Türkiye tiyatrosunun neden ve nasıl çürüdüğünü anlamak için, Büktel'in Günlükleri'ni okumakta yarar var. Sırtını devletin sıcak postuna yaslayan memur tiyatrocular, Büktel'in Theope'sinden, haçtan korkan vampirler gibi kaçıyorlar. Sığındıkları sığlıklarla tarihsel görevlerini yerine getiren memur tiyatrocular, halkın estetik bilinçten yoksun kalması için, bedenlerini barikat betonu gibi kullanıyorlar. Halkı tiyatrolardan uzak tutan aristokrat tiyatrocular, iftirayı baş tacı edip gerçekleri sümen altına sürüyorlar. Ne var ki güneş balçıkla sıvanmıyor: "En büyük tiyatrocu" Özdemir Nuktu'nun himayesinde iftirayı sahiplenen memur tiyatrocular, bu kez fena yakalanıyorlar. İftirayı belgeleyen CD'nin yayımlanmasıyla fiyakası bozulan tiyatro esnafı, ancak sanal canavarlara sığınarak kendilerini korumaya çalışıyorlar!...
Düne, bugüne ve geleceğe ışık tutan Büktel'in Günlükleri'ni www.coskunbuktel.com sitesinden izleyebilirsiniz. Biz bir kısmını yayımlayıp bilgi edinmenizi istiyoruz:
BÜKTEL'İN GÜNLÜKLERİNDEN
1990
THEOPE'Yİ YÖNETMEK İSTEYEN DT YÖNETMENİ CAN GÜRZAP'LA DT DRAMATURGU ESEN ÇAMURDAN'IN ODASINDA NELER KONUŞTUK
10 Ocak 1990 Çarşamba / 19.00
Ve az önce Esen Çamurdan aradı. Can Gürzap benimle görüşmek istiyormuş.
14 Ocak 1990 Pazar
Cuma günü Can Gürzap'la Esen'in odasında görüştük. Esen'in düşüncelerini (düşünce denebilirse) sıraladı bana; özetle şu yani: oyun harika, dil çok güzel, fakat süre çok uzun. Aynı cevabı verdim: büyük bir oyun yazmak istedim ve istediğim süre daha ilk günden beri buydu. O zaman yine aynı terane: Ama tekrarlar var. Tepemin tası attı:
"Bakın, Can Bey" dedim, "bu oyunda tekrarlar olduğunu söyleyenler daha önce de çıktı. Esen Hanım da dahil olmak üzere şu anda adını hemen verebileceğim dört kişi, bana bu oyundaki tekrarları göstermeye söz verdiler. Tekrar okuyup tekrarları saptayacaklardı. Hepsi benden mühlet istediler. 'Bana bu hafta dokunma öbür hafta konuşuruz' gibi laflar ettiler. Esen Hanım bir ay sonraya attı. Aradan aylar geçti. Esen Hanım'la anlaşmamızın üstünden sekiz ay geçti. Ama hâlâ kimse bana bu oyundaki tekrarları göstermeye yanaşmadı."
Esen mırın kırın etti. Bana öyle bir söz vermediğini söyledi.
"Söz vermediniz. Öyle konuştuk. Öyle dediniz" dedim.
"Yani senden kaçıyoruz filan sanma" dedi.
"Ben hiçbir şey sanmıyorum, yalnızca ne olduğunu anlatıyorum" dedim.
Bu kez de Can Gürzap, tekrarları göstermeye söz verdi. Bu arada "Üç sayfalık tirad var kardeşim" filan da dedi. "Teknoloji çağında her şey iki buçuk saatte anlatılabilmeli" dedi.
"Bakın" dedim, "Racine'in oyunlarında uzun tiradlar bulunduğu için bugün o oyunların oynanmadığını ben daha ortaokuldayken öğrenmiştim. Ama ortaokul formülleriyle 'Theope' gibi bir oyun yazamazdım. Albee'nin 'Hayvanat Bahçesi' oyununda altı sayfalık tirad vardır ve kimse o oyunun modern bir oyun olmadığını söyleyemez." İki buçuk saat meselesine gelince, teknoloji çağına ayak uydurmaya kalkarsak, (oyunları birer hap haline getirip seyirciye öyle yutturmamız da gerekebilir) demeyi akıl edemedim. Yalnızca "neden bir buçuk saat değil" diye sordum, ya da neden kırkbeş dakika değil, hatta yirmi beş dakika değil —çünkü televizyon dizileri yirmi beş dakikaya kadar düşebiliyor— (burada, "Ama o televizyon" diye bir karşı çıkışta bulunuldu.)— Peki tiyatrodan söz edelim. Bugün bütün oyunlar bir buçuk saat civarında ve istisnasız hepsi iki perde. Ben bu standarda uymak zorunda mıyım? Bence iki perde kadar saçma bir şey olamaz. Ama bütün oyunlar iki perde. Kısacası, bence, her oyunun kendi gerektirdiği bir süresi vardır. Bence şu anda oynayan bir buçuk saatlik bütün oyunlar uzundur. Çünkü bir buçuk saatlik malzemeleri yok. Ama 'Theope', rahatlıkla, altı saatlik bir oyun da olabilirdi. Ben onu üç-üç buçuk saatlik bir oyun yaptım. Elbette her şeyi iki buçuk saatte, ya da bir buçuk saatte, ya da iyi bir vecizeyle de anlatabilirdim. Ama siz iki buçuk saatlik bir oyun yönetmek istiyorsunuz diye Theope'yi iki buçuk saate indiremem. Bana tekrarları gösterin."
Sözleştik. Bakalım.
22 Ocak 1990 P.tesi / Cihangir
Ali Taygun'la görüştüm. Oyunu ikinci kez okumuş. Yönetmeyi kabul etmek için oyunu iki buçuk saate indirmemi şart koşuyor. Buna gerekçe olarak hiçbir dramatik neden göstermiyor. Metnin yapısıyla ilgili hiçbir eleştiri getiremiyor. (Metnin yapısıyla ilgili olarak beni ikna ederse oyunun dörtte üçünü kısaltabileceğimi söylemiştim.) Bütün söylediği şu:
"Seyirci üç buçuk saatlik bir oyuna gelmez. Ayrıca bizim Cumartesi-Pazar günleri 15.00 ve 18.00 seanslarımız var, oyuncular için çok yorucu olur."
Bugün bir arkadaşına da üç buçuk saatlik bir oyun yönetmekten söz edince arkadaşı da zaten, "Aman, ha!" demiş.
Evet, işte bu mülahazalarla, dramatik yapısına itiraz edemediği bir oyunu, bir saat kısaltmayı önerebiliyor.
Kan beynime sıçradı ama terbiyemi bozmadım.
Hapishaneleri tanımış bu büyük devrimciye, çok muhafazakar olduğunu söyledim. Bu büyük yönetmeni hayal gücünden yoksun olmakla suçladım. Hiç tınmadı. Ben de tınmadım. Sesimizi hiç yükseltmedik. Bütün bunları söyleyebildiğine göre 'Theope'yi yeterince sevmediği anlaşılıyordu. Bunu belirttim ve bu yüzden oyunumu yönetmesini zaten istemediğimi bildirdim.
"Ben Hamlet'i de iki buçuk saatte koyarım" dedi. Yani "Theope" "Hamlet"ten de mi iyiydi?
"Evet" dedim, "'Theope' 'Hamlet'ten daha iyidir. Çünkü Hamlet Türkçe oynandığında suyunun suyu kalır. 'Theope' ise Türkçe bir oyun." Dilinin güzelliğini herkes gibi o da kabul etmişti. "'Theope'nin 'Hamlet'ten ne kadar daha güzel olacağını hayal edemiyorsunuz" dedim.
2 Şubat 1990 Cuma/ Cihangir
Taksim Sahnesi'nde Can Gürzap, Mehmet Baydur'u benimle tanıştırdı. Sonra da "Yangın Yerinde Orkideler"i ikinci kez seyrettim. Kötü bir oyun ama sıkıcı değil. Bu da onu bugünlerde bayağı ender rastlanır bir oyun haline getiriyor. Tabii, bence... Yoksa olay haline filan geldiği yok. Seyirci sıkılabiliyor da. Olay haline gelen "Cumhuriyet Kızı". Ama o daha da kötü bir oyun. Ve ancak "Yalnızlığın Oyuncakları"ndan daha az sıkıcı.
Baydur'un "Theope"yi okuduğunu ve benim için "herif benden bile iyi yazıyor" dediğini duymuştum. Aynını bana da tekrarladı:
"Theope'yi kendi oyunlarımdan bile daha çok seviyorum" dedi.
"Sağol" dedim, "keşke ben de senin için benzer şeyler söyleyebilseydim. Ama oyunların beni kızdırıyor."
Yine de bravo herife.
Can Gürzap'la da işimiz zor olacak gibi görünüyor. Bir takım şartlardan söz ediyor. Biri onu benim hakkımda fena halde doldurmuş, belli. "Her şeyi konuşmaya hazırım" dedim. Böylelikle hiçbir şeyi şimdilik kabul etmemiş oldum. Yarın AKM kafeteryasında konuşacağız.
GÜNCELLEME: Araya özel hayatımla ilgili bazı dramatik olaylar girdiği için Gürzap'la son görüşmemizi kaydedememişim. Hatırladığım kadarıyla AKM kafeteryada değil, yine Esen Çamurdan'ın odasında konuştuk.
Özdemir Nutku iftirasının CD'sinde, iftiranın yapıldığı koordinasyon toplantısına dramaturg olarak katılmış olan Esen Çamurdan, bir ara, Şahin Ergüney'e karşı masalardan birinden seslenerek cevap veriyor ve "Biz İstanbul DT'de 'Theope'yi yapacaktık ama o zamanlar Coşkun Büktel bize çok zorluklar çıkardı, vazgeçtik" diyor. (Yukarıda verdiğim linke tıklayarak CD'yi izleyip Çamurdan'ın kelimesi kelimesine ne dediğini öğrenebilirsiniz.)
Sayın Çamurdan yanlış hatırlıyor. Can Gürzap'la Çamurdan'ın odasında yaptığımız görüşmede, beş on dakika konuşmamızdan sonra, Can Gürzap beni şoke eden bir cümle kurdu ve ben "Öyleyse vazgeçin, Theope'yi yönetmeyin!" diyerek Can Gürzap'ı susturup görüşmeye derhal son verdim. Yani vazgeçen onlar değil, bendim.
Can Gürzap'ın, (beni, bir an duraksamadan görüşmeyi derhal sona erdirmeye mecbur eden) sözü şundan ibaretti:
"Yalnız yazarı provaya almam!"
Yazarlık kurumunun onurunu savunduğum, kişilikli davrandığım için, 15 yıl sonraki bir koordinasyon toplantısının kapalı kapıları ardında, önce Esen Çamurdan tarafından, "zorluk çıkaran" bir yazar olarak tanıtılıyor ve Özdemir Nutku tarafından ise, eserinin çalıntı olduğu iftirasına maruz bırakılıyorum. (Bakınız: Özdemir Nutku iftirasının CD'si)
Pişman değilim.
"Zorluk çıkarmayan" yazarların (örneğin, "Çığ"la Rusya'yı sarsan Tuncer Cücenoğlu'nun ya da OYÇED üyelerinin) hayrını görsünler! Her tiyatro, kendine layık olan yazarları destekler.
Not: Bugüne dek bana "Theope"deki tekrarları, ne Can Gürzap, ne Esen Çamurdan, ne de başka herhangi bir babayiğit gösterebilmiştir.