Özgür Ozan Yüksekdağ
“Sersemler Evi” en son izlediğim tiyatro oyunlarından. Devlet Tiyatroları Sahnelerinde oynamaya devam ediyor.Oyunun bir maske oyunu olduğunu öğrenince hemen izleyebilmek için biletimi almıştım.Çünkü tiyatronun böyle farklı türlerine rastlamak çok olası bir durum değil ülkemizde.Benim ayrıca ilgimi de çekiyor zaten mask oyunculuğu ve sessiz (pandomim) oyunlar.
Oyunun konusu, çok uzun zamanlar önce batan bir gemide ölen iki arkadaşın, geminin battığı yerin doldurulmuş olmasıyla, orda yükselmiş olan dört katlı bir apartmanda tekrar ayaklanıp hayalet olarak- hatta apartmanda yaşayan insanların gündelik hayatlarına müdahale ederek- dolaşmaları ve o apartmanda yaşayan insanların gündelik, karmaşık,kimliksiz,bezgin,spesifik,tutkulu,monoton ve ifadesiz hayatlarından oluşmakta.
En çok hoşuma giden şey oyunun dekoru ile “kambur hayalet”oldu.Oyunculuklar mask oyunculuğuna uygun ve bir o kadar da dar alanda kaldı diyebilirim.Ama zaten işleri oyunculuk olan ve yıllarını bu işe yatırmış olan oyuncuların da çokça eleştiri götürür bir durumları olması beklenmez.Reji ,metinden kaynaklı olarak da, iyi düşünülmüş ve zaten oyunun yönetmeni oyunun aynı zaman da yazarı olan Toby Wilsher.Bunun belli bir oranda avantajını da hissettiriyordu oyun bize.Farklı bir ilgi odağı da genç bir kadının yaşlı bir teyzeyi,yaşlı bir adamın da genç bir konservatuar öğrencisini oynamasıydı. Oyunculuklar için daha fazla söze gerek olmadığını ve izlenerek değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Dekor olarak sade bir ev dekoru fakat arka tarafta yukarı giden ve aşağı inen bir merdiven dekoruyla ve tabi bazı yerlerde birbirini görmemeyi oyunculukları ile verebilen oyuncularıyla dört katı da tek ev dekoruyla sunan bir ev dekoru var.Bu zor dekor anlayışını yedirebilmek için küçük ayrıntılar da gözden kaçırılmamış tabi.Mesela: birinin pencereden aşağı attığı bir şeyin yukardan tekrar pencere önünden geçmesi gibi...
Ve tabi ki masklar! Harikalardı.Tabi masklara karşı varolan hayranlığımın da etkisini belirtmeliyim.Gayet traji- komik görünümlere sahiplerdi.Keyifli bir izlence için bir engel yoktu anlayacağınız.Müzikler uyumlu fakat mükemmel değildi.
Fakat oyun boyunca en çok dikkatimi çeken,en çok garibime giden,en çok beni üzen şeyin, en büyük eksiğin, bir komedi oyununda olması gereken seyirci kahkahalarının olmamasıydı.Orda gülebilen iki insandan biriydim-zaten diğer gülen de beraber gittiğim bir oyuncu arkadaşımdı-.Ve bunun,bu gülememenin, yegane sebebi de oyunun farklı,alışık olunmayan bir tür olması ve dolayısıyla sözsüz olmasıydı.Tüm dünyada bizim ne kadar tiyatro fakiri ve görmemişi olduğumuzu bir kez daha gördüm.Ayrıca şu lanet olası sözlere ne kadar da ihtiyaç duyuyormuşuz meğer.Sessizliğin ahengini ve çoğu zaman çözücü rahatlığından ne kadar da uzakmışız.Halbuki sözleri kullanmadan da bir şeylerin ne kadar güzel ve etkili anlatılabileceği gerçeği hep yanı başımızda durur öylece.Sizin anlayacağınız bu oyunla bizim vatandaşlar “sersemleştiler”.Ben de güldüm ancak ağlanacak halimize.
Uzun lafın kısası “SERSEMLER EVİ” farklı ve güzel bir tür olarak Devlet Tiyatrolarında sizleri bekliyor.
Kaçırmayın!İyi seyirler!