27 Eylül 2007 Perşembe

Tiyatro ve 'arınma' aciliyeti

Oyun'un notu: Yazıyı okurken, herhangi bir yerden, istenciniz dışında; "Lütfen verilen emeği kopyalamayınız Link vermek için birebir kopyalamanız gerekmez.. Teşekkür ederiz" diye bir uyarı çakırsa, lütfen aldırmayın. Çünkü; biz bu yazı için, hiçbir emek harcamadık. Ayrıca, bu yazının yazarı Hakan Urcu, yazısının geniş okur kitlesi tarafından okunmasını arzu ediyor...


Hakan Urcu


Arkaik dönem insanı, yaşamı çepeçevre saran doğayı somutlaştırarak doğurganlık, üretkenlik ve vazgeçilmez bir ölüm üçlemi içindeki gelişim çizgisinde değerlendirmiştir. Yaşamlarındaki en büyük yaratıcı güç olan doğa içerisindeki bu kesintisiz diyalektik onların ilkel törenlerine yansımıştır. Kuşkusuz bu durumu tiyatronun başlangıç evresi olarak düşündüğümüzde, büyü, dans ve maskeler eşliğinde yapılan törenlerin bireyin yada kitlenin bastırılmışlık duygusuna bir muhalefet olma özelliği taşıdığını görmekteyiz. Tiyatronun değişim süreci içerisinde zamanla duyarlılıkları eğitici bir yapıya kavuşturmasıyla, yaşamımız zevk vermeyen kan ve ölümle etrafı sarılmış bir suç dünyasından kurtulmaya, ölüm isteğinden yaratma isteğine insancıl bir dönüşümü dayatmıştır. Bununla beraber tiyatro, insan kişiliğinin ruhsal yönden sağlıklı bir duruma yöneltmesi açısından da önemli bir yere sahiptir. Aristoteles’in “katharsis” kavramı ki buna “estetik tedavi” de diyebiliriz; Antik dönemde yüzlerce kişiyi içinde barındıran Asklepeion tiyatrosunda hasta yunan vatandaşlarına her gün tedavi yöntemi olarak oyunlar izletmeyi zorunlu kılması bu açıdan günümüzdeki en yaygın hastalığın psikolojik kaynaklı olduğunu düşündüğümüzde kayda değer bir durum teşkil etmektedir. Tiyatroya bu yönden bakacak olursak; Bireyin duygularındaki estetik duyarlılığı arttırdığını, düşünceyi sadece teoride bırakmayıp pratiğe döndürme gücüne itekleyici bir etken olduğunu, yaşamda gözlem ve yorumlama yeteneğini arttırdığını, dayanışma duygusuyla beraber toplumda sorumluluk duygusunu kuvvetlendirdiği gibi insanda savunma durumlarını oluştururken aynı zamanda yeni zaaflar yaratarak daha sık düşünmelerini ve her olumsuzluğa karşı daha duyarlı olmalarını sağladığını söyleyebiliriz.

Peki ya günümüzde tiyatroyu kimler hangi insani amaçla ve ne şekilde temsil etmektedir. Maalesef bugünkü tiyatro anlayışı az önce belirttiğim süreçten kendini soyutlamış, insana dair hiçbir soruna cevap veremez hale gelmiştir. Türk tiyatrosunun yıllardan beri azımsanmayacak ölçüde sahip olduğu olanaklar, her iktidar döneminde başta sanatçı ahlakı açısından dejenere edilmiş, menfaat gruplarının eline geçtiği ölçüde özünden yani insanın karşılaştığı güçlükler karşısında çözüm yolları sunan ve arınma ihtiyacına cevap veren yapısından uzaklaşmak için kullanılmıştır.

Yıllardan beri mevcut iktidarlarla kol kola "vasat insan sanat yapamaz" demeyi kendine düstur bilen ve bu çarpık durumdan bihaber çevreler tarafından saygı gören, gözetilen hoca ünvanlı insanların ürettiği ancak kendi oluşturdukları sistemin devamından öteye geçemeyen politikalarla yaratılan arpalıklardan kendi taraftarları mevzuata uygun şekilde nemalanmakta ve onları feyz alan alt ehil grup ise bu rahatlıktan yüz alarak tiyatroyu salt maddi kazanç kapısı görerek, sanatın eleştirel yüzünü kapı dışarı etmekte beis görmemektedirler.

Makyavelizmi yaşam biçimi haline getirmiş besleme bürokratik sanat oligarşisinden "arınma" noktasında tiyatroyu tüm yürekliliğiyle savunacak Lear' ın dediği üzere "Akıllarının dayanma gücünün öfkelerine yenilmeyecek", sanatı mevcut siyasal ve iktisadi sistemin çöplüğünden çekip alacak, yüreği sağlam, onurlu, karakter sahibi ve alanında yetkin gönüllülere acilen ihtiyaç vardır. İlgililere duyurulur!

Saygılarımla.