9 Mart 2007 Cuma

MUM'dan bir yaprak: Yeni Dönemde Tiyatro

1994 yılında yayımlamaya başladığımız Mum; ilk sayısında tiyatro dergisi olarak gündeme gelmişti. Koşullar değiştikçe, tiyatro sanatını da kapsamasına karşın, yazınsal yanı ağır basan bir yayım siyasasına sahip olmaya başlamıştı...

OYUN dergisinin ilk sayısını yayımladığımız günümüzde, Mum dönemini anımsamadan edemiyoruz...

Kanıksanmış yayımcılıktan kopamayan tiyatrocular, emekten yana savaşım veren OYUN dergisine, doğaları gereği, soğuk bakıyorlar. Tıpkı, bizim onlara baktığımız gibi...

Mum dergisinin ekim/1994 tarihini taşıyan ilk sayısından bir yaprak:


BİR BAŞKA PENCERE

H. Hilmi Bulunmaz

Yeni Dönemde Tiyatro

Yeni tiyatro dönemine girerken, Cumhuriyet Gazetesi bir sayfasını tiyatrolara ayırdı. Her ne denli yoğun bir araştırma sonucu kotarılmış bir yazı izlenimi uyandırmasa da, hiç yoktan iyi anlayışıyla yaklaşılabilir...

Yazının en çok hoşuma giden yanı başlığıydı: "Mucize yaratabilenler 'perde' açıyor." Başlığın hemen üzerinde: "Özel tiyatrolar bu yıl Kültür Bakanlığı desteğinden de yoksun kaldı." Şu Kültür Bakanlığı desteği çıktı çıkalı düşünüp dururum, acaba ne işlevi var?.. diye. Çok sağlıklı yanıt verebildiğim kanısında değilim. Belleğim yanıltmıyorsa, ilk kez (henüz 12 Eylül'ün sıcağında) 1982 yılında (sahi tüm özgürlüklere saldıran Anayasa da aynı yıl onaylatılmıştı) uygulanmaya başladı "Devlet Yardımı"... Hiç unutmam, bazı tiyatroya ara veren insanlar (örnekse Gülriz Sururi, Engin Cezzar), uzun yıllar sonra içlerinde tiyatro aşkı olduğunu ansıdılar. Hemen kolları sıvayıp, kaldıkları yerden "oynamaya" başladılar. (Sahi nerede kalmışlardı?) Özellikle Muammer Karaca Tiyatrosu (onların deyimiyle "Karaca" - onlar Cumhuriyet'e de "Cumhur" diyorlar -) salt "Devlet Yardımı" elde edilmek için kullanıldı - kullanılıyor. Küçük bir araştırma yapıldığında, hemen hemen bir çok topluluğun (sahi onlar topluluk mu?), bakanlıktan gelir elde etmek için zorunlu oyun sayısından fazla sözleşme yapmadığı (sahi sözleşme yapmak, oyun oynamak anlamına mı geliyor?), nasıl olsa bakanlıktan yerinde inceleme yapmaya hiç kimse gelmiyor gelenekselliğinin rahatlığıyla (sahi bakanlıktan aldığımız paralar, halkımızın alınterinden kesilen paralar değil mi?), "görevleri"ni tam olarak yerine getirmediği anlaşılır...

Biz tiyatrocular, asal işlevlerimizi yerine getirmeyip, suçlu olarak salt dışımızdakileri görürsek, bir arpa boyu yol gidemeyiz. Biz, salonlarımızın diskotek olmasına, siyasal komplolarla elimizden alınmasına, izleyicileri çağdışına sürükleyen etmenlerin gün gelip yakamıza yapışmasına ne denli karşı çıkıyoruz? Dönüp dönüp bunlara benzer soruları (sürekli) sormalıyız kendimize... Soru sormayı ertelediğimiz an, çağdışı oluşumlara biz de katılıyoruz demektir.

12 Eylül Dönemi'nde Türkiye'de sanat yapma "özgürlüğü" kalmadığı yada buna benzer gerekçelerle "özgürlüğü" dışarılarda arayan insanlar, ne zaman ki bu ülkenin savaşımcıları bir takım kazanınlar elde ediyorlar, bavullarını yüklenip "yuvaya dönüş" yapıveriyorlar. Bir de bakıveriyorlar izleyici (aslında onların izleyicisi) yok. Sinirleniveriyorlar... Yine bu aynı "batılı" insanlar, "tiyatro sokaktan gelmiştir, her an sokağa dönebilir" diyen insanlara saldırıyorlar, en hafif deyimiyle görmemezlikten geliyorlar. Son yerel seçimlerde birlikte arkalarındaki "İstanbul Kültür Dükalığı" desteği çekiliveriyor, umarı yeni fışkıran toplulukları (hiç sevmedikleri), "Karafatmalar"a şikayet etmek için başkentlere taşınabiliyorlar... Çünkü korkuyorlar. Yıllardır halktan yana görünüp, barlardan çıkmayan insanlar korkuyorlar... Eskiler, yenilerden korkuyorlar. Yeni dönemde eskiler terkediyor yeni dünyaları...