17 Eylül 2007 Pazartesi

Duygu adamı...

H. Hilmi Bulunmaz


Haluk Şevket Ataseven, tam bir duygu adamıydı... Bir insanda bulunması gereken duygu neyse, bunun tamamı Haluk Şevket'te vardı... Bir sanatçıda bulunması gereken duygunun tamamı...

Tiyatro sanatıyla uğraşmaya başladığım yıl olan 1972'den beri adını duyar, adına rastlar, adı çevresinde oluşan duygunun ayrımına varırdım Haluk Şevket'in...

Aristokrat sanatçılara benzemeyen haliyle, hep duygunun yeşermesine katkıda bulunan bir dervişti Haluk Şevket...

Şiire egemen, yazıya egemen, tiyatroya egemen, en önemlisi duyguya egemen olan Haluk Şevket, nesnel düşünen ve bu nesnel düşünceyi topluma yönlendirmek için; yapay sosyalistlere, yapay komünistlere, yapay partilere teslim olmuş, Nazım ezbercisi tiyatro esnafına benzemeyen tavrıyla, gerçek anlamda, emeğin iktidara yürümesine duygu katan bir insan olarak yaşadı...

Yollarımız zaman zaman kesiştiğinde, Haluk Şevket'ten çok şey öğrendim. İlk ve tek dersi duygu olan bu derviş, sosyolojiden tutun, antropolojiye dek tüm bilimlerle uğraşmasına; şiirden tutun, dramaya dek tüm sanatlarla uğraşmasına karşın, hiç de burnunu havaya kaldırmayan insancıllığıyla, çevresindekilere güneş gibi kol kanat gererdi...

Bir varoş olan Bayrampaşa'da tiyatro yaptığım yetmişli yılların başında, Bayrampaşa Şehir Tiyatrosu'nda adının geçtiği anlarda, kulak kesildiğim Haluk Şevket, slogan solculuğuna papuç bırakmayan bilimsel düşünüşünün izlerini, bizlere dek yansıtabiliyordu...

Yetmişli yılların sonunda, Şehir Tiyatroları'nda "yerel müdür" olduğunda da, burnu kalkmamış, aristokrat havalara girmemiş, duygu adamı olma halini, tiyatronun vestiyerine asmamıştı...

12 Eylül Faşizmi'nin sıcağı yada soğuğuna karşın; duygusunu, duygusallığını, duygu eğitmenliğin... toprağa gömmemiş olan Haluk Şevket, şimdi Samanyolu TV'nin Sırlar Dünyası'nda figüranlık yapan Zafer Diper'in patronu olduğu, Üsküdar Sunar Tiyatrosu'nda, "Duygu Eğitimi" çalışmalarını yürütmüştü. Hiçbir zaman "Tek Yol Devrim" dememiş ve hiçbir zaman da, gericilerle işbirliği içerisine girip, Sırlar Dünyası gibi saçmalıklar için çaba harcamamıştı...

Birkaç yıl, Bilsak Tiyatro Atölye'de birlikte çalıştık. Kimler yoktu ki bu çalışmada?... Ayla - Beklan Algan, Ergüder Yoldaş, Cevat Çapan, Erol Keskin, Taner Barlas, Macit Koper, Deniz Türkali ve ille de Haluk Şevket Ataseven... Yıl; 1985 / 86... Benim için altın yıllar... Haluk Şevket'in soluğunu ensemizde hissetmemiz, duygu yoğunluğunun sarmalına tutulmamız, didaktizmden yara almadan tiyatro yapmamız ve her şeye karşın, dünya görüşümüze saygı duyan bir eğitmene sahip olmamız... az şey değildi...

1986 yılının ortalarında, nesnel koşulların dayatması nedeniyle yollarımız ayrıldı. Fiziksel anlamda... Ancak, her fırsatını buldukça, Haluk Şevket Usta'nın yanına koştum. Soluğunu ensemde hissettim. Duygu yoğunluğunun sarmalına tutuldum. Didaktizmden yara almadan, slogan partilerinin kucağına düşmeden, tiyatro sanatıyla uğraşmayı sürdürdüm...

Yineliyorum: Haluk Şevket, hiçbir zaman; "Marks demiş ki... Lenin buyurmuş ki... Bizim partinin başkanı, kapitalist üniversitelerde ders vermekten arta kalan zamanında der ki..." gibi hamasi laflar etmezdi. O bir duygu adamı olarak dünyaya geldi, duygu adamı olarak yaşadı ve duygu adamı olarak öldü...

Geleneğe uyalım: Işık içinde yatsın...