Coşkun Büktel
23 Mart 2008
Hangi deli attı bu taşı kuyuya?
Bulunmaz ve Büktel'e karşı facebook'ta açılmış iftira kampanyasından imzasını çekenlerin, "haberim bile yok" diyenlerin listesini, Hilmi Bulunmaz, tiyatroyun başlıklı sitesinde yayınlamıştı (Bakınız: Bulunmaz, "Bir İftiranın Bataklık Anatomisi").
İmzasını çekenlerin Hilmi'ye anlattıkları; iftira kampanyasını düzenleyen (Burak Caney takma adının ardına saklanmış) korkak sapıkların kullandığı sahtekar yöntemler hakkında oldukça açıklayıcı bilgiler veriyordu. Ne var ki, imzalarının korkak sapıklar tarafından kendi iradeleri dışında kullanıldığını fark edenlerin çoğu, imzalarını çekmekle birlikte, korkak sapıklara hak ettikleri tepkiyi göstermeye çekiniyor; ya sessiz kalmayı ya da belirsiz (muğlak) açıklamalar yapmayı tercih ediyorlardı. Levent Çağlayan ya da Can Doğan gibi ciddiyetsiz bazı karikatür insanlar ise, bildiriden imzalarını çektiği ve listede şu an bile imzaları bulunmadığı halde, sapıkların dolduruşuna gelerek, Büktel ve Bulunmaz aleyhinde ipe sapa gelmez laflar etmekten, sapıkların iftirasına su taşımaktan vazgeçmiyorlardı. Ulvi Alacakaptan dahil yirmi kişinin bulunduğu bir ortamda aleyhimize imza verdiğinden "haberi bile olmadığını" söylemiş olan Tuncay Özinel gibi "insanlar" ise, Bulunmaz'a duyduğu (belki haklı olabilecek) kişisel öfke nedeniyle, imzasının sapıklar tarafından, Bulunmaz ve Büktel'e yönelik bir iftiraya destek amacıyla kullanılmasına itiraz etmemeye (imzasını çekmemeye) karar verebiliyordu. Mehmet Tekkanat gibi "insanlar" ise, Hilmi'ye, "Bu anlamda bütün bu tartışmalardan uzağım ve kesin emin olmadığım bir konuda, her ne olursa olsun imza vermem doğru olmaz." diye mail mesajı göndermiş olmalarına rağmen, imzalarını iftira metninden çekmiyorlardı. (Bakınız: Bulunmaz, "Bir İftiranın Bataklık Anatomisi").
Derken, kendini "tiyatro-terapi eğitmeni" olarak tanımlayan Tamer Dursun adlı bir aydından; ismini "kullanan" korkak sapıklara karşı, ilk kez olarak, neredeyse sapıkların hak ettikleri kadar "net" bir cevap geldi. Sapıklardan çekinmeksizin isminin onuruna sahip çıkabilmiş ender kişilerden biri olan Tamer Dursun, yazısını Bulunmaz'ın tek "o"lu tiyatroyun.com başlıklı sitesinde yayınlanmış... Dursun'un yazısının burada yalnızca son bölümünü aktarıyor ve yazının orijinal sayfasına link veriyoruz:
(...) geçenlerde delinin biri kuyuya taş atmış ve bazıları bu atılan taşı çıkarma görevi edinmiş kendine. Nasıl mı? Şöyle;
E-postalarımı kontrol ederken “yok mu bu adamlara dur diyecek 500 kişi” benzeri bir mesaj dikkatimi çekti ve girip neler yazdığına bakayım dedim. Baktım, yazıyı okudum, bir liste gördüm (Liste H.Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel’le ilgili bir listeydi), söz konusu siteden çıktım ve işlerime devam ettim. Daha sonra tesadüfen bu Hüseyin Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel’e karşı imzaya açılan listede adımın olduğunu öğrendim. Nasıl olmuşsa olmuş, yazıyı okumak için tıkladığım mavi yazıyla birlikte adım direkt listeye geçmiş!
Elbette kızdım. Oldu bittiye getirip, insanları bence gereksiz ve yersiz bir “vurun kahpeye” cinnetine taşıyanlar aslında kendi bireysel kavgalarına beni de alet etmişler. “Koşun ula!..aşağı mahallede Osman abiyi dövüyorlar…” deyip mahalle kahvesinden yardım çağıran bir genç gibi ortalığa düşüp yaygara yapıyorlar. Yapsınlar! Sözüm yok ama bu tip davranışlarla halkın gözünde de değer kaybediyorlar. Sağolsunlar, daha meselenin özünü bilmeden gaza gelenler de, “o taraf haklı, yok bu taraf haklı” diye son darbeyi vurup, tüyü itinayla dikiveriyorlar. Diksinler! Onlara da sözüm yok.
Sözüm ortaya, herkes payına düşeni alsın, konu en azından benim açımdan kapansın. Mutlaka taraf olmak zorunda değilim ve kimse beni buna zorlayamaz bu yüzden hemen adım bu listeden çıkarılmalı. Coşkun Büktel kim,bilmem ama Hüseyin Hilmi Bulunmaz’la tanışıklığım eskiye dayanır. Sevabıyla, günahıyla bir insandır ve şimdiye kadar herhangi bir ahlaksızlığını, kepazeliğini görmedim. Bir sorunum olsa da, çıkar karşısına birebir halleder, bu tür ne idüğü belirsiz işlere girmem. Çevremdeki insanlara istediğim değeri ben veririm, hayatım boyunca birilerinin askeri olmadım ve o birilerinin keyiflerine göre değerlerimi yeni baştan gözden geçirmedim. Bu yüzden beni bu sanal ve banal kavganın içine çekmeyin. İnanın daha önemli işlerim var!..
Halk açlık, zulüm, cehalet, cinnet, yozlaşma ve ırkçılık çarkları arasında ezilirken sanatla uğraşan ve kendilerine aydın sıfatı verenler, Internet'i daha faydalı işler için kullanacağına, sanal “kan davası” yaratarak bir kere daha yanlışın duvarına çarpmışlardır. Geçmiş ola!
Tamer Dursun
Aile ve eğitim danışmanı
Tiyatro-terapi eğitmeni
Dursun, bildiriye imza atmadığı için, meseleyi araştırmak, konunun aslını anlamaya çalışmak ya da Coşkun Büktel'in kim olduğunu bilmek zorunda değildir. Ama imza atanlar olayın aslını bilmek, korkak sapıkların tek yanlı ve dezenformatif bilgilendirmesiyle yetinmemek zorundaydılar. Facepayeler listesine iradesi dışında değil de, "bile bile" imza atmış olanlar, kendilerine şu soruları sorabilecek kadar bir zekâ emaresi gösterebilmek zorundaydılar:
Bu kampanyayı başlatan şahıslar bizden imza bekledikleri halde kendi imzalarını açıklamaktan niçin korkuyorlar?
Bu yüzsüz korkaklar, karşı tarafın küfürbaz olduğunu iddia ederken, karşı tarafın nelere ve niçin küfrettiğini neden açıklamıyor; karşı tarafın cevaplarını okurlarına niçin duyurmuyor, bu cevaplara niçin link vermiyorlar?
Kuyruk acılı birkaç tanesi dışında, adı sanı belli binlerce tiyatrocu (Büktel'den nefret edenler bile) bu kampanyaya niçin imza vermiyorlar?
Sanırız, orta zekâlı bir insan bile, sapıkların kullandığı yöntemlerdeki tuhaflığı (namertliği) sezebilir ve yukarıda sorduğumuz sorulara yenilerini ekleyebilirdi. Demek ki, kendi iradeleriyle facepaye olmaya razı olanlarda bir zekâ probleminden çok, bir ahlak problemi var.
Dursun'un yazısı, korkak sapıkların sahtekar yöntemlerle, insanları nasıl gafil avlayıp onların imzalarını onların iradesi dışında, kendi amaçlarına nasıl "alet ettiklerini" bir kez daha aydınlatıyor. Tenezzül ettikleri yöntemlerle, Burak Caney takma adlı korkak sapıklar bir milyon imza bile toplayabilirler ama, bir milyon imzayla bile iki kere kere ikiyi beş ettiremez; iki kere iki dört gibi kanıtladığımız somut gerçekleri değiştiremezler. (Bakınız: "Özdemir Nutku skandalı" ve "Exorcism").
Dursun'un, "Hangi deli attı bu taşı kuyuya?" başlıklı yazısının tamamını okumak için, lütfen, aşağıdaki başlığı tıklayınız:
Bütün Burak Caney'lere sert bir tokat!