Oldum olası, "gibi yapanlar" sözünü sevmedim... Bu sevgisizliğimin kaynağında Ferhan Şensoy'un "gibi yapan" tavrı var!...
Dergimize bir e-posta yollayan GİBİ YAPANLAR grubu, Internet sitelerinin yenilendiği haberini veriyorlar...
Bir de suçladıkları kişi, kuruluş ve kurumların adlarını verebilme cesaretine sahip olabilseler:
"Hatta bir festivalde Türkiye’nin en büyük tiyatro kuruluşlarından biri oyun saatimizi -sadece prova yapmak için- gasp etti..."
GİBİ YAPANLAR tiyatro grubunun "Biz Kimiz?" sayfası hoşumuza gitti ve olduğu gibi aktarmak istedik:
Biz Kimiz?
GİBİ YAPANLAR
Marmara Üniversitesi içinde, gönüllü olarak açtığım drama temelli atölyede amacım; derslerin ve İstanbul yoğunluğunun vermiş olduğu stresi, sürekli yorgunlukları(Psikolojik, sosyal, fiziksel…), geleceğin aydınları, öğrencilerimizden biraz olsun uzaklaştırmak, onlara farklı bakış açıları kazandırabilmek, empati yeteneği kazandırarak insani düşüncelerini geliştirebilmek ve drama yöntemini kullanarak hayatlarının her alanda kalıcı öğrenmelerle kolaylıklar sağlatabilmekti.
Üniversiteden hiç destek alamadan, koyulan engelleri de aşarak yapılan (dersliklerde, hava iyi olursa çimlerde…) dört aylık drama ve tiyatro teknikleri atölyesinin bir ürünü olan “KARMA KABARE” iki ay çalışılmış, “üniversitenin bir faaliyeti” olarak sergilenmiştir.
Toplam altı ay boyunca; neler yaptığımızı merak edip, incelemeye tenezzül bile etmeyen yönetim, acaba atölyeye katılan bireylerin vermiş olduğu büyük savaşları görseler, en azından gösterimizi izlemeye gelir miydi? Sıkıntılarımızı dinler miydi? Gelmedi, görmedi, dinlemedi…
Dedik “Madem kendi başımızın çaresine bakacağız.” o zaman çıkalım okuldan dışarı, bize destek vermeyenlere hesap vermek zorunda olmayacağımız, güzel işlerimizi yapmaya devam edelim. Öyle de yaptık zaten. Anlayacağınız, daha fazla seyirci kalamadık!
Sahne hayatımıza iki yıldır GİBİ YAPANLAR olarak devam ediyoruz. Oynadık oyunlarımızı, insanlar sevdi bizi. Sonra onlar sevdi, biz oynadık... Hatta bir festivalde Türkiye’nin en büyük tiyatro kuruluşlarından biri oyun saatimizi -sadece prova yapmak için- gasp etti, biz seyircimize hemen bir üst kattaki boş dairede oynadık. Seyirci bildi olanları, onlar istedi oynamamızı. Kimse yadırgamadı durumu, seyirci ve bizden başka… Kuruluşun başkanını aradım, “Siz haklısınız; ama bu işler böyle yürür.” dedi. Ezildik, bir telefonla halledilen işler karşısında... Ve karar aldık: Biz hiçbir zaman bir telefonla halledilen kötü işlere girmeyeceğiz, kimseyi ezmeyeceğiz ve zaten kötü işlere alet olan bir telefonumuz olmayacak!
Her şeye rağmen direndik ve ayakta kaldık. Başımız dik… Kendimiz yazdık, kendimiz oynadık. Sağ olsunlar, sesimizi duyan değerli sanat dostları sevgilerini verdiler bize, destek bulduk… Gün geçtikçe sayımız arttı, kişisel gelişim için gelenler ve oyuncu olmak isteyenlerle… En az bir yıl tiyatro eğitimini şart koştuk, aldılar atölyemizde. Para almadık, sevgileri yetti bize. Bilmediğimizi biliyormuş gibi yapmadık hiç; ama öğrendik sonunda, bildiğimizi de en iyi şekilde vermeye çalıştık bilmeyenlere.
Kalıpsızlıkla, sınırsızlıkla yepyeniyi bulmaya yelken açtık bu yaratı denizinde. İş böyle olunca söylenecek tek şey vardı, söyledik: YELKENLER FORA!
Kemal ORUÇ
07.3.2007
Kaynak:
http://www.gibiyapanlar.com/