15 Mayıs 2007 Salı

Vasıf Öngören üzerine

Özgür Başkaya

Vasıf hocama ölümünün23.yılında saygılarımla...

VASIF ÖNGÖREN : TÜRKİYE TİYATROSUNUN YARININA KAYNAKLAR OLUŞTURAN ÇOK YÖNLÜ TİYATROCU…

Maddeci epik tiyatro anlayışına bağlı, uzun yıllar Brecht ekolü ile ilgilenmiş Türkiye tiyatrosunun önemli yazar-dramaturg-yönetmenlerinden biridir Vasıf Öngören.
Brecht’in anlayışıyla doğru orantılı olarak dramatik tiyatronun miadını doldurduğuna inanan ve gerçekçiliği politika-sanat ilişkisi içinde dışlayan ; yapıtları , yaptıkları , yaşamı ile bana hocalık ettiğini düşündüğüm (tanışma şansım olmadı maalesef..) Vasıf Öngören, ideolojik görüşleri doğrultusunda ülke sanatına eğilmiştir. Elbette ki bir yazarın sanat anlayışını onun ideolojisi ve yaşanan toplumsal süreçlere karşı gösterdiği tutum belirler.

Bu bağlamda Vasıf Öngören, yaşanan süreçten- sistemden bağımsız bir tiyatro düşünmez hiç. İnsan ve insana bağlı değerleri tartışmayan bir noktada, duruma emekten yana tavır vermektir onun düsturu.

Öngören’in değindiği olaylar yaşadığı topluma yakın özler içerse de evrensel temalara genel gönderiler yapar yapıtlarında. Kolaycılığa kaçmaz hiçbir zaman… Toplumcu süreçlerle sanat arasındaki bağı hep kurmuştur Vasıf Hocam…

Vasıf Öngören, tiyatroya başladığı andan ölümüne kadar (1984), önemli bir tiyatro insanı olarak görülür tüm sanat camiasında... Oyunları çok önemsenmiştir. Kişisel olarak da, teatral olarak da hiç kolaycı bir yaklaşım içine girmemiştir Vasıf Öngören. Söylendiği üzre “hep zoru seçmiştir”.

Onun bu yönünü Zeliha Berksoy şöyle anlatmıştır…:

“Çıkar ilişkilerine dayalı bu soysuzluğun içinde Vasıf, toplumsal gerçeğe dayanan, insanın değişebilirliğine inanan, sanatı son nefesine kadar yaşayan bir yazardı. Vasıf, yaşamın gerçeğini düşünsel ve sanatsal en ufak bir ödün vermeden ülkesinin insanına ulaştırmak isteyen aydının bitmeyen çilesini yaşadı.”

Vasıf Öngören tiyatroda radikal değişikliklere inanan bir sanatçıydı. İdeolojik görüşlerin eski biçimlerle verilmesinin anlamı olmadığını düşünüyordu. Özdeki değişikliğin ya da devrimciliğin biçimle bağı kurulmadıkça başarılı bir tiyatro yaşantısına inanmıyordu.

Şöyle söylemekteydi:

“Tiyatronun bir burjuva eğlencesi olmaktan çıkartılması isteğe bağlı değildir. Bir üst yapı kurumu olan tiyatronun kendine özgü değişme ve gelişme kanunları vardır. Genel bir hareketten soyutlanamayacağı gibi, bu kanunlar göz önünde tutulmadan tiyatroya ayrı bir nitelik kazandırmak da mümkün değildir. Tiyatronun sınıfsal niteliğini değiştirmek, sadece seyirci seçmekle de mümkün değildir. Bu noktada tayin edici ana faktör, ‘sahne’ dir. Devrimci bir yapıya sahip olmayan sahne ile en devrimci sınıfa seslenilse bile, bunun kimi kuruluşların köyde düzenledikleri defilelerden daha ayrı bir anlamı olacağını sanmıyorum. Giderek, bu oyunlarda kimi devrimci konular ele alınsa bile, durum değişmez.” Anlaşıldığı üzere sahnedeki yapısal değişiklerle yoğun bir ilişkisi vardı Vasıf Öngören’in.

Brecht’in epik sisteminin Marksist bir yapıyla bağlantılanacağına inanır. Salt eleştiri dışında amaçlarla da kullanılabilir tiyatro… Bunu şu hoş sözlerle anlatır..:

“Devrimci sınıfların kullandığı – tam günümüzde kullanmak zorunda kaldıkları – ve mutlaka kullanacakları ya da çıkış noktası alacakları sistem, epik sistemdir. (Bilerek ve bilmeyerek çok karıştırılan, epik öğe ile epik sistemin aynı anlama gelmediklerini de bu arada belirtelim). Çünkü epik sistem devrimci amaçla kullanılabilecek tek Marksist tiyatro sistemidir.”
Brecht’in epik tiyatrosundan, Vasıf Öngören’in nasıl etkilediğini anlatan bu yazısında Haldun Taner şu sözleri söylemiştir.

“Türkiye ve epik tiyatro denince çağrışım yapan isimlerden biri de hiç şüphesiz Vasıf Öngören’dir. (…) Orada öğrendiklerini kendi gözlemleri ile birleştirip sunduğu ″Asiye Nasıl Kurtulur? ″la haklı bir ilgi toplamıştır. Program dergisinde, Brechtyen tiyatronun diyalektik yönünü(..)vurgulayan güzel bir de oyun yazmıştır. Vasıf Öngören bundan sonra yazdığı ″Almanya Defteri ″ ve ″Oyun Nasıl Oynanmalı? ″ gibi oyunlarda epik yönteme sıkı sıkıya bağlı kalmıştır.”

Batıdaki oyun yazarları ve yaşantı ile Anadolu arasında farklar bulunmaktadır. Bu nedenle köydeki gerçek düşüncesi ve olgusuyla oradaki gerçek düşüncesi ve olgusu aynı değerlendirilemez. Toplumsal olana karşı özel bir duyarlılığa sahiptir Vasıf Öngören. Yaşadığı dönem içindeki çoğu yazar da, bireysel olana karşı toplumsal olanı tercih etmiştir. Her toplumun kendi gerçeği olduğunun göstergesidir bu aynı zamanda.

Kalemden Sahneye isimli kitabında Semih Çelenk, Vasıf Öngörenden aldığı bir alıntıyı irdeler:
“1970’li yıllar Türk oyun yazarlığına 60’lı yıllarda başlamış bir geleneğin devamı olarak damgasını vuran başka bir yöneliş ise, İçeriksel Eğilimler başlığı altında daha ayrıntılı ve oyunlar özelinde değineceğimiz ″toplumsal olan ″a karşı aşırı duyarlıktır. Dönem içinde ürün veren oyun yazarlarının çoğu, toplumsal olanı bireysel olana yeğlemişlerdir. Bu dönem içerisindeki dram sanatını batı dram sanatından belirgin bir biçimde ayıran bu özelliği Vasıf Öngören şöyle belirtmektedir:

Bir yazarın işi gerçeği anlatmaktır. Tabi gerçek üzerine farklı bakışlar var. Gerçeği anlatmak, yazmak sorunu, özellikle Batı’da bireyin gerçeğini yazmak şeklinde gelişmiştir. Oysa birey gerçeğin bir ucu.. Gerçek, değişken bir yapıya, bizlerden bağımsız kendi kanunlarıyla gelişen temel bir yapıya sahiptir ve ancak toplumsal varoluş bilinciyle belirlenir. İşte son oyunumda sosyal değişimlerin kişinin kaderini nasıl değiştirmeye zorunlu olduğunu anlatarak gerçeği yansıtmaya çalıştım.”

Toplumsal ve politik olana karşı aşırı vurgulu oyunlar yazan yazar, epik ve göstermeci üslubuyla döneme damgasını vurmuştur. İşçi ve emekçi ekseninde düzenin çarpıklıklarını ele alma eğilimi birçok yazarda görülse de Vasıf Öngören, , ideolojik çizgisini yaşamda ve yapıtlarında net göstermiş yazarlarımız arasındadır.

Vasıf Öngören; yazarlığında etkilendiği epik sistem, yabacılılaştırma etmeni, episod kullanımı, seyirciyle bağı pekiştiren anlatıcı kullanımı, slayt vb. teknik etmenlerin kullanımlarıyla, Anadolu tiyatrosunun geleneksel öğelerini de kullanarak çağdaş bir senteze ulaşmaya çalışmıştır… Zeynep Oral’ın genel olarak oyunlarını tanımlamasını istediğinde şu açıklamayı yapar:
“Benim iki tür oyunlarım var: Biri yöntem olarak gelişenler. Asiye Nasıl Kurtulur ve Bu Oyun Nasıl Oynanmalı gibi. Diğeri maddesel açıdan önem taşıyanlar. Söz konusu madde Türkiye oluyor. Türkiye’nin kendine özgü yapısıyla ilgili oyunlar. Almanya Defteri ve son oyunum Zengin Mutfağı gibi… Kanımca bunlar içinde yöntem, kurgu ile konusu ile bütünlenişi en tamam olan Asiyeydi. Bu oyunu iki yılda yazdım. Basında milyonlarca kez işlenmiş, ağızlara sakız olmuş bir konunun apayrı bir yöntemle ele alınışıydı Asiye. Her seyreden kendi kafasında, kendi kavradıklarından sonsuz bir tat aldığı için bunca geniş ilgi gördü. Almanya Defteri ele aldığı sorun açısından önemliydi: Türkiye’deki proleterleşme sürecinde esnafı işliyordu. Türkiye’deki toplumsal dönüşümler dizisinin ilk oyunuydu. Asiye den önce yazılmıştı. Ancak Asiye’nin uygulaması, bu oyunu sonradan yeniden ele almaya zorladı beni. Bu Oyun Nasıl Oynanmalı, içerde, tutuk evinde yazdığım bir oyundu. Yöntem çalışması geniş boyutlara yöneldi.”
1970’li yıllarda görülen sloganist tiyatrolara karşı tiyatronun görevinin gerçeği söylemek olduğunu belirten yazar; sanatı bir öğreti olarak görmez. Estetik kaygısı ön planda bir bakış açısına sahiptir. Şöyle düşünmektedir.. :

“Bence sanat asla bir öğreti olamaz. Bir sanatçı, bir yazar, ″ben bunları biliyorum ″ diye öğretmeye, diyelim sosyalizmi öğretmeye kalkışırsa, tipik bir idealizme düşer. Bunun sahneden Müslümanlık, Hıristiyanlık öğretmek gibi yobazlıktan hiçbir farkı yoktur. Aynı şekilde yazarın seyirciye diyalektik materyalizmi öğretmeye kalkması büyük bir yanlış olur, zaten öğretemez de. Yazar bunu bilmeli, ancak yöntem olarak kullanmalıdır. Zaten yazar, gerçeğin değişebilir olduğundan başka bir şey de öğretemez.”

Sanatçı dünya görüşü doğrultusunda “öğretiyi” elbette bilmelidir. Ama aslolan gerçeği kavramaktır. Bu anlamda sanatçının görevi geçeği yazmaktır. Öğreti öğretmek değil. Öğretiyi bilen sanatçı gerçeği görür ve yansıtır.

Şimdi Vasıf hocamızın yaşamı hakkında (bilmeyen nadir kişilere) kısa bir bilgi sunayım…
15 Şubat 1938’de Tavşanlı’da doğmuştur. 1958 yılında İstanbul Üniversitesi Gençlik Tiyatrosunda çalışmalarına başlamış ve tüm yaşamını tiyatro üzerine kurmuştur. 1962’de İstanbul Üniversitesi Fizik Bölümünü yarıda bırakmış ve Berlin’e gitmiştir. Burada Felsefe Fakültesi’nin Tiyatro Bilimleri Enstitüsüne yazılmış ve Brecht’in tiyatrosunda onun asistanı Manfret Wekwert’in reji çalışmalarını izlemiştir. Bu anlamda Brechtyen tiyatroyu kaynağından öğrenme olanağı bulmuştur. 1965 yılında ilk oyununu Göç’ü yazmıştır. Daha sonra Almanya Defteri adıyla bu oyunu tekrar yazacaktır. 1966–68 yıllarında yaptığı askerliği sırasında ünlü oyunu ″Asiye Nasıl Kurtulur ″u yazmıştır. Ankara Birliği Sahnesi ve Ankara Sahnesi bu dönemde kurduğu tiyatrolardandır. 12 Mart Askeri darbesinden sonra Halil Ergün, Erdoğan Akduman ve Mustafa Alabora ile birlikte ″gizli örgüt ″ kurmak suçuyla tutuklanır. İki yıl cezaevinde kalır ve 1974 genel affıyla serbest bırakılır.

1980’e değin kendi oyunları da dahil çok yoğun bir tiyatro pratiğinin içinde olan Öngören 1984 yılında Amsterdam’da ani bir kalp kriziyle ölür. Vasıf Öngören görüşlerini eyleme dökebilmek için, oyun yazdığı gibi pek çok oyun da sahnelemiştir. Bunları tarihsel sırasıyla, çalışmış olduğu topluluklarla birlikte, az önceki teknik bilgiyi de aldığımız değerli tiyatro insanı Erbil Göktaş’tan alıntılayalım:

1- Asiye Nasıl Kurtulur (kendi oyunu), 1969, Ankara Birliği Sahnesi/1971, Ankara Sahnesi.
2- Adam Adamdır (Bertolt Brecht), 1971, Ankara Birliği Sahnesi.
3- Almanya Defteri (kendi oyunu), 1971, Ankara Sahnesi.
4- Oyun Nasıl Oynanmalı (kendi oyunu), 1974, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu.
5- Faşizmin Korku ve Sefaleti (Bertolt Brecht), 1976, Birlik Sahnesi.
6- Sezuan’ın İyi İnsanı (Bertolt Brecht), 1976, Birlik Sahnesi.
7- Zengin Mutfağı (kendi oyunu), 1977, Birlik Sahnesi.
8- 1941-42’den İnsan Manzaraları (Nazım Hikmet’in şiirlerinden tek kişilik oyunlaştırma), 1979, Birlik Sahnesi.
9- Yeni Nesil, 1984’te Amsterdam’da işçi çocuklarından oluşturduğu ve bugün de varlığını sürdüren Vasıf Öngören Tiyatrosu’nda kendi rejisiyle çalışmıştır.

1969 yılında Ankara Birlik Sahnesi’nde yönettiği kendi oyunu Asiye Nasıl Kurtulur toplumda ve tiyatro camiasında büyük etki yaratmıştır. Ankara Sanatseverler Kulübü’nün “En iyi oyun, En iyi yönetmen, En iyi kadın oyuncu ve En iyi yardımcı oyuncu” ödüllerini kazanmıştır.
Türkiye’de Bertolt Brecht ve onun Epik Tiyatro’su dendiğinde, 1970’li yıllarda akla öncelikle Vasıf Öngören gelir. Diyalektik materyalizmin tiyatrodaki büyük kuramcısı olarak Brecht’i görür.

1960’lı yıllardan 80’lere kadar süren bu yazarlık – kuramcılık – yönetmenlik yaşantısında Vasıf Öngören, Türkiye Tiyatrosu için önemli bir yere sahiptir.Ayşegül Yüksel’in şu değerlendirmesi kanımca çok önemlidir..

“Vasıf Öngören, Brecht tiyatrosundan öğrendiği biçimsel özellikleri Türk insanının toplumsal – ekonomik – politik konumuyla buluşturmayı başarmış, epik tiyatro yöntemini, Türk insanının tüm sıcaklığı ve canlılığıyla yansıtan bir yaklaşımla uygulamış bir tiyatro ustası olarak anılacaktır. Yapıtlarıyla yarattığı tiyatro olaylarının hiçbiri rastlantısal değildir; malzemesini titizlikle seçen, özenle işleyen, ne yaptığının baştan sona bilincinde olan bir tiyatro adamına yaraşır başarılardır hepsi de. Öngören, hiç tartışmasız, 1970’ler Türkiye’sinin, seyircisiyle en iyi iletişim kurabilmiş toplumcu tiyatro yazarıdır…”

Vasıf Öngören yaşamı, yapıtları, pratik çalışmasıyla Türkiye’de önemli yerlere gelmiş nadide tiyatro insanlarımızdan biridir. Oyunları halen sahnelenmekte ve değerinden bir şey kaybetmemiş görünmektedir. Vasıf Öngören’in oyunlarını tekrar tekrar değerlendirmek ve paralel giden güncel olaylara endeksli olarak oynamak gerekmektedir. Bu büyük Brecht temsilcisi yolumuzu aydınlatmaya devam etmektedir.

14 mayıs tarihi üzüntülerimizin günlerinden biridir Vasıf hocayı hatırlayınca..Ama Mayıs tüm acılarıyla [1 mayıs 77 de Taksimde katliam..Denizlerin idamı..Kaypakkaya’nın katli, Lenin’in ölümü (60 yıl önce Vasıf hocamla aynı günde ölmüştür)…Nurhak katliamı…vb…] bizi sarssa da, bu sarsıntıyı yaratan tarihsel zenginliğimizi gördükçe yüzümüz aydınlanmaktadır.. T.S. Eliot her ne kadar Nisan en zalim ay dese de, Mayıs’ın bakınca ondan aşağı kalır tarafı bulunmamaktadır....Hele ki iki yoldaşın aynı günde ama 60 yıl arayla öldükleri düşünülürse…
Sloganlar insanlık kültürünü iyi anlatıyorsa seviyorum:
“Vasıf Hoca Yaşıyor…Öğrencileri savaşıyor”

ÖZGÜR BAŞKAYA
13 Mayıs 2007 gece…

Not: Yazının önemli bir bölümü yüksek lisans tezimden alınmıştır... İlgilenen arkadaşlar için kaynak :
1960 SONRASI DÖRT OYUN YAZARI
(İsmet KÜNTAY-Sermet ÇAĞAN-Oktay ARAYICI-Vasıf ÖNGÖREN)
YÜKSEK LİSANS TEZİ Özgür BAŞKAYA Ekim 2006 Ankara ÜNİVERSİTESİ