Herkesin, kendi faşizmini içinde taşıdığı tiyatro dünyasında: Mustafa Demirkanlı, yalan söyleyerek faşizme hizmet ediyor. A. Ertuğrul Timur, sansür uygulayarak faşizme hizmet ediyor. Yaşam Kaya, iftira atarak faşizme hizmet ediyor. Hamit Demir, Burak Caney'i sahiplenerek faşizme hizmet ediyor. Coşkun Büktel ise, yalnızca hakikate hizmet etmek için, faşizme karşı çıkıyor. HB
Coşkun Büktel
10 Aralık 2007
Sansürün her derecesini (öldürme, hapis, örtbas etme, yalan, tahrif, dezenformasyon, çifte standart, görmezden gelme) şiddetle lanetliyoruz
Gazeteci Mehmet Bakır, (yazdıkları beğenilmediği için) hapiste
Bu ülkede, hakikati hakim kılmak için, değil yalnızca halkı, ilerici demokrat aydın ve sanatçıları bile, tiyatrocuları bile (hatta hukukçuları bile) hâlâ aydınlatmamız gerekiyor. Sansürlü ve sansürcü kafalar, ilerici demokratlar arasında bile hâlâ büyük bir çoğunluk oluşturuyor. Herkes kendi faşizmini (kendi yaptığı sansürü) kutsuyor, yalnızca karşı tarafın sansürünü lanetliyor. Beğenmediği görüşleri okurlara "teşhir ederek" eleştirmeye hiç kimse yanaşmıyor. Herkes, beğenmediği görüşleri okurlardan saklayarak (o görüşleri sansür ederek) yalnızca lanetlemekle yetiniyor. Hele bizzat kendisine (şahsına) karşı olan görüşleri okurların dikkatine sunabilecek kadar, onları tahrif etmeden aktarabilecek kadar, o görüşlere link verebilecek kadar (ama kurnazlık edip sitenin genel adresine değil, bizzat söz konusu görüşlerin yer aldığı sayfanın adresine link verebilecek kadar) kendine güvenli, demokrat insanlar, ne yazık ki, "ilerici demokratlar" arasından bile çıkmıyor. Hiç kimse tartıştığı insanı demokrasiye layık bulmuyor, herkes tartıştığı insanı "sansüre" layık buluyor. Bu, elbette, sansüre layık bulunanları değil, sansüre layık bulanları aşağılayan bir durum. Onların, (eğer karşı çıkıyorlarsa) karşı çıktıkları faşistlerden aslında farklı bir kafa yapısına sahip olmadıklarını (Halk deyimiyle, "aynı bokun soyu" olduklarını) faşistlerle aynı kültürden geldiklerini, kafalarının aynı biçimde çalıştığını kanıtlayan bir durum. Çünkü yalnızca "kendine Müslüman" olmakla Müslüman olunamadığı gibi, yalnızca "kendine demokrat" olmakla da, demokrat olunamıyor. Esas olan, can düşmanın dahi olsa, karşındakine demokrat olabilmektir. Karşındakine demokrat olmak, ona ikiyüzlü bir nezaketle "sayın" diye hitap etmek demek değildir; karşındakinin eylem ve görüşlerini nefretle aşağılayıp lanetlesen bile, onun beğenmediğin görüşlerini sansür etmemek, okurlardan saklamamak, okurların doğru yargıya varabilmesi için, karşı tarafın görüşlerini de, tahrif etmeden okurlara aktarmak ve kaynak göstermek, (tam adrese) link vermek demektir. Bunun aksine davrandığında, karşı tarafın demokrasiye layık olmadığını değil, yalnızca kendinin demokrat olmadığını, demokratik olgunluğa ulaşmadığını kanıtlamış olursun.
Türk tiyatrosunun sanatsal ruhunu kaybettiğini kanıtlayan en çarpıcı olguları ("Özdemir Nutku ve OYÇED skandalı", "Çığ skandalı", "Omurgasızlar skandalı", "Ölüleri Gömün skandalı", vb) görmezden gelmeyi tercih etmiş olan, tiyatroevi.com, neyse ki, gazeteci Mehmet Bakır'a (hapis yöntemiyle) uygulanan sansürü görmezden gelmemiş. Bu sayede bizim de görmemizi, ve görenlerin artmasına katkıda bulunmamızı sağlamış.
Bernard Shaw, öldürmenin bile bir sansür ("sansürün ekstrem biçimi") olduğunu savunmakta haklı ise; düşünceye uygulanan hapis cezasının da bir sansür, sansürün "daha az ekstrem" bir biçimi olduğunu rahatça söyleyebiliriz.
tiyatroevi.com, keşke Mehmet Bakır'ın mahkum olmasına neden olan yazısını ve yazıyı mahkum edenlerin gerekçelerini de yayınlasaydı. O zaman Mehmet Bakır'ın fikir suçlusu olduğunu daha kesin biçimde görmüş olurduk. Hilmi Bulunmaz ve ben, tiyatro dışı alanlardaki sansür uygulamalarına yetişmekte ve demokratik yöntemlerle müdahalede yetersiz kalıyoruz. Koskoca Türk tiyatrosuna yalnızca 2 demokrat yetmiyor. (Kaldı ki, Bulunmaz'ın demokratlığı da tamamen katıksız değil; kendini demokrat olmaktan önce sosyalist olarak tanımlamayı tercih ediyor. Ama yine de hakikatle yüzleşmekten kaçındığına bir kez bile tanık olmadığım için, Bulunmaz'la tam demokrasi ortak paydasında buluşabiliyor ve hakikati hakim kılma -aydınlanma- mücadelesinde sıkı bir işbirliğini sürdürebiliyoruz.)
Aşağıda, tiyatroevi.com'da gördüğümüz acı habere link verirken, (hiç tanımadığımız) Mehmet Bakır'a şans ve metanet diliyor; İsmail Beşikçi'nin hapislerde çürümesi nedeniyle, dışarda olmaktan yıllardır zaten adeta utanarak yaşarken, artık daha da fazla rahatsız olacağımızı belirtiyor ve hangi taraftan gelirse gelsin (ulusalcılar veya ikinci cumhuriyetçiler -iki tarafın da yalnızca "kendine demokrat" olduğunun pek çok örneği var-) sansürün her derecesini (öldürme, hapis, örtbas etme, yalan, tahrif, dezenformasyon, çifte standart, görmezden gelme) şiddetle lanetliyoruz:
Mehmet BAKIR yarın hapiste!