Bu yazı, Kaan Erkam'ın onayıyla yayımlanmıştır!...
Kaan Erkam
Afife uzun yıllardır bizim ve bir çok tiyatronun eviydi. Tobav’ın Ortaköye ve İstanbul’a hediyesiydi.Neler yaşadık o kulislerde. Ne alkışlar aldık.İlk oynadığım gün o sahnede aşık oldum o sahneye. Çok sahneler görmüş olan gözlerim nedense bu sıcacık yere ısınmıştı.
Hem Afifeydi adı.
Kim bilir kaç kişi aşıktı ona ama en çok ben sevdim Afife Jale’yi.
Bu gün her zamanki gibi sahile inerken,binanın emektarı İsmail baba’nın bir çayını içmek,ona bir laz fıkrası anlatıp kızdırmak ve kuliste kalan makyaj malzemelerimizi almak üzere Afife’ye uğradım. Afife her zamanki gibi gülümseyerek karşıladı beni. E az mı zaman geçirmiştik. 24 saat sahnede kaldığımız yıldan bu yana hemen hemen her hafta sahnesinde selam vermemiş miydik.
İsmail baba daha gelmemişti. Ama her an gelebilirdi. Biraz bekleyeyim derken bir kalabalık girdi fuayeye. Zabıtalar,sevimsiz suratlı ve belli ki tatsızlık çıkarmaya gelmiş ucuz bürokrat tipli adamlar salonun kapısını zorluyorlar.
Önce belediyenin bir aktivitesi var sanıp-İsmail ağabey birazdan gelecek-dedim. Ama komiktir bana bakmadılar bile. Zabıtanın biri önüme geçti diğerleri de şaşkın bakışlarım içinde kapıyı kırdı. Yahu ulan ne oluyor derken-Sevimsiz bürokrat kardeş yüksek sesle konuşmaya başladı. Bir daha tobav buraya girmeyecek-tiyatrolardan kimse içeri alınmayacak.Arkadaşlar ne oluyor derken,biri şöyle dedi.
Buraya el koyuyoruz.
Hangi eli?
Nereye ve neden koyuyorsunuz?
Baktım olacak gibi değil Murat KARASU’yu aradım.
-Başkan imdat tiyatroyu bastılar çabuk gel. İsmail babayı da aradım tabii. Onlar koşarken bulundukları yerden,yukarı taraftan gelen sesleri duydum. Koşarak ışık odasına çıktığımda,kapıyı kırılmış,ofisin kapısının da kırılmakta olduğunu gördüm. Yahu ne oluyor derken sanırım biraz sert davrandım ki durakladılar. Devleti temsil ediyoruz diyen ve devletin kendisini görse-kim lan bu lavuk-diyeceği sevimsiz demokratlardan biri,bende şu cevabı aldı,Devleti temsilen devletin kapısını mı kırıyorsun?
Kapının önüne dikildiğimde bir ey yapmadan zabıta çağırmaya gitti.
Durup dururken gecekondu mahallesinde, yıkım ekiplerinin karşısına dikilmiş gibiydim. Ki bizler ne tiyatroların önüne geçtik de yıkımlarını durduramadık.
Neler oluyor diye uluyan ve sözde CHP’li belediyeyi temsil eden sevimsiz demokrat geldi. Kardeşim dedim,siz üzüm yemeğe değil bağcıyı dövmeye gelmişiniz. Burada mahkeme kararı var-giremezsiniz.
Cevaptan önce İsmail baba geldi, arkasından Murat bey ve sonra Reşit bey.
Mahkemesine 10 gün kalan sahnenin-mahkeme sonucu gelmeden,tespit yapıp kilit değiştirmeye gelmişlerdi Hazreti Belediye.
Tobav’a tebliğ yapmadan mallarını saymaya. Tobavın ve diğer tiyatroların mallarını zimmetlemeye. Aylardır Tobavla görüşmeyen belediye başkanının adamları ki-başkanın ne umurunda ne de başka yerinde olmadığımız da kesin bu arada.
Polisin çağrılması,kanallara haber verilmesi,kanalların gelmesi,polisin bizden yana olması ama bunu o adamların anlamaması,belediyeyi ya da beltaşı –bilemem-temsilen bina sorumlusu ve saçlarını ayakkabı boyasıyla boyadığı belli olan ucuz demokratın kameraları bir anda görünce,olayın bir yanlış anlama olduğunu anlatmaya çalışması ve üzerine üstlük kapılar kırılmadı açıktı deyivermesi.
E yuh. Yahu ben buradaydım. Kapının önüne babam mı atladı?
Buyurun arbedeye.
Belediye mal benim diyor. Beltaş orta bile yok. Bizimkiler hala kiracıyız demekte,mahkeme sonlanmamış. Polis giremezsiniz diyor kendilerini uniforma giydikleri için polis sanan zabıtacıklara.
O zaman zabıt tutturun biz gireriz diyor ucuz bürokratlar.
O sıra belediyeden zincirini çözmüş bir avukat gelip Tobavın avukatına bağırıyor-çıkacaksınız diye.
Yahu suç üzeri oldunuz kapıyı kırdınız-diyor bizimkiler.
Kanun yargı bizden yana. Orada varız henüz. Ve içeri girip bze ait olanın zimmete geçmesine izin vermeyeceğiz-diyor Murat bey.
Niyet belli. Geldik zabıt tuttuk bu kadar malımız var diyecekler,her şey gidecek.
Faturasını getirirsiniz alırsınız dekorlarınızı diyor bana bir sevimsiz bürokrat.
Yahu kardeşim,ben marangozdan,kostümleri diktirdiğimiz arkadaşımızın annesinden ve sokak sokak gezip eskicilerden topladığım aksesuarlarımı,yıların birikimi kostümlerimi nasıl fatura edeceğim?
Bilemem diyor bir Japon balığı gibi bakarak.
Zaten beş saniye sonra unutacak-japon balığı gibi. Sonra soracak bana üçüncü kez. Siz tobavdan mısınız?
-Hayır kardeşim ben kız tarafıyım. Afifeden’im yani. Buraya emeğim geçti. Yerlerini bile sildim-diyeceğim.
Show tivi olayı görüntülüyor. Ama çok üzgünler.Haber niteliğimiz yok. Geldikleri iyi oldu ama,kameraman kavga ve kan olmadığından-diyemese de,bunu yayınlamazlar ama iyi oldu geldiğimiz diyor. En azında ağız değiştirdiler.
Haklı.
Nasıl haber olalım ki.
Murat bey izin vermedi,dövemedik zabıta-i humayun neferlerini.
Ağlamadık kapı önlerinde.
Ama zafer bizim oldu bir gün için bile olsa.
Üç yıldız ve nedense en sevdiğim polis mertebesine erişen komiser bey olayı çözdü ve dağılındı bu günlük.
Ama bir saat sonra arabamı almaya geldiğimde,yukarı tuvalete çıkayım dedim. Kapıda bize otuziki diş merhaba diyen güvenlik görevlisi şöyle dedi.
-Tiyatrodan kimse yukarı çıkamayacak.
-Neden?
-Emir böyle.
-Emir demiri keser.De hafta sonu oyun var ben ve seyirciler içeri nereden gireceğiz.
-Bilemem.
-Ben de.
Elveda Afife Jale.
Elveda aşkım.
Baban vermiyor seni bana. Ferman buyurmuş zabıtalarına bizi sokmuyor içeri. Hani bir yol bulup gireriz-gireceğiz. Hani kalan kanımızın son damlasına kadar kapındayız da,tadı kaçtı değil mi be Afi,sen de duydun değil mi yıkılacağını,belki yandaki otele katılacağını ve bir daha asla o maviş perdelerini açıp kapayamayacağını…
Ve en kötüsü bir daha ölüp tamamen unutulacağını…
Sevgilin
Kaan ERKAM