11 Mayıs 2007 Cuma

Kemal Oruç ile Elçin Aydın söyleşisi

Kemal Oruç: “Tiyatro bir düşüncedir bence ve sahnede olan herşey bu düşüncenin gölgeleridir sadece.”

Tiyatroya 14 yaşında başlayan Kemal Oruç “On yıldır bir saniye bile ayrılmadan tiyatronun içinde yer aldım.” diyor. Sahnenin tozunu bir kez yuttuktan sonra onun için tiyatro yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiş. Oruç şu ana kadar 25 oyunda oynamış, 9 oyun yönetmiş ve 4 oyun yazmış. Kemal Oruç Marmara Üniversitesi Tekstil Öğretmenliği Bölümü’nü bitirmenin yanı sıra Diksiyon, Oyunculuk, Dans Tiyatrosu Eğitimleri almış ve şu an Oluşım Drama Enstitüsü’ nde Drama Liderliği Eğitimi alıyor. Oruç 2 yıldan beri Marmara Üniversitesi Drama ve Tiyatro Atölyesini yönetiyor. Gibi Yapanlar tiyatrosunu kuran Oruç başarılı bir şekilde sahne hayatına devam ediyor. Genelde oyunlarını kendi yazdığını söyleyen Kemal Oruç şu an drama üzerine bir kitap hazırlıyor. İnternet ortamında, 2 yıl boyunca çalışılıp hazırlanan, Türkiye’nin en geniş tiyatro bilgi arşivini oluşturmuş durumda (http://www.gibiyapanlar.org/). Tiyatral Bilgi Deposu adını verdiği bu arşivle Türkiye’nin dört bir yanına ücretsiz bilgi dağıttıklarını söylüyor. Şu sıralar oynanan Hayaller ve Gerçekler adlı psikolojik oyunla festivale katıldıklarını belirten Oruç ödül beklediklerini de dile getiriyor.

Elçin Aydın

Sahneye ilk adımımı attığımda lise hazırlıktaydım. Okulumuzda Mr.Smith… oyunu sergileniyordu. “Karşımdaki o insan kalabalığını gördüğümde bir an donakaldım, gözüm bulandı, seyirciler, koltuklar, her şey havada uçuşuyordu, bir an öleceğimi sandım” diye anlatıyor ilk deneyimlerini. Kemal Oruç o yıllarda kekemeydi, şimdi diksiyon eğitimi veriyor. 1983 yılında Adana ‘da doğan Kemal Oruç İngilizce öğretmeninin çabalarıyla tiyatroya adım atmış.
Kemal Oruç’a yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

-Tiyatroya nasıl başladınız, sizi tiyatroya iten sebep neydi, Ailenizden gelen bir tiyatroculuk var mı?

Okul birincisi ama kekemeydim. Baskıyla büyüdüm, psikolojik sorunlarım vardı ve pek arkadaşım yoktu. İngilizce öğretmenim benim için bir çözüm olabileceğini düşünüp beni zorla sahneye itti. Hiç istemediğim tiyatroya o gün başladım. 10 yıl boyunca da bırakmadım. Ailemde ise hiç sanatçı yok.

-Tiyatro seyircisinin ilgisini nasıl buluyorsunuz? Oyunlara yeteri kadar ilgi gösteriliyor mu?
Bizim sosyal faaliyetlerimiz de yoğunlukta olduğu için iyi bir tanıtımımız var. İnsanlar büyük bir ilgiyle bizi izliyorlar. Yavaş yavaş seyirci kitlemiz büyümeye devam ediyor.
Genel olarak da bizler tiyatronun amacını unuttuk. Televole kültürü, gereksiz herhangi bir mesajı olmayan diziler, siyasi karışıklık ve yoğun iş ortamı insanlara tiyatronun amacını unutturmuş ve genelde salt eğlenceli, amaçsız oyunlara yönlendirmiştir.

MEDYANIN TİYATROYA OLUMLU HİÇBİR KATKISI YOK

- Medya sizce tiyatro alanına yeteri kadar öncülük ediyor mu, ne kadar katkı sağlıyor?

Medya insanları kötü yönde etkiliyor. Radyo ve haber programlarında tiyatro ile ilgili bir şey görmüyoruz. Kültür- Sanat haberleri gece saat 12’den sonra veriliyor. Medyanın tiyatroya olumlu hiçbir katkısı olamıyor.

- Gazetelerde yayınlanan tiyatro reklamlarının izleyiciyi çekmek adına etkisi var mıdır?

Gazetelerdeki tiyatro reklamlarında sadece birkaç tiyatronun reklamı yapılır. Halbuki özel bölüm açılıp farklı yerlerdeki tiyatroların tanıtımları yapılmalı ve her kesimden insanların katılımı sağlanmalıdır. Bazı tiyatrolarda özellikle ünlü insanların reklamları yapılıyor. Bunlar manken yada türkücüler. Mankenlerin, eğitimli olması şartıyla, tiyatroda oynamasına karşı değilim. Ama “manken tiyatroları” parayı veriyor, reklamını yapıyor. Gerçekten bu işi yapan özel tiyatrolara haksızlık ediliyor. Gazete diğer tiyatrolara da hizmet etmeyi bilmelidir. Var olmayan tiyatro sayfalarında da amatör tiyatrolardan bahsedilmelidir. 50 yıllık amatör tiyatrolar da var. Bunların tanıtıma izleyiciye ihtiyacı vardır.

-Tiyatro sizce hak ettiği yerde mi?

Hak ettiği yerde değil. Bu işi bilmeyen, tiyatrodan anlamayan biri devlet tiyatrolarının başına getirilmiş durumda. Devlet tiyatroları dağıtılmak, özelleştirilmek isteniyor. Tiyatro binaları yıkılıyor. Bu durumda Türk tiyatrosuna hak ettiği yerde diyemeyiz.

AKM'Yİ YIKMAYA ÇALIŞIRLARSA BULDOZERİN ALTINA YATACAĞIM!

-Bildiğiniz gibi AKM’nin yıkılması düşünülüyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Elbette AKM'nin yıkılmasına karşıyım. Hatta eylem günü ve eylemden bir gün sonra üst üste iki canlı yayında şu açıklamayı yaptım: "Nasıl ki islam dünyamızın kıblesi kabe ise Türk Tiyatrosu'nun kıblesi de AKM'dir! AKM'yi yıkmaya çalışırlarsa buldozerin altına yatacağım!"

-Bildiğim kadarıyla yoğun bir çalışma içerisindesiniz. Bu yoğunlukta kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?

Zaman ayıramıyorum. Bazı akşamlar boş oluyorum ama onda da bir sonraki gün neler yapabileceğimi düşünerek geçiriyorum. Boş zamanlarımı genelde kitap okuyarak ya da bir şeyler yazarak değerlendiriyorum. Hayatımda özel olan kişilere yeterli zamanı ayıramıyorum. Tiyatro sevgililerim tarafından hep kıskanıldı. Aynı ilgiyi kendilerini istediler ama ben bunu veremedim.

-Tiyatro dışında uğraştığınız faaliyet alanları var mı?

Tiyatro dışında yaklaşık 8 yıldır basketbol ve voleybol oynuyorum. Bunun dışında atletizm yapıp futbol oynadım. Okul takımı ve kulüp olmak üzere 6 tane lisansım var. Uzun yıllar takımlarla oynadım. Ferdi olarak devam ediyorum. Bir müzik grubunda gitar çaldım. Ayrıca eğitim kampında eğitim koordinatörlüğü ve drama liderliği yapıyorum.

-Tiyatro haricinde bir sinema filmi yada dizide rol aldınız mı yada almak ister misiniz?

Tiyatro haricinde sinema ve dizilerden teklifler var ama ben bunlarda rol almayı düşünmüyorum. Beş tane kısa metraj filmde oynadım. Bunlar öğrenci filmleriydi. Çok fazla drama ve tiyatroya yönelik gerçekleştirmeyi düşündüğüm projelerim var. Bunları gerçekleştirmek istiyorum.

ÖNCELİKLE BENİM YERİM SAHNEDİR

-Sinema ve dizi filmlerinden tiyatroya göre çok daha fazla para kazanılıyor ama siz tiyatroyu tercih ediyorsunuz. Öncelik neden tiyatro?

Öncelikle benim yerim sahnedir. Tiyatro sahnesidir. Sinema ya da dizi tiyatrodaki evrimimi tamamladıktan sonra düşündüğüm kısımdır. Üniversite’de haftanın üç günü eğitim verdim. Orda kendini geliştiren düşünceleri olumlu yönde değişen ve kendini daha iyi ifade eden tiyatronun değiştirdiği öğrencileri gördükçe Sinemadan veya diziden kazanacağım paranın aslında ne kadar değersiz olduğunu anlıyorum.

-Tiyatro oyunculuğu ve yönetmenliği dışında oyun yazarlığı da yapıyorsunuz. Hangisi size daha yakın, bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

İnsanlara düşüncelerinizi aktarabilmeniz ya da kafanızın içindekileri onlara yansıtabilmek bir yazarı çok rahatlatır. Herkesin anlatacağı bir şeyler vardır. Çok hızlı yaşayıp birikimlerinizi hızla arttırıyorsanız bunları da acilen insanlara aktarabilmelisiniz. Kafanızın içinde yarattığınız karakterlerin sahnede diyalog halinde bir olayı seyirciye aktarması yazara babalık duygusunu hissettirir. Düşünceyi kağıda aktarmak çocuk yapmaktır. Oyunculara rollerin verilmesi bebeğin doğmasıdır. Prova aşaması çocuğun gelişimini gösterir. Sahnede oyunun oynanması ise o çocuğun artık kocaman bir adam olduğunu ve insanlar karşısında rahatça düşüncelerini anlatabildiğini gösterir. İşte babalık duygusunu hissettiren de budur.
Reji yaparken mutlaka eğlenirim ve oyuncularda çok eğlenir. Özellikle oyuncular her şeye açıktır ve onlardan saçmalamalarını isterim. Saçmalamak aklına geleni söylemek zihni açık tutar ve yaratıcığı ön plana çıkarır. Oyuncu istediğini yapar, son olarak ben şekillendiririm. Oyunculuk başka birileri olmak, benim yarım kalmışlığımı tamamlar. Öncelikle oyunculuk ve diğerlerini de yönetmen ile oyun yazarlığını hızla geliştiriyorum.

TİYATROCU OLMAK İÇİN EĞİTİM ŞART!

-Tiyatrocu olmak için en büyük özellik ne olmalıdır, yetenek yeterli mi yoksa eğitim almak şart mı?

Eğitim şart. Eğitimsiz bu iş asla yapılamaz. Hobi olarak belki birkaç ay ya da bir yıl yapılabilir. Eğitim almadığınız sürece bu işin devamı gelmez. Güzel bir söz söylemişler: “Sahne kimi kusacağını bilir.” Bu işin standartı tamamiyle çalışmaya yöneliktir. %80 çalışma %20 yetenek
olarak bilinir.

-Oyuncu olmak isteyen kişiler için özel eğitimlerin fiyatı oldukça yüksek. Bu kurslar gerçekten yararlı oluyor mu yoksa insanları bir anlamda sömürmek midir?

Kesinlikle sömürü var. Parası olan herkes özel kurumlardan tiyatro eğitimi alabiliyor. Tiyatro elbette bilen kişilerden öğrenilmesi gerekir ama çok yüksek fiyatlarla çok isteyen değil de çok parası olan eğitime tabi tutuluyor. Yıldız Kenter Tiyatrosu’nda açılan kurs, parasını verip ama tembellik edip kursa gitmeyen oyuncu adayları nedeniyle iptal edilmiştir. Bu da Yıldız Kenter’in dürüstlüğünü ve disiplinini gösterir.

-Yetenekli fakat mali durumu iyi olmayan tiyatrocu adayları yüksek fiyatlar nedeniyle kurslardan yararlanamıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Halk Eğitim Merkezleri’nin açmış olduğu kurslarda güzel eğitimler veriliyor. Genç arkadaşlar bu tür yerlerden eğitim alabilir. Sonuçta konservatuar dahi olsa mezun olan oyuncu adayı eksikliklerle mezun olmuştur. Bu eksiklikleri kapatmak da sadece ve sadece kendisine bağlıdır. Kesinlikle dikkat edilmesi gereken bir konu da eğitim alınacak yerin ya da kişinin çok iyi araştırılması ve yeterliliğinin kontrol edilmesidir.

-Oyunlarınızı yazarken, çerçevesinden bakmayı yeğlediğiniz bir öğreti bir edebi oluşum var mı, yoksa her durumda özgürlüğü ve özgünlüğü mü tercih ediyorsunuz?

Öncelikle bütün iş yazara kalmıştır. Yazar kendini ne kadar geliştirdiyse, düşünce yapısı ne kadar genişse ve gözlem yeteneğine de bağlı olarak rahatça yazabilir ama yine de oyunu yazarken belli teknikler vardır. Ben kendi tekniğimi oluşturmaya çalışıyorum. En çok etkilendiğim teknik Turgut Özakman’ın tekniğidir.

-Aynı zamanda yönetmensiniz. Oynamakla yönetmek arasındaki çizgi ne kadar kalın ve en azından bu aradaki çizgiye ne kadar yakın duruyorsunuz?
Yönetmek ve yönetilmek. Yönetilirken özgürce düşünmek ve kendimdekileri olduğu gibi aktarmak isterim. Yönetirken de oyuncuları özgür bırakır, düşüncelerine saygı duyarım.

BİR OYUNCU PROVADA YÖNETMENİN BIRAKTIĞI KADAR ÖZGÜRDÜR.

-Bir tiyatrocu oynarken ne kadar özgürdür? Dış etkilere daha doğrusu yaşam içerisindeki insanların bıraktıkları izlere ne kadar kapalı veya açıktır?

Bir tiyatrocu asla korkak olamaz. Gündemde olanı eleştirilmesi gerekeni hiç çekinmeden eleştirebilmelidir. Çünkü sanat korkakların işi değildir! Oyun oluşumunda, prova aşamasında yönetmenin bıraktığı kadar özgürdür.

-Tiyatro içinde oyuncu doğaçlama yapabilir mi?

Tiyatronun içinde doğaçlama vardır ve gerektiği taktirde doğaçlama yapılabilir. Prova aşamasında önce oyuncu bulur buluşturur karakterini ortaya koyar. Gerekli görürse yönetmen reji verir. Her şey öncelikle dramaturjiye bağlıdır. İyi yapılmış çözümleme oyuncuyu da yönetmeni de rahatlatır. Oyuncu çok iyi bir gözlemci olmalı, çevresinde olup biteni gözlemleyebilmeli ve değişimleri sanatına aktarabilmelidir.

-Türk tiyatrosu izleyicisinin özel tiyatrolarla arası nasıldır? Türkiye’deki özel tiyatrolarla dünya özel tiyatrolarını yan yana koyduğunuzda ne gibi bir tablo ile karşı karşıya kalırız?

Özel tiyatroların fiyatı yüksek olduğu için özellikle öğrenciler pek ilgi göstermiyor. Diğer ülkelerin tiyatrolarıyla kıyasladığımızda henüz yolun çok başındayız. Özellikle tiyatroda öncü olan ülkeler siyaseti düzene girmiş ülkelerdir.

-Son birkaç yılda özel tiyatrolara yönelik yapılan düzenlemelerin ne kadarının tiyatroyu geliştirme amacına hizmet ettiğini düşünüyorsunuz, bu konuda bir eleştiriniz var mı?

Öncelikle sanatçı olmak insanlara kendini feda edebilmektir. Kişi kendisi için, insanlar için sanatçı olur. Ülkemiz tiyatrolarında özellikle özel tiyatrolarda bir ticaretleşme yani sanat ticaretine atılma eylemi görüyorum. İnsanları eğitmek değil, daha çok para kazanmak için yapılan amaçsız oyunlar Türk tiyatrosuna fazlasıyla zarar vermektedir.

-Şehir tiyatrolarında tiyatro seyircisinin genelde salonu doldurmasına karşın bilet fiyatlarının bir ara 1 ytl’ye kadar düşürülmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bir kere şehir tiyatroları oyunlarının 1 ytl yada 50 kuruş olması halka hizmet değil, seçimlerin yaklaşmasına bağlı olarak yapılmış bir siyasi reklamdır. Tiyatronun bu tür siyasi reklamlara alet olması hepimizi çok üzmüştür. Tiyatro bileti 1 ytl olunca her önüne gelen oyun izlemeye gitmiş, bu da oyun kalitesini oldukça düşürmüştür. Bu durumdan en çok etkilenenler oyuncular olmuştur. Hatta bir oyunda son on dakikaya kadar sabreden oyuncu, oyunu kesip rolden çıkmış ve seyirciye bağırarak isyan etmiştir. Eğer insanları tiyatroya çekmek istiyorsak teşvik amacıyla bir kısım koltuğu ücretsiz olarak okullara yada kurumlara verebiliriz. Dolayısıyla azınlık olan yeni seyirci çoğunluk olan tecrübeli seyirciyi görerek bir tiyatro oyununun nasıl izlenmesi gerektiğini de öğrenmiş olur. Tiyatro seyircisi eğitilir. Muhsin Ertuğrul seyirci eğitimine yönelik kitapçıklar basıp dağıtmıştır. Şehir Tiyatroları biletlerinin 1 ytl olması özel tiyatroları iki ay boyunca aç bırakmıştır.

-Son derece politize olmuş bir dönemden geçiyoruz. Sizce bu durum tiyatro oyunlarına yansıdı mı? Bu yansımanın ivmesi ne yönde olacaktır?

Kesinlikle tiyatro Sheakspeare’nin dediği gibi insanı insana insanla ve insanca anlatan sanattır. Dolayısıyla tiyatro insan yapısı olduğuna göre insan ya da insanların yaptıkları değiştikçe tiyatro da değişecektir. Günümüz siyasi karışıklığı tiyatroyu olumsuz yönde etkilemektedir. Tiyatro sanatların en tehlikelisi olduğu için siyaseti tehdit ettiği düşünülmektedir. Dolayısıyla bir baskı altındadır. Her an tehdit edilen devlet tiyatroları ve şehir tiyatroları siyasi değişimlerde en çok zarar gören tiyatrolardır.

-Tekstil Öğretmenliği eğitimi de aldınız ama tiyatroyu meslek olarak seçtiniz. Bunun sebebi nedir?

Tekstil Öğretmenliği eğitimi almama rağmen neden tiyatroyu meslek olarak seçtim; çünkü tekstilden önce tiyatroda buldum kendimi. Üç yıl Adana Şehir Tiyatrosu’nda eğitim aldım, dördüncü yıl bırakmak zorunda kaldım. Çok iyi ustalarla çalıştım, bana bu işi aşıladılar. Geçen on yılda da aralıksız olarak farklı yerlerden eğitim aldım. Tiyatro hayatım boyunca da eğitim almaya devam edeceğim. Ben tekstilden çok iyi para kazanabilirim ama mutlu olmayacağımı biliyorum. Tiyatroda karnım aç da kalsa mutluyum. Geçen yıl büyük bir söz söyledim: "Bundan 10 yıl sonra ya tiyatroda iyi bir yerde olacağım (Bundan kastım üretmek ve benden sonra geleceklere tiyatro adına birşeyler bırakabilmek.) ya da sokakta herhangi bir şarapçı olacağım. 1 yıl geride kaldı ve şunu anladım ki şarabı hiç sevmiyorum.

-Tiyatroya ilgi duyan ve bu mesleği gerçekten yapmak isteyen kişilere ne önerirsiniz?

Tiyatro yapmak isteyen arkadaşlar illaki konservatuara gitmek zorunda değil. Önemli olan eğitim almaktır. Doğru eğitimi bir ustadan ya da tiyatroyla ilgili bir kurumdan alabilirsiniz. Sonuçta kendinizi geliştirmek size bağlıdır. Konservatuardan mezun olup da kendini hiç geliştirmemiş çok oyuncu adayı tanıyorum. Bol bol oyun izlemeli, kitap okumalı ve düşüncelerinizi geliştirmelisiniz. Unutmayın ki tiyatro para kazanma yeri değildir. Gerekirse aç kalmayı göze alarak, tiyatroya hizmet etmek adına, kendinizi insanlara feda etmelisiniz.