20 Nisan 2007 Cuma

MEVLANA

Mehmet Bozkır

(Merhaba Hilmi bey, ben Mehmet Bozkır. Gönderdiğiniz dergiler elime geçti, teşekkür ederim... İnceledim ve bir şeyler yazmaya karar verdim. Yazdıklarımı mail yoluyla size göndereyim, siz okuyun, eğer beğenirseniz yayınlarsınız... Şimdi bir yazı gönderiyorum, ama aynı yazıyı www.tiyatronline.com'a da gönderdim. Bilmiyorum bir sakıncası olur mu? Ama bilginiz olsun istedim. Görüşmek üzere. Saygılar...)

Konya Devlet Tiyatrosu, tiyatro sezonunun bitmesine çok az bir zaman kala, sahnesini Mevlana isimli oyunla açtı. Oyunu izlemek için heyecanla tiyatroya gittiğimde, fuayeden başlayarak her yerin yenilendiğini gördüm. Artık daha şık ve rahat bir salona kavuşmuştuk. Haklı olarak eleştirilse de, yapılan tadilatın işe yaradığını görmek sanırım bütün seyircileri memnun edecek.

Recep Bilginer’in yazdığı oyun, Mevlana’nın hayatını konu ediniyor. Hepimizin biraz da olsa bir şeyler bildiği Mevlana öğretisinden kesitler sunuluyor. Yazar bunu yaparken, Mevlana’yı dini bir figür olarak göstermek yerine, onun düşüncelerinin, ileri görüşlüğünün, hayatı akıl ile yorumlamasının altını çizmiş. Bu da oyuna daha güçlü bir anlam katmış.

Toplumsal olarak hoşgörümüzün azaldığı, kimsenin kimseye tahammülünün kalmadığı günlerdeyiz. Tarihte hep varmış gibi gösterilse de, sanırım gerçek anlamda azınlık sorununu en güçlü yaşadığımız bir dönemdeyiz. Oyunu izledikten yalnızca bir gün sonra işlenen cinayet de bu oyunun ne kadar gerekli ve önemli olduğunu kanıtladı.

Sertel Çetiner’e ait olan dekor son derece yalın bir anlayışla hazırlanmış. Siyah basamaklar ve birkaç şilte dışında, sahnede herhangi bir şey yoktu. İzleyicinin dikkatini dağıtmayan, oyuncuları gölgelemeyen bir sahne düzeni oluşturulmuş.

Dekorun yalınlığının tam tersine, ışık oyunları fazlaca, ama yerinde kullanılmış. Sema mizanseninde, sahnenin loşloğu ve Şems ve Mevlana’nın oyunun bazı bölümlerinde tül perde arkasında kalmaları, görsel olarak hoşluk katmasının yanı sıra, oyunun mistik havasını da güçlendirmiş.

Sema yaparken oyuncuların birbirleriyle uyumsuz olmaları özellikle planlanmış bir şey miydi? Bilmiyorum ama, zaman zaman göze batmadı değil. Kostümler de oldukça sadeydi, ama sanki sade olsun denilirken basitliğe kaçılmış gibiydi. Bugüne kadar neredeyse her dönem filminde ya da oyununda gördüğümüz kostümler gibiydi. Ne dönemi. ne de karakterleri ayırt etmeye yarayacak kostümler hazırlanamamıştı maalesef.

Yönetmen İsmet Hürmüzlü başarılı bir iş çıkarmış. İnanılmaz bir reji değil, ama tam oyunun ruhuna uygun bir sahneleme yöntemi seçmiş. Tek perdelik bir oyunda, seyirci ne yoruldu, ne sıkıldı. Bitmek bilmeyen bir tempo ya da alabildiğine durgunluk yerine hep aynı seviyede devam eden bir tempo vardı.

Şems’in sahnenin bir köşesinde belirmesi, daha sonra bir başka yerde görünmesi ve özellikle Mevlana’nın Şemsi’i gördüğü sahneler oldukça iyi işlenmiş. Ayrıca dış sesin Mevlana’ya eşlik etmesi, söylenen sözlere derinlik katmış. Yalnız, birkaç yerde dış ses ve oyuncu arasındaki uyumsuzluk söylenen birkaç şeyin anlaşılamamasına neden oldu.

Genel olarak genç oyuncuların oluşturduğu kadroda, rolünün küçüklüğüne rağmen yine yeteneğiniyle göze çarpan Volkan Çetinkaya oldu. Daha önce Definename ve Buzlar Çözülmeden isimli oyunlarda izlediğimiz oyuncu başarısını, bu oyunda da sürdürüyor. Daha önceki iki oyunda da, birbirine yakın karakterler canlandırmıştı. Üstelik tipinin de bu rollere uygun olmasının avantajıyla, sanki diğer oyunculara göre daha şanslıydı. Fakat bu oyunda bambaşka bir rolle aynı başarıyı gösterdiğinde, anladık ki başarısı tesadüf değil. Devlet tiyatrosunun bu genç ve yetenekli oyuncusunu, daha pek çok oyunda farklı rollerde izleme şansını elde edebiliriz umarım.

Mevlana’nın doğumunun 800.yılında Konya’da böyle bir oyunun sahnelenmesi, oldukça doğru bir tercih. Bu oyun sayesinde birileri, onun fikirlerini, hayata bakışını daha iyi anlar, hatta özümser de, yaşadığımız kötü günlerde akıllarının başlarına gelmesini sağlar.

Mevlana’yı yalnızca dini bir sembol olarak görmeyi bırakıp, onun ne büyük bir filozof olduğunu anlarlar. Mevlana’yı duyan, bilen, anlayan, farkındalığını arttırmak isteyen, ne kendisinin, ne çevresinde olup bitenlerin farkında olmayan herkesi, bir kez daha düşünmeleri için bu oyunu izlemeye davet ediyorum.


OYUN'UN NOTU:

1) Devlet Tiyatroları'na bakış açımız değişmese de, yeni imzalara olanak tanımak için, esnek davranmayı düşünüyoruz...

2) Bizden bir gün sonra www.tiyatronline.com sitesinde de yayımlanmıştır: http://www.tiyatronline.com/yproje2-12.htm...


Mehmet Bozkır kimdir?

1983 Soma / Manisa doğumlu
Selçuk Üniv.Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi
Amatör olarak tiyatroyla ilgiliyim.Bu konuda kurslara katıldım,çeşitli amatör toplulukların içinde yer aldım ve kendimi tiyatro konusunda geliştirmek adına akademik ve bilimsel yayınları inceledim.İki farklı oyunda rol aldım;
Definename (Sinan Bayraktar)
Kuvayi Milliye Destanı
Tel:0536 835 32 68
e-mail:mehmet.bozkir@gmail.com