Yazdıklarını okuduğum insanlardan biri de Orhan Aydın. Genellikle, eleştirdiği durumları belirtirken ad vermek yerine, genellemecilik yapması pek hoşuma gitmese de; hem anti-faşist söylem geliştirmesi ve hem de tiyatroyla uğraşması nedeniyle, tüm yazılarını okuyorum Aydın'ın. Özellikle ad verdiği yada ad verir gibi yaptığı yazılarını, okurlarımın dikkatine sunuyorum...
Aşağıda sunduğum yazı, her ne denli ad içermese de, ad verme sözünün yerine getirileceğine emin olmak istediğimden, önümüzdeki yazılarında ad vereceğini duyurduğu için, dikkatinize sunulmayı hak ediyor... (HB)
Okuyunuz:
Heyyy…
Orhan Aydın
29 Temmuz 2008
Şu kara yüzlü ve tepeden tırnağa şeriat propagandaları ile dolu TV kanallarında boy gösterip, kendilerine “sanatçı” diyen yurttaşlar, sözüm size. Bu pişkinliğin bir sonu olmalı. Yeter, durun artık!
İnsan olmanın bir erdemi yok mu?
21.yüzyılda yaşıyoruz, ardımızdan gelen insanlık sizleri nasıl anacak algılayamıyor musunuz.?
Yoksa, kimlerle birlikte ne yaptığınızın farkında değil misiniz?
Ülke ve dünya gerçeklerinden; yaşanan acıları, zulümleri, savaşları, işgalleri, emperyalist kuşatmaları, yokluğu, yoksulluğu, yolsuzluğu, memleket satıcılığını, çevre ve doğa katliamını, AB ve ABD uşaklığını, dahası tüm kültürel ve toplumsal çürümeyi görmezden gelip, yüzünü öte dünyaya(!) dönmüş bu kara akıllılarla bir sanatçının ne işi olabilir?
Şu her biri akıl yitirten, çözümlenmesi bile çok zor metinlerle, din bezirganlarının şer merkezinde durmak, sizlere neler kazandırıyor?
Para mı tüm mesele!
Para ile insan onuru, denk tutulur değerler midir?
Unutmayın.
Bu memlekette bu adamlar iş başına geldikleri günden bu güne işsizlik oranı yüzde seksen artış gösterdi.
Yoksulluk da öyle, yolsuzluk da öyle.
İşsiz kalanlar onursuz yurttaşlar mı, ya da Recep efendinin biçtiği 460 YTL asgari ücretle çalışmak zorunda kalan onca yurttaş, daha mı onursuz.?
Tüm hakları budanan emekçiler, işçiler kadar da direnç gösteremiyor musunuz?
Ev kirasını ödeyemediği için arkadaşlarına sığınan, günde bir kez karnını zar-zor doyuran, ama yine de bu yobazlığa alet olmamak için dik duran sanatçı kardeşlerimiz, sizlere olumsuz örnekler olarak mı sunuluyor.?
Ne veriliyor size, hanlar, hamamlar, saraylar, villalar, arabalar ya da yaldızlı mezar taşları mı?
Yoksa gününüzü kurtarmaya bile yaramayan üç-beş kuruş mu?
Hangi hakka sahipsiniz?
Sigortanız, iş güvenceniz, insani koşullarda çalışma haklarınız, telif haklarınız var mı?
Dahası, ağzınızda geveleyip yüzünüze oturttuğunuz o kara sözcükler insanlığın geleceğini karartıyor anlamıyor musunuz?
Kendi çocuğunuzun, annenizin, kardeşinizin yarınlarını ipotek altına alıyorsunuz.
Hadi bu soruların hepsine “sana ne bozguncu, iş bu iş… yapıyoruz işte” diye yanıt verip kurtuldunuz diyelim.
O ilkokul müsamerelerinden bile daha beter, daha berbat çirkinliklere kendinizi nasıl yakıştırıyorsunuz?
Hiçbiriniz ama hiçbiriniz yaptığınız işlerin sanatsal değerini savunamazsınız.
Bunu, bir utanmazlık durumu olarak mı algılayalım?
Şimdi, bu satırların okurları soracaklardır, peki kim bunlar ve bu kanallar hangi kanallar
Yazacağım tek tek yazacağım sevgili okur.
Ben Tarık Akan gibi davranmayıp, bu aymazların isimlerini de sıralayacağım.
Ve sonra, tarikatların avlulularındaki minare gölgeleri ne işe yarıyor, birlikte göreceğiz.
oaydinoaydin@gmail.com.
(Kaynak: soL)