşama, geleceğe böyle bakıyordur. Ne yani olamaz mı? F. Gülen denen ağlamaklının dizinin dibinde, ilahilerle geçen bir sanatsal yaşam, aslında kulağa hoş geliyor olabilir!
Hele, işin içinde hiç kimsenin alamadığı rakamlardan oluşan paracıklar da varsa, günde beş değil on vakit namaz da kılınır!
Örneklediğimiz bu zat kimilerince “iyi oyuncu” olarak tanımlanır.
“İyi oyuncu” olmanın kıstası ise tartışmalı olsa gerek.
Bütün bir kara dünyanın parçası olan bir oyuncunun, iyi olup olmadığı mı sorgulanmalıdır, yoksa mesleğin etik değerleri mi?
Bu sorunun yanıtını sizlere bırakıyorum.
Bu yazıyı bir oyuncunun maymunlukları üstüne nağmelerden oluşan bir yazı olarak düşünmedim elbette.
Ama örneklediğim kişi gibi, onlarcası aynı çarkın içinde hiçte masum olmayan şeriat propagandalarının merkezinde yer alıyorlar.
Benim bildiğim, bu kuşatmanın bir an önce kırılması gerektiğidir.
Tez elden Sanat Emekçileri Birliği örgütü can bulmalı, bu namussuzluklara cevap verecek bir zeminde kavgaya atılmalı, arınmaya da kapısının önünden başlamalıdır..
oaydinoaydin@gmail.com
(Kaynak: soL)
***
Ayrıca bakınız: Aydın, gerici oyuncuların adlarını verecek!... 1