27 Eylül 2007 Perşembe

Anayasa, tiyatroya uğramıyor!...

tiyatrom, Anayasa ile ilgili bir kampanya başlattı. İyi de yaptı... Böyle bir kampanya başlatılmasaydı, herşeye karşın, tiyatroculara olan kırıntı halindeki güvenimiz, bu denli sarsılmayacaktı. Yok olmayacaktı...

Hiç bir tepki göstermeyip, faşizmin ayak seslerini ninni kabul eden tiyatrocular, sadece çanak yalamak ve sadaka almanın dışında hiçbir şeye kafa yormuyorlar. Emekçilerin sorunlarını duyumsamayan, ayrımsamayan, faşizmin çanağını yaladıkça, sadakasını aldıkça, salt emekçilerin alınterlerinin karşılığının değil, kendi kemirdikleri kemiğin de yok olacağını düşünemeyen ilgisiz tiyatrocular, her türlü aşağılanmayı hak ediyorlar....

Herşeye karşın, tiyatrom'un ziyaretçi defterine yazılanları aktarıyoruz:


Hayat Damarı Olmayacak

2. Dünya Savaşı'nda ilk onarılan yerler; batı için, kiliseler ve tiyatrolardı. Bizim bir adımımız Avrupa'ya, diğer iki adımımız Arap'a atarken ve söylemleri ne olursa olsun, sanata tükürenlerin seçtiği parti Anayasa'yı hazırlayacaktır elbet! Hükümet programlarına, sanat adına yapılacak hiç birşeyi almayan, ideolojisi dünya bakış çerçevesi ne olursa olsun, yelpazenin neresine dağılırsa dağılsın BİR PARTİ yokken ve siyasi programların içinde yer almayan "sanat ve kültür politikası", Anayasa'da bağlayıcı bir zemin bulabileceğine inanmak, ütopik bir realiteden öteye geçemeyecektir. Kalkınmanın sadece paradan "0" (sıfır) atılması ya da mali jargonun sermaye ile beslenip ona hizmete açılması, ne kadar bir ülke gerçeği ise: sanatın duruşu sanatçının duruşuyla, "işte eserimiz" olabilirliğini yanında Anayasa'nın demokratikliği değil, yurduma bakışını özetliyecektir.

Sonsöz:

Bilim ne kadar gerçekse, kültür ve sanat atar damar ise ve Mustafa Kemal deyişi ile; bu anayasanın atar damarı olamayacak maalesef.. Ama bir gerçek vardır; o da sanatı üretenin, sanatçının pasifize edilemeyeceği ve ne dört duvar arasına ne de dikenli teller ile etrafının çevrelenerek üretimine Devlet ambargosu koymak..

Ankara Şehir Tiyatrosu
(Adına)
Genel Sanat Yönetmeni
Aydan BOL
28.09.2007 02:00:50


Dördüncü gün

27 eylül 2007 sitemize giriş yapan tiyatrocu yada tiyatrosever sayısı 1017 kişidir. Bu 1017 kişi içinden Anayasa'da sanat ve sanatçıya ilişkin madde olup olmamasına aldırış eden ve buraya görüş yazma gereği duyan (1) Bir kişidir.

Dört günün toplamı 3953 farklı tiyatrosever görüp, sadece 8 (tekrar yazanlar sayılmadan) kişi bu konuya eğilmiştir.

Galiba yeni anayasayı hazırlayanlar bizden daha isabetli davranıyor. Bırakınız sanatla ilgisi olmayan, çok büyük bir kitleyi sanatla ilgilenenlerin dahi umrunda olmayan sanatın ve sanatçının bir çerçeve maddeyle de olsa güvenceye alınacağı anayasa maddesini umursamıyor. Halkımızın ve sanatseverlerimizin bu denli az dikkate aldığı bir konuyla da anayasada bir maddelik yer işgal etmek abes olacaktır haliyle.

Ertuğrul Timur
28.09.2007 00:35:04


ESKİ MEMUR ZEYBEK

Haşmet kardeşim kesinlikle yanlış düşünüyor. Tiyatro sivil olmalıdır ve sivillik çoğunun sandığı gibi askeri olmayan demek değildir. Sivil_non govermental; yani hükümetle, iktidarla ilişkisi olmayan demektir. Sovyet örneği tüm acılığı ile önümüzde duruyor; devrim öncesi Puşkin, Dostoyevski, Tolstoy, Gorki, Meyerhold Eisenstein'ları yetiştiren toplum, 7o küsur sene boyunca, üstelik sanatçıların neredeyse ayrıcalıklı sınıf tavrı gördüğü yıllar boyunca, kimi çıkardı içinden? Soljenitsin, Hıristiyanların şişirdiği bir balondu. Bir tek Alexander Gellman oyun yazarı olarak çıktı; o da muhalif söylemiyle değerliydi.

Bizim Haşmiş bunca yıllık memuriyetinin uyuşturuculuğuna kapılmış bir rehavet içinde. Ama çok severim onu; birlikte ve coşkuyla başladık tiyatroya.Tarsus Meydan Oyuncuları, ODTÜ şenliğinde tüm ülkeyi şaşırttığında, Devlet'in olsa olsa kösteğinden söz edilebilirdi di mi Haşmet?

Ulvi Alacakaptan
27.09.2007 22:49:00

tıkla