15 Mayıs 2007 Salı

Kel Şarkıcı

17 Mayıs Perşembe
HARBİYE MUHSİN ERTUĞRUL SAHNESİ
İSTANBUL ŞEHİR TİYATROLARI
GENÇLİK GÜNLERİ
19:30

20 Mayıs PazarBOĞAZİÇİ AMATÖR TİYATROLAR ŞEN.
SARIYER HALK EĞİTİM MERKEZİ
19:00

Grup Hakkında:
2005 yılı şubat ayında kurulan Timis Oyuncuları Vaclav Havel'in "Bildirim" , 2006 yılında ise Aristophanes' in "Barış" adlı oyunundan uyarladıkları "Aristophanes' in Barışı" ile seyirci karşısına çıktı.Bu sürecin sonunda grupta mezun olanların sayısının artmasıyla birlikte mezun tiyatrosu oluşması fikri de ortaya çıkmış oldu. Bu fikir hem mezun oluşumu için iyi bir başlangıç hem de yeni oyuncuları bünyesine alan Timis Oyuncuları'na deneyim aktarımı açısından önemli bir yerde durmaktaydı. Daha sonra mezun oluşumuna katılan oyuncularla birlikte bu fikir somut olarak hayata geçirildi. İTÜ Timis Oyuncularında tiyatro yapan ve daha önce İTÜ Tiyatro Kulübü altında tiyatro yapmış olan 6 kişinin bir araya gelmesiyle başlayan süreç Timis Oyuncuları Mezun Grubu oluşumunu gerçekleştirmiş tir. Bu amaçla grupta okuma çalışmaları ve bu çalışmalarla beslenen sahne üstü denemeleri yapıldı. Bu anlamda ilk önemli girişim, absürd okumaların sonrasında çalışılan absürd oyunculuk doğaçlamalarıydı . Bu çalışmalarla oluşan pratikler neticesinde absürd bir metin oluşturulmaya çalışıldı. Ancak grubun absürd pratiğinin eksikliği absürd metin oluşturma sürecinin ertelenmesi kararını vermesine sebep oldu. Bu karar ise grubu absürd klasiklerden olan "Kel Şarkıcı" oyunuyla buluşturdu. Mezun olmanın ve hayatın eleştirdiği yönünde bulunmanın vermiş olduğu rahatsızlıkla tiyatro yapan grup duyduğu rahatsızlıkla ve hatta vicdan azabıyla sürekli kendini kaygılı ve sorgular bir biçimde tutmayı hiç aklından çıkartmamaya çalışıyor. Umarız hiç bir zaman rahatlamaz ve dahil olmayız.

Oyun Hakkında:
Oyun yarattığı karakterlerle yaşadığımız sürecin kendi içerisinde sıkışmış olan insanlarını konu alıyor. Yazar oyunda var ettiği karakterleri tüm yaratımsal ve algısal olgularını çökeltmiştir. Çünkü günümüz insanının sahip olduğu iletişim mekanizmaları yla iletişememektedir. Dil ve tüm duyu organları artık anlamsızdır. İnsan eliyle geliştirilen ve var olan tüm teknolojik gelişmelerin günümüz dünyasında insanları daha da yalnızlaştırması acı bir gerçektir. Artık insan bırakın toplumsal olmayı birey olarak da var olamamaktadır.

Oyundaki karakterler artık kendilerini yaşamıyor; sadece toplumsal algının var ettiği koşullarda kendilerini maskeleyerek var edebiliyorlar. Ne kadar çok özgürleşseler o kadar çok batağa batmaktadırlar. Çünkü kurdukları ve kabul ettikleri dünya anlamsız ve bir o kadar da insan dışıdır. Ve tüm bu sorunların gerçek kaynağı ne yazık ki dönüp dolaşıp insan’a gelmektedir.
Oyunda Smith ve Martin ailesi kendi yarattıkları alanda örf ve adetlerine sıkı sıkıya sadıklardır, yaratılan bu toplumsal dünyada bir çok anlamsız olguları ve geleneklerini devam ettirirler. Artık tüm var olma süreçleri başkalarının takdiri üstünedir, diğer var olan yapının kendilerini var etmesi onların da varlığını oluşturuyordu. Yani kendilerini var eden kendileri değil, toplumsal statüler olmuştur. Bu noktada kurulan dil de anlamını yitirmiştir. Tüm oluşan ilişkiler yüzeysel ve göstermeliktir. Bay Martin ile Bayan Martin bile birbirine yabancıdır. Karı-koca olmaları önemsizdir, çünkü kim oldukları önemli değildir. Çünkü tüm ilişkiler aynı sıradanlıktadır.
Evin hizmetkarı da aynı şekilde kendine yer edinememiştir. Ne kadar alt sınıftan biri olsa da kendini üst sınıfın örf ve adetlerine adapte etme yolundadır. Fakat statükosu onu değiştirmese de, o kendini devam eden aynı argümanlarla yinelemektedir.

İtfaiye şefi ise oyunda iletişim kurmaya çalışsa da, onun genel olarak sistemin mantık kurallarını olduğu gibi sorgulamadan kabul ettiğini görüyoruz. O da bu oyunda diğerleri gibi var olan yapay dünyada varlığını sürdürmektedir. Kendi başına dertleri vardır. Fakat dertlerini dinleyecek kimse yoktur.Absürd Tiyatro:I. Dünya Savaşı'ndan sonra patlak veren, sanatın her alanındaki değişik yansımalar, tiyatro alanında da kendini göstermiş ve Absürd Tiyatro ortaya çıkmıştır. 2. Dünya Savaşına gelene kadar Sanayi Devrimi'ni, I. Dünya Savaşı'nı yaşayan Avrupa'da Nietzche'den başlayarak ciddi çığlıklar çıkmaya başlamıştır. Nietzche "Tanrı Öldü!" diye bağırırken aslında yaşamı anlamlandıramayan Batı insanın önemli bir derdini dile getirmeye başlamıştır. Daha sonra Jung gibi Batı aydınları da, aklın insanlığı getirdiği durum hakkında önemli yazılar yazmıştır. II. Dünya Savaşı'nın patlamasından sonra bu çığlıklar artık tüm Avrupa'nın ortak derdi olmuş, yaklaşık elli milyon kişinin öldüğü insanlığın en büyük yıkım döneminden sonra yaşamın anlamı üstüne ciddi bir sorun baş göstermiştir . Artık gelişmişlik insanı yaşatmaktan çok öldürüyordu. Eğer dil bir iletişim aracı olsa idi savaş durumu kalmayacaktı. Fakat dil de anlamsızlaşmıştı. İletişim oluşturamamıştı. Eskiden insanlar arasındaki uyumsuzluklar dinsel inançlarla bir dereceye kadar örtülebiliyordu. Şimdi yüzyıllar süresince geçerli olan değer yargılarının kırıldığı, inançların içeriğini yitirdiği materyalist bir dünyada buluyorlardı kendilerini. İnsanlar birbirlerine yabancılaşmaya başlıyor, anlaşma araçları gittikçe kısıtlanıyor, birbirlerinin dilini bile anlayamaz hale geliyorlardı. Yeni bir insan türü çıkıyordu ortaya: Toprağından, yaşadığı çevreden, doğal bağlantılarından koparılarak yapay bir ortam içine itilmiş olan ve kitle içinde tek başına kalan yalnız insan absürd tiyatroyu besleyen damarlar olmuştur.

Absürd Tiyatro, bütün kalıplara karşı çıkar, alışılmış ve yaşanmakta olan düzeni yerer, mantık sınırlarını tanımaz. Geleneksel tiyatro anlayışı ve kurallarını tanımaz. Absürd Tiyatro anlayışına göre her şeyi belli bir sıralama ve düzen içinde anlatmaya, canlandırmaya gerek yoktur. Tiyatro ses ve hareket düzeninden ibarettir. Olaylar arasında bağ kurmak gereksizdir. Birbirleriyle ilgisiz olayları çarpıcı olarak vermek yeterlidir. Absürd Tiyatroda ele alınan olay, olgu ya da kişi ne olursa olsun alay konusudur. "Sahne, perde düzeni, giriş-çıkışlar; serim, düğüm, çözüm bölümleri umursanmaz. Eser bilmeceler, semboller ve saçma denilecek tasarılarla doludur. Önemli olan, bir sevinç veya kaygının sebeplerini belirtmek değil, sadece o sevinç ve tasanın biçimini, oluşunu göstermektir. "

Yazar Hakkında:Eugéne IONESCO (1909 Slatina)
Fransız oyun yazarı; karşı tiyatronun ve absürd tiyatronun başlıca temsilcilerinden. Bağımsız yazar olarak Fransa’da yaşamaya başladı. (1938) Nouvelle Revue Française ve Lettres Nouvelles gibi dergilerde çalıştı.,
Gerçekçi-psikolojik tiyatroya karşı,karşı-tiyatro anlayışını ortaya atarak,karşı oyunlarıyla absürd tiyatronun başlıca örneklerini verdi. Varoluşun saçmalığını, beylik yaşamın anlamsızlığını, insanların iletişimsizliğ i ve kişinin kendini gerçekleştiremeyiş ini oyunlarının odak noktasına yerleştirdi; “trafigars” olarak nitelediği absürd oyun tarzı içinde ürünler verdi. Oyunlarında, tragedya-fars, gerçeklik-yanı lsama,olağ an-olağanüstü gibi karşıt ilkelerden yola çıkarak, komik olanda trajik olanı, trajik olanda komik olanı göstermeye çalıştı. Düz aklı ve mantığı, psikolojik gerçeği, dilin anlam yükünü yıktı; grotesk ve gerçeküstücü öğeleri kullanarak, sıradan burjuva yaşamı karikatürleştirdi; bunun için de çok anlamlı,simgesel bir anlatım doğrultusunda, anlamsız seslerden , kalıp sözlerden, mantık yanlışlarından yararlanarak dili abesleştirdi, oyunun dilini absürdün anlatımı olarak kullandı.

BAŞLICA ESERLERİ: La cantarice chauve ( 1950, Kel Şarkıcı ); La Leçon ( 1951, Ders ); Les chaises ( 1953, Sandalyeler ); La jeune fille a marie ( 1953, Gelinlik kız ); La maitre ( 1953, Önder); Amédée ( 1954, Amédée ); Rhinoceros ( 1959, Gergedanlar ); La roi se meurt ( 1962, Kral Ölüyor); Jacques ou la soumission ( 1955, Jacques ya da Boyun Eğme ), La soif et la faim ( 1966, Açlık ve Susuzluk); Macbett (1972); Vyages chez les Morts ( 1981, Ölüler Dünyasına Yolculuk).

Yazar: Eugéne IONESCO

Çeviren: Hasan Anamur

Oyuncular:
Burcu Büyükakkaş ---- Bayan Smith
Sinan Dodanlıoğlu ---- Bay Martin
Ozan Erbak ---- Uşak
Nagihan Gürkan ---- Bayan Martin
Selçuk Mert ---- Bay Smith
Didem Özalp ---- İtfaye Şefi

Prodüksiyon Sorumluları: Nagihan Gürkan, Burcu Büyükakkaş

Reji: Ozan Erbak

Dramaturji: Tüm Kadro

Teknik Ekip:
Selçuk Mert
Ozan Erbak
H. İbrahim Kısakesen

Ses-Işık-Uygulama: H.İbrahim Kısakesen

Afiş Tasarım:Sinan Dodanlıoğlu-Osman Çolakoğlu

Ses Tasarım: Uğur Levent Kavcoğlu

Ali Gürkan, Canan Kardeş, Filiz Çağın, tüm KSB emekçileri, Namık abi , Ersin abi , İTÜ Fotoğrafçılık Kulübüne
teşekkür ederiz…