Not: Dizi oyunculuğunun yanı sıra, "HAVADAN SUDAN" oyununu da yönetmiş olan Ali Çoban, 11 Mayıs 2007'de (yaklaşık bir yıl önce) yayımladığımız bir yazımıza yanıt yolladı! Olduğu gibi yayımlıyoruz:
Ali Çoban
4 Mart 2008
ZAVALLI KAPİTALİST EĞİLİMLİ MİNİ BURJUVA BİR TİYATROCUDAN SERZENİŞ
Kesinlikle her amatör tiyatro devrimci değildir. Bilgi sahibi olmadan yargıya varmak ne kadar devrimci bir tavırdır? Affınıza sığınarak internette yazdığınız yazıyı yeni okudum. Maalesef internet alemlerinde geçirecek pek vaktim yok. Tiyatro sanatının nelerden besleneceği konusunda verdiğiniz bilgiye teşekkürler.
Babamdan kalan dev miras burjuva eğilimli lümpen hayatımın nazik akışını kolaylaştırıyor. O yüzden televizyondan kazandığım dev paralarla tiyatro yaparak safahat sürüyorum! Afedersiniz! (Önemli parayı açıklarsanız bende ne kazandığımı bilirim)
Birgün fırsatınız olursa babadan kalma konağımda sizi ağırlamak isterim. Gerçi deniz manzarası kapandı. Tadilat (pardon) restorasyon yapınca konağa dört bir yandan sızan su denizinin oluşması engellendi. Yani manzaramız biraz kötü... Yinede uşaklarım şoförüm, bahçıvanım emrinizde…
Affınıza sığınarak 1980 den beri tiyatro yapıyorum. Kartal Sanat İşliği Tiyatrosu (İşçi Tiyatrosu diye anılırdı, lütfen araştırın) 1980 in karanlık dönemlerinde saklanmak yerine meydanlardaydı. Kurucu oyuncularından biriydim. Aynı dönemlerde Kartal ve civarında sayısı onlarla ifade edilen bir çok tiyatro topluluğunda aktif olarak çalıştım. (Sizce burjuva bir zavallının sosyal mastürbasyonumu bu?) Eskişehir de Anadolu da kurulan ilk akademik özel tiyatronun beyin takımı arasındaydım. Eskişehir Tiyatora Kumpanyası (lütfen araştırın). Şuan içinde bulunduğum İstanbul Tiyatora Kumpanyası (1998 de kuruldu, lütfen araştırın) çalışan okuyan 50 ye yakın insan barındırıyor. Sadece geçen yıl 10 çocuğumuz üniversite kazandı. Ah! keşke okumaktan başka şansları olmayan bu çocuklar sokaklarda kalıp tehdit unsuru olsalardı! Ben ne uslanmaz burjuva eğilimli mini bir lümpenim ki alın terimle kazandığım parayla tiyatro salonları kurarak, genç insanlara yaşam alanı sağlamaya çalışıyorum! Gece alemleri, alkol ve diğer tüm rezillikler varken… Söz ettiğiniz devrimci duruşu ben zavallıya anlatırsanız, yer gösterirseniz bende uygun bir yerde dururum. Tv kanallarının tüm pespayeliklerinin sorumlusu olarak bendeniz zatıalinizden af diliyorum…
Yetişmelerine katkıda bulunduğum bir çok insan ( inanın ki sayısını hatırlayamıyorum) hayatını insani değerler doğrultusunda onurluca kazanıyor. Sayın Zafer DİPER e sonsuz saygım var. Sayın Zafer DİPER’in ve Tavır Dergisinin adlarının böyle bir durumda kullanılması yakışık almadı. Ancak lümpen bir şımarıklıkla hayatım boyunca yaptığım işlerden bazı örnekler vereyim: Garsonluk, bulaşıkçılık, aşçılık, tornacılık, su tesisatcılığı, lunaparkcılık, ayakkabı boyacılığı vb… Eh baba mirası erken bitiyor! Alt tarafı işçi emeklisi bir komprador burjuva... Bıraktığı para evler hanlar bitmez sandım! Ne yanılgı!
Brecht’den söz etmişsiniz; onunda dediği gibi öncelikli işi eğlendirmek olan bir sanatla uğraşmanın maharetiyle sizi güldürmüşüz, ne mutlu!
Kendi emeklerimizle (pardon!) oluşturabildiğimiz 55 kişilik dev salonumuza onur verirseniz, engin bilgilerinizden faydalanma şansı elde ederiz. “sanat, her insanal edimde olduğu gibi; sınıfsal duruşun imgesel ve güzelduyusal yansımasıdır.” Dile getirdiğiniz vecizeyi anlamamıza yardımcı olursanız mutlu oluruz. O minik alanda aylardır halka açık ücretsiz onlarca etkinlik yapıldı( http://www.tiyatora.net/, lütfen araştırınız). Olanağı olmayan varoş diye anılan Kartallılar’a... Burada büyüdüm çoooooookkk paralar kazanmama(!) rağmen hastalıklı bir tutku ile büyüdüğüm ve yaşadığım yere faydalı olamaya çalışıyorum. Naçizane…
Okuyan herkes den af dileyerek sonlandırıyorum; Şahsi, saldırgan ve cahilce yapılmış bir eleştiri olduğu için yanıt vermek zorunda kaldım. Bundan sonra asla böyle bir şey olmayacaktır. Yaptığımız işin ismimle anılması talihsizliktir. Tiyatro patronu değilim. Yani ortada Çoban Tiyatrosu diye bir topluluk yok. Oldukça geniş katılımlı üretime dayalı bir sosyal yaşam alanı vardır.
Bin bir zahmetle yaşatılmaya çalışılan bu alanda ne rezillikler(!) yapıyormuşuz lütfen gelin, yerimizde kendi gözlerinizle görün.
Yazıyı yazanın adına rastlayamadığım için anamıyorum.
Saygıyla.
http://www.tiyatora.net/
***
Not: Dizi oyuncusu Ali Çoban'ın yanıt verdiği yazımızı, yeniden yayımlıyoruz:
11 Mayıs 2007
(Yaklaşık 1 yıl önce)
tavır'a sızan kapitalist tiyatro anlayışı
Öncelikle şunu belirtmeliyiz: Her amatör tiyatro, devrimci değildir...
Bir amatör tiyatronun; devrimci olabilmesi için, her şeyden önce, bu anlamda savaşım vermesi ve devrimci önderlerin görüşlerinden beslenmesi gerekir...
Bir amatör tiyatro; Marks, Lenin... gibi siyasal önderleri yada Brecht, Nazım... gibi sanatsal önderleri dağarcığına katmıyorsa, o grubun devrimci olduğu söz konusu olamaz...
tavır dergisinin Nisan/2007 tarihli 60. sayısında, muhabir soruyor:
- Size özel bir soru sorabilir miyim? Dizilerde rol alıyorsunuz belki de hayatınızı daha rahat sürdürebilecekken, “Bana ne kardeşim, niye ben uğraşayım.” demiyorsunuz, bir sürü derdi sıkıntısı olan tiyatro için çalışıyorsunuz, neden?
İstanbul Tiyatora Kumpanya'nın sorumlusu Ali Çoban yanıtlıyor:
- Evet aslında ben televizyondan kazandığım paraları böyle yerlere harcıyorum. Televizyonda çalışmayı çok isteyerek seçmedim, zorunlu olarak ekonomik getirisi olduğu için yapıyorum. Yapmaya da devam edeceğim. Çünkü bu tür alanlar yaşayacak bu şekilde. Birkaç nedeni var televizyonda çalışmamın. Birincisi kendi hayatımı sürdürmek zorundayım. Çünkü hiçbir ödenekli toplulukta çalışmayı istemedim, Devlet Tiyatrosu, Şehir Tiyatrosu, akademisyen olduğum halde istemedim.
(Bakınız: tavır)
Şimdi de Ali Çoban'ın görev aldığı Yaralı Yürek dizisinin tanıtım yazısı:
"Babasının ölümünden sonra Tahir Ağa’nın konağında hizmetçi olarak çalışmaya başlayan Beyaz, ağa tarafından tecavüze uğrar. Tecavüzden haberi olmayan ağanın oğlu Celal, babasının tüm itirazlarına rağmen Beyaz’la evlenir. Beyaz gerdek gecesinde bakire çıkmaz ve töre kanunları devreye girer. Beyaz öldürülmek üzere Fırat Nehri’ne atılır ama boğulmaktan kurtulur. Ancak Beyaz’ın kötü kaderi kocası tarafından geneleve satılmasıyla devam eder."
(Bakınız: Yaralı Yürek)
Ali Çoban ve grubunun yaptığı iş, aşağı yukarı belli... Halkı zehirleyen dizilerde suret olmak ve buradan kazandıkları önemli paraların bir kısmını da, bireysel tatmin duygusunu geliştirdikleri tiyatroda harcamak...
Bu kanıya nereden varıyoruz?
Şuradan: Ali Çoban - (tavır'dan) "Ya anlatmak zor, bu bir hastalık bu bir tutku…"
Sanat, hiçbir zaman anlatılması zor olan birşey değildir. Sanat, hiçbir zaman hastalık değildir. Hele bulaşıcı hastalık hiç değildir. Tutku yanı vardır, ama salt tutku değildir...
Sanat, her insanal edimde olduğu gibi; sınıfsal duruşun imgesel ve güzelduyusal yansımasıdır...
Siz, bir yandan halkı uyutan dizilerin nesnesi olacaksınız, diğer yandan da, halkı dönüştüren özne olacaksınız... Böyle bir denklem, henüz ne icat edildi, ne de keşfedildi... Herşeye karşı olduğu gibi, devrimcilerin ölçütü olan diyalektik yasaya da aykırı bir durum bu...
Şunu anlayabiliriz; örnekse bir zamanlar Bizim Tiyatro patronu Zafer Diper'in yaptığı gibi kasaplık işiyle uğraşır, kamuoyunu ilgilendirmeyen bir alandan para kazanır, kazandıklarınızla (Zafer Diper'in hiçbir zaman yapmadığı gibi) devrimci sanatın ivmelenmesi için savaşım verirsiniz...
Halkımızın güzel sözlerinden biri de şudur: "Hak için kurban, küp için kavurma." Dinsel ve vicdani sorumluluğu için kurban kesenlerin, kendileri için kavurma yapıp, kurbanın "toplumsal" sorumluluğunu ıskalamak gibi bir durum ortaya çıkıyor:
Parayı kapitalizmi güzelleyen dizilerden kazanıp, tiyatroyu da, sözde toplumsal işlev için birkaç bin kişiye yönlendirmek...
Milyonlarca insan, televizyondan zehirlenecek ve binlerce insan da tiyatrodan aydınlanacak!
Gülünecek bir durumla karşı karşıyayız...
(Kaynak: Oyun, "tavır'a sızan kapitalist tiyatro anlayışı")
Not: Yanıta yanıt verilecek!...