23 Mart 2007 Cuma

Polat İnangül 27 Mart Dünya Tiyatro Günü için yazdı

Dergimiz OYUN, sahte OYUN kurgulayanlara karşı mevzi kazanmayı sürdürüyor...

Çürüyen ve küflenen Türkiye Tiyatrosu'na karşı savaşım veren Bulunmaz Tiyatro ve paspas olmanın ötesine geçemeyen Türkiye Tiyatro Medyası'na karşı acımasız bir biçemle saldıran OYUN; gerçeğin somut yüzüyle hareket eden kişi, kuruluş ve kurumların "destek vermek isterim" istenciyle besleniyor...

Bugün gelen bir e-postayı aktaralım:


"Merhaba,

Ben Dokuz Eylül Üniversitesi, Sahne Sanatları doktorandı Polat İnangül. Adresinizi rehber öğretmen "Özgür Yüksekdağ"dan aldım.

Sizleri kısmen de olsa Internet'ten ve yaklaşık 10-12 yıl kadar önce (tiyatro bölümünü yeni kazandığım yıllarda) "Mum" adlı derginizden tanıyorum.

Özgür arkadaş Oyun adlı derginizden bahsetti. Henüz dergiyi görmedim. En kısa zamanda edineceğim. İzmir'de dağıtımınız varsa bu konuda bilgi verirseniz sevinirim...

Yeri geldiğinde yazılarımla da destek vermek isterim... Şu an için, 2004 Dünya Tiyatro Günü nedeniyle Radikal gazetesinde yayınlanan bir yazımı istediğinizi söyledi... Yazıyı ekte word dosyası olarak gönderiyorum.

Gazeteyi kaynak göstermek koşuluyla yazımın yayınlanmasında hiç bir sakınca yoktur... Sizlere çalışmalarınızda başarılar diliyor, şimdilik hoşçakalın diyorum... dostlukla...

Polat İnangül"


Yukarıdaki e-postaya "ataş"lanmış bir yazıyı aktaralım:


Polat İnangül


"TİYATRO HEMEN ŞİMDİ ya da ROBİN HOOD’LAR ARANIYOR

'Yine bir Dünya Tiyatro Günü’nü geride bıraktık'… Kim bilir bu cümle kaçıncı kez yazıldı ve daha yazılacak. Fakat tiyatro cephesinde yeni bir şey yok… Halktan doğmuş ama halktan kopmuş tiyatronun bu özel günü, yine kadife koltuklu salonlarda, bakır kültablalı fuayelerde (dinlenmeliklerde), takım elbiseli beyler, dekolteli hanımlar ve kokteyllerle kutlandı. Yani bu demek oluyor ki tiyatro yine belli bir kesimin elinde kalacak gibi görünüyor, halkın gözünden düşen bu sanatın tekrar hayata kazandırılması için çok çaba gerektiği su götürmez bir gerçektir.

Bu ülkede sesi duyulmamış, üstüne üstlük sesi kısılmış o kadar çok tiyatro toplulukları var ki... Üstelik bu topluluklar, Anadolu’nun en ücra köşelerine tiyatro götürüyorlar. Belediyelerin konferans salonlarında, okulların beden eğitimi salonlarında tüm yokluklara rağmen tiyatro yapıyorlar. Anadolu’nun taşrasındaki insanlar tiyatroyu bunlarla tanıyor ve kötü bir şey olmadığını öğreniyor. Oysa kimi kesimler bu tiyatroları amatör, eğitimsiz olarak suçluyor. Peki “eğitimli” Devlet Tiyatroları’ndan kaç tanesi varoşlardan bir izleyiciyi salonuna getirebiliyor? Oysa bu toplulukların tüm izleyicisi Anadolu’daki kasaba ve ilçelerin insanları… Elbetteki bu da tiyatro sanatının halka gitmesi için yetersiz ve bunun için yeni bir şeyler yapmamız gerekiyor. Eğer tiyatro ile halkı barıştırmak istiyorsak, tiyatroya bakış açımızı değiştirmeliyiz. Öncelikle şunu bilmeliyiz ki tiyatro herkesle ve her koşulda yapılabilir bir sanattır. Tiyatro yapmak için (oyuncu olmak için değil) ille de yetenekli olmaya gerek yoktur. İsteyen herkes tiyatro yapabilir.

Sadece yetenekliler tiyatro yapabilir” anlayışı, burjuva ideolojisinin bireycilik (asla bireysellikle karıştırılmamalı) politikalarının uzantısıdır. Oysa oyun kurma olgusu insanın özünde vardır ve tiyatro yapmak için istemekle birlikte, doğamızda varolan bu özellik yeterlidir; çünkü tiyatronun olmazsa olmaz koşulu, oyuncu, seyirci ve oyun olgusudur (buna dram öğesi demek de mümkündür) eğer bu üç unsur var ise tiyatro olmaması için bir neden yoktur.

Pahalı projeler, süslü dekor ve kostümler, teknik etmenler, cicili bicili aksesuarlarla doldurulmuş tiyatro anlayışımızı değiştirmedikçe tiyatronun bu ülkede bir yerlere gideceği yoktur. Öyleyse hemen şimdi bu anlayışı terk etmemiz ve her koşulda tiyatro yapılabileceğine inanmamız gerekir. Dekorsuz, kostümsüz, ışıksız kimi zaman da salonsuz… ama oyun oynamanın verdiği haz ve tiyatro sevdası ile oyuncu, seyirci ve oyun ile… Evet “tiyatro kahramanların işidir” fakat bugün öyle görünüyor ki kimileri kahramanca görünüp saraylarında tiyatro günlerini kutluyorlar… Öyleyse tiyatroyu bu sahte kahramanlardan alıp halka verecek Robin Hood’lara ihtiyacımız var… Hadi Robin Hood olmaya… Tiyatroya…

(Bu yazı 11.04.2004 tarihinde Radikal gazetesinde yayınlanmıştır.)"