Polat İnangül
gün
kan izi taşıyan sınırlarda
ne asker, ne mayın,
tel örgüler dürülüp kaldırılır
ellerinde uçurtmalar, omuzlarında kelebekleriyle
çocuklara bırakılır dünya
sevinçlerimizle ovarız acıyan yerlerimizi
Mehmet Genç
Şiir sanatı, eksiklikleri güzelliklere çeviren bir simya bilimidir. Aragon'un bir sözüyle başladık yazımıza… Peki şiir bundan başka nedir?
Şiir en genelinde sözlü iletişimin doğuşuyla beraber var olan bir sanat türüdür şiir. Yazı ile birlikte varlığını sürdürmüş ve bugün önemli bir yazın türü haline gelmiştir. Şiirin tanımını yapmak için bugüne kadar yüzlerce yorum yapılmıştır. Ancak tek ve yalın bir tanıma ulaşmak olanaksız gibidir. Diğer yandan, şiirin kendine özgü bir dil kullanması, müzik ve sesle yakın ilişki içinde bulunması ve estetik bir etkileme gücüne sahip olması herkesçe kabul edilebilecek özellikleridir.
Şiirin ortaya çıkışı, insanın sesi keşfetmesi ve özellikle dille iletişim kurulması ile yaşıttır. İnsan günlük konuşma dilinin yanısıra özellikle doğayı değiştirebilmek ya da yansılayabilmek için bir büyü dili oluşturmuştu. Bu dilin ritmik özelliklerini ve dizgesini şiirin atası ve öncülü olarak kabul etmek olasıdır. Platon da şiiri tanımlarken “büyülü söz” ifadesini kullanmıştır.
Şair ise her şeyden önce bir yazın emekçisidir. Şiir yazan ve söyleyen kişidir. İlkçağlardan günümüze kadar toplumun ileri gelenlerinden, bilici ve sözcü olduğu için toplumun kutsadığı, ortak duygu ve duyarlıklarının kaynağı olarak görülen öğretici ve dönüştürücü bir kişidir. Ortak duyarlıklar ve değerlerin farklı toplumlarda farklı etkiler gösterebileceği için şairlere evrensel değerler yüklemenin pek de doğru olmadığı bilinen bir gerçektir. Yine de şairler (her ne kadar bugün öyle olmasa da) kendi toplumunda düşünen ve düşündüğünü güzel sözlerle dile getiren bir kişi olarak kabul ve saygı görmüşlerdir.
Şair yaşadığı dünyayı, olayları ve insanları herkesten farklı algılayan bir yapıya sahiptir ya da en azından öyle olmalıdır. İzlenimlerini halka aktarırken diğer sanatçılar kadar özgür değildir çünkü ne günlük konuşma dilini kullanabilir ne de düzyazı tekdüzeliğini. Onun dili diğer tüm yazın türlerinin dilinden üstün ve zahmet vericidir… işte Mehmet Genç’te bir eğitim emekçisi olmakla birlikte söyleyecek sözü olan ve bu sözü dizelerle halkına ulaştırmaya çalışan bir şair bir sanatçı bir devrimcidir. Aydın ovasındadır o, bakır kültablalı kadife koltuklu salonlarda düzenlenen şiir sevicilerden uzak… İnsana, şiire ve doğaya komşu, sınıfsız, sınırsız ve savaşsız bir dünya özlemi içindedir.
1955 yılında Aydın’da doğmuş. İzmir Eğitim Enstitüsü’nü bitirmiş ve Aydın Lisesi’nden emekli olmuş bir eğitim emekçisidir. Şiirleri Aydınca, Beşparmak, Çaba, Akköy, Yeni Defne, Kıyı, Öğretmen Dünyası, Yitik Düşler, Bilim ve Aklın Eşiğinde Eğitim, Patika, Sarı Zeybek, Aykırı Sanat, Agora, Tay, Ünlem ve Afrodisyassanat gibi dergilerinde yayınlanmış bunun yanısıra Cumhuriyet gazetesinde de şiir ve yazıları yer almıştır. Daha önce “Yüreğimin Kanat Sesi” ve “Yüreğim Elinde Kalır” adlı iki kitabı olan Mehmet Genç üçüncü kitabı “Şiir Tanıktır Aşka” adlı yapıtı ile şiirde imgenin önemini yitirdiği şu son zamanlarda imgenin önemini vurgulayan şairler arasında önemli bir yere sahiptir. Aynı zamanda, Beşparmak Kültür Sanat Dergisi 2003 Yılı Halil Kocagöz Seçici Kurul Özel Ödülü, 2006 Yılı Şiir Yarışması İkincilik Ödülü ve Aydın Gazeteciler Derneği Yunus Emre Özel Ödüllerinin de sahibidir.
Onun şiirlerinde aşkı, kavgayı, direnişi, sevgiyi ve nefreti yan yana bulursunuz… çünkü o insana ait olan her şeyi anlatır dizelerinde… ve üç “s” siz bir dünya için eylemleştirir dizelerini…
İnsan olmanın verdiği onur ve tükenmez çabayla…