30 Eylül 2007 Pazar

Ne İsa'ya ne de Musa'ya yaranabildim

Coşkun Büktel ile Vatan gazetesinin yaptığı röportaj


Eleştiri konusunda engin bir derya olan Coşkun Büktel’e Türk tiyatrosunu sorduk, “Her yol Theope’ye çıkıyor” dedi.

Yani tiyatro camiasıyla kavgasının başlamasına sebep olan oyununa. Arada “Nasibini almalı” dediği tiyatroculara da mesajlarını çekinmeden gönderiyor.

Coşkun Büktel... Türk tiyatrosunun gelmiş geçmiş en sivri dilli oyun yazarı ve eleştirmenlerinden. Camiasının büyük çoğunluğu ismini duyduklarında kaşlarını çatıyor, bir kısmı da hakkında konuşmaktan imtina ediyor. O ise kendisine ve oyunu Theope’ye haksızlık yapıldığı iddiasıyla sözlerini hiç esirgemiyor.

İnsanın kendi yazdığı oyun hakkında “Theope Türk tiyatrosunun yazılmış en iyi oyunudur” söylemi size megalomanca gelmiyor mu?

Megalomanca olması için, o söylemin yanlış, haksız ya da gereksiz olması gerekir. Ben, iddiamı “Theope Savunması” adlı metnime dayandırıyorum. Bana megaloman demekle “Theope Savunması”ndaki belge ve kanıtlar çürütülemiyor. Theope Savunması, “en iyi oyun” iddiamın yalnızca doğruluğunu ve haklılığını değil; ama sadece “şişinmek için” ortaya konmadığını da belgeliyor; gerekliliğini de kanıtlıyor.

Theope oyununu 2 saate indiren Ali Taygun’la başladı bu çarpışma, hiçbir açıklama yapmadan kesip biçtiğini mi söylüyorsunuz?

Kendince bazı açıklamaları vardı ama yaptığı tüm kısaltmaların “saçmalığını” metin üzerinde göstererek kanıtladım. “O zaman kısaltmaları sen yap” dedi bana. Bu, Taygun’un, kısaltmaları yönetmen yorumu gereğince değil, sırf prodüksiyon süresini tiyatronun seanslarına uydurmak için yaptığını kanıtlıyordu. Kendi elimle kısaltmayı reddettim ve “N’aparsanız kendiniz yapın” diyerek aradan çekildim. Ali Taygun ve Gencay Gürün, o kafayla, “Theope”den kocaman bir fiyasko yarattılar. Ve kendilerine kızmak yerine bana kızdılar. Eski köye yeni adet getirmeye kalktığım için herkes bana kızdı. Ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabildim.

Çekindiğiniz insanlar olmuyor mu?

Hepsinden daha zeki ve yaratıcı olduğum halde, 100 sayfalık bir oyun için 7 yıl uğraştım. Bunu iddiasız olmak için yapmadım. Dayım ya da amcam olmadığı için, çeşitli bahanelerle engelleneceğimi biliyordum. Öyle bir oyun yazayım ki, hiçbir bahane bulamasınlar, dedim. Hiçbir bahane bulamıyorlar. Ama bu yetmiyor. İtaat istiyorlar.

Özdemir Nutku’nun, Theope’yi kabul etmemesinin başka nedenleri var mı?

Nutku’yla aramızda başkalarının bilmediği, kişisel bir şey geçmiş değil. Diğerleriyle niçin kavga ediyorsam Nutku’yla da aynı nedenle kavga ediyorum. Nutku’nun diğerlerinden farkı, bana karşı yürüttüğü sinsi mücadele sırasında, CD kaydıyla, “suçüstü” yakalanmış olması. O nedenle, daha çok Nutku’nun üstüne gidiyor gibi görünsem de, ben aslında, Nutku’nun şahsında tüm Nutkugilleri hırpalıyorum. Nutku’ya prim veren herkesi (örneğin onu başkan saçen tüm OYÇED üyelerini) hırpalıyorum.

Felaket diyebileceğiniz birkaç oyuna örnek verebilir misiniz?

Tuncer Cücenoğlu’nun “Çığ” oyunu 7 yaşındaki çocukların bile görebileceği mantık hatalarıyla dolu! Bu oyunun “Rusya’yı sarstığı” söyleniyor; eleştirmen, yönetmen ve akademisyenlerimiz (Hülya Nutku, Nurhan Tekerek, Kemal Başar, vb) bu oyunu çok beğeniyorlar. Ama coskunbuktel.com’da yayınladığım “Çığ Aslında Nedir, Neyi Sarsıyor?” başlıklı yazımda metinden alıntı yaparak gösterdiğim “iki kere iki beş” kadar apaçık mantık hatalarına karşı hiç kimse Cücenoğlu’nu savunamıyor.

Çok güzel oyunlar yazmış, sahnelerde fevkalade performans göstermiş tiyatrocular var, örneğin Ferhan Şensoy zeki ve yaratıcı bir adamdı...

Biraz zorlanarak da olsa, Ferhan Şensoy’u “zeki” bir adam sayabilirim. Ama ne kadar zorlanırsam zorlanayım, iyi bir tiyatrocu sayamam.

Ali Poyrazoğlu Genco Erkal gibi dev isimleri karşınıza adlınız, neden?

Ali Poyrazoğlu ve Genco Erkal kesinlikle iyi oyuncular. Ama tiyatro yıllar boyunca onlara hak ettiklerinden çok daha fazlasını verdi ve onları kendilerini geliştirmek zorunda olmadıkları konforun içine soktu.

Devlet Tiyatroları’nda ‘izleyemeyeceğimiz’ oyunlar

Coşkun Büktel’e, önümüzdeki sezon Devlet Tiyatroları’nda nasıl oyunların bizi beklediğini sorduk. Mine Acar döneminin son günlerinde, Şakir Gürzumar’ın kendisini arayıp DT’nin AKM sahnesinde Irvin Shaw’dan çevirdiği “Ölüleri Gömün” adlı oyunu sahneleyeceğini söyledi ve şöyle devam etti “Mine Acar’ı ikna ettiğini, oyunun kastının birkaç gün içinde imzalanıp panoya asılacağını söyleyerek, iznimi talep etti. Ben de Şakir’e, özetle, Mine Acar’a bugüne dek bir şey önermediğimi, bugünden sonra da önermek istemediğimi belirterek, Lemi Bilgin’in makamına dönmesini beklemesini ve oyunun Bilgin döneminde ‘asılmasını’ söyledim. Ama Şakir, ‘Ölüleri Gömün’ü Bilgin’e daha önce bir çok kez önerdiğini ve Bilgin’in reddettiğini söyleyerek, ‘Hemen asmamız’ daha iyi olur, dedi. Ben de ona, Bilgin’in gelir gelmez oyunu kaldırmak için bir bahane bulmasının zor olmayacağını söyledim. Şakir, panoya kastı asılmış bir oyunu kaldırmanın çok ayıp olacağı, Bilgin’in bunu yapmayacağı fikrindeydi ve beni (iki günde) bu fikre ikna etti. Bilenler bilir: Irvin Shaw’un ‘Ölüleri Gömün’ adlı oyunu, dünyadaki savaş karşıtı oyunların en şiirseli, en şiddetlisi, en mükemmelidir ve 1936 yılında, Amerika’da savaş karşıtı oyunlar yarışmasında birincilik kazanmış bir klasiktir. Makamına döner dönmez Lemi Bilgin’in ilk yaptığı işlerden biri, ‘Ölüleri Gömün’ü panodan kaldırmak oldu. DT’de nasıl oyunlar izleyeceğimiz hakkında açıklama yapmak yetkisi Bilgin’e aittir. Ama ben, sanırım, DT’de nasıl oyunlar izleyemeyeceğimizi anlatarak, nasıl oyunlar izleyeceğimiz hakkında da, (en azından ‘arif’ olanlara) bir fikir vermiş oluyorum.”

tıkla