Boran Doğan
2 Haziran 2008
Katıldığım konferansın birinde, ülkemizin üniversitelerinin birinin Sahne Sanatları bölüm başkanının ağzından duyduğum; ancak inatla kulaklarıma inanmak istemediğim şu cümle, akılları karıştırır mı bilmem: “Dizi piyasasının yüzde sekseni bizim elimizde”… Görünüşte masum olan bu söylem üzerinde biraz durmak gerekir.
Sahne Sanatları Bölümleri bilindiği üzere, başta tiyatro sanatının eğitimini vermektedir. Altını inatla çiziyorum, tiyatro sanatı eğitimi vermektedir. Bu malum piyasayı izleyenler ve takip edenler şunu bilir ki, o diziler sanat niteliği taşımamaktadır. O “sayın” hocamızın dilinden düşmeyen “dramatik olan, karşıtlıklar ve çelişkiler taşıyarak, çatışma özelliği göstermek zorundadır.” Peki, izlediğimiz dizilerle çatışma sanatının ne alakası var; ben hala çözebilmiş değilim. Basit aşk hikayeciklerinin sulandırılarak insanların önüne konması, iyi mafya babalarının devlet içerisindeki yanlışlıkları düzeltmeye çalışması, bol vurdulu kırdılı sahnelerin gösterilmesi, milliyetçilik aşkıyla yanıp tutuşan bir vadinin “yiğit evlatları”, Asyalı insanların önüne konulan Avrupa yakalı insanların yaşam tarzları… E, hani “dramatik olanın toplumsal ve düşünsel boyutu” nerede? Ya bizim okulda bize öğretilenlerde sorun var ya da dizi piyasasını elinde tutan üniversitelerde bir sorun var.
Tiyatro, fazla para kazandırmayabilir. Çoğu kez seyirci de bulamaz; ama tiyatro iki bin beş yüz yıllık köklü geçmişiyle, her zaman iktidarların ele geçirmeğe çalıştığı bir sanat olma gerçeğini değiştirmez. Tiyatro güçlü bir sanattır, altını çiziyorum sanattır. Kapitalist ekonomik sistem onu ele geçiremediği için, karşısına boyalı balonlarını çıkarmağa başladı. Biz biliyoruz ki, o balonların içi boş. Dizi piyasasını ellerinde bulundurmakla öğünen sahne sanatları bölüm başkanının evinde oturup çekirdek çitleyerek dizi izlemediğini biliyoruz. İyi de kendisinin izlemediği bir şeyi (burada "şey" kullanmamın amacı isim bulamadığımdandır.) nasıl olur da, alkışçılığını yapar? Açıkçası bunu anlamış değilim. Ancak şunu söylerse anlayabilirim; tiyatro masraflı bir sanattır, bizim çocuklar dizi piyasasından kazandıkları paralarla tiyatro sanatını icra ediyorlar. Ancak bunu duyamadım. Zaten bu bölümün oyunculuk, dramatik yazarlık ve sahne tasarımını bitiren öğrencilerin büyük bir kısmı, dizi piyasasına girmek için okumaktadırlar. Acaba onları oraya iten sebepler ne ola ki? Onlardan Mimus oyuncuları kadar idealist olmalarını beklemiyorum. Ya da bir Aziz NESİN olmalarını beklemiyorum. Piyasaya iş yapmalarına karşı falan da değilim. Piyasaya iş yapsınlar -yapıyorlar da- ancak geldikleri yeri ve Tiyatro Tarihi ve Kuramları dersinde öğrendiklerini vize, final haftasından sonra unutmasınlar.
Ülkemizde ardı ardına kapatılan tiyatro salonlarına seyirci kalmakla yetinen “aydın” kişilikler, kendi kabuklarına çekilerek üç maymunu oynamaktadır. Memet Baydur’luk bir konu; keşke yaşasaydı da bu durumdan vazife bile çıkaramayan aydın sınıfına LİMON sıkıp, KAMYON ile çarpıp sonra da CUMHURİYET KIZI ile gerçek yüzlerini herkese gösterseydi. Sahnelerimize bile sahip çıkmayacağız; ardından da bu lafı söyleyerek popüler kültürle öğüneceğiz. Entelektüel ortamlarınızda, Popüler Kültürü hiçbir şey sunmayan, sabun köpüğü, hızlı tüketilen olarak adlandıracaksınız; sonra da onunla öğüneceksiniz. Pardon hocam, söz almadan konuşuyorum ama öyle yağma yok! Hocam pardon ama “ilginçlik ve inandırıcılık ilkesini” zedeliyorsunuz! Karakter olduğunuza ne şüphe, değişip dönüşeceksiniz elbette; ancak bu kadar değişim dönüşüme biz yanardöner diyoruz.
Çok mu idealist bir duruştur bilmiyorum, ancak şu geçeği biliyorum; tiyatro içi boşaltılamadığı için, her dönem iktidarların saldırısına uğramıştır. Ortaçağda gericiler tarafından uğradığı saldırıdan bile galip ayrılan tiyatro sanatı, bu saldırılardan da burnu kanamadan galip gelecektir. Çünkü şunu biliyorum ki, günümüz gericileri ortaçağ gericileri kadar bile gerici olamadılar! Biz inatla insanlara “gelin size bir şey anlatacağız” diyerek onları salonlarımıza davet edeceğiz. Onları, onlara, onlarla anlatacağız…
Şimdi arkadaşlarımız şunu diyebilir; “hep eleştiriyorsun, biraz da iş yap!” Haklı bir eleştiridir bu; şunu bilmek gerekir ki, ben zaten şu anda işimi yapıyorum. Yaşadığımız topluma eleştirel bakmak gereklidir. Sadece eleştiri yapmak çözüm getirir mi? Mutlaka getirmez, getirmeyecektir de. Tiyatro sanatı için diğer elimi de taşın altına koymağa her zaman hazırım. Peki ya siz? Siz de bir elinizi taşın altına koyar mısınız? Buna biraz erken karar verin, çünkü yakında yıkılan tiyatro salonlarının molozları altında hepimiz kalacağız. Tiyatro deniz gibidir; kendinden olmayanı, engin sahillerine her zaman atmıştır…
“Sayın” hocama şunu sormak isterim, PEKİ TİYATRONUN YÜZDE KAÇI ELİNİZDE?
Boran Doğan
S.D.Ü.
Güzel Sanatlar Fakültesi
Sahne Sanatları Bölümü
Dramatik Yazarlık Anasanat Dalı
Yazarın Tüm Yazıları
(Kaynak: Tiyatro Dünyası)