21 Mart 2016 Pazartesi

Felsefe, hukuk ve tiyatro yada tiyatronun felsefe ve hukukla sınanması...

Hüseyin Hilmi Bulunmaz
21 Mart 2016 / Pazartesi

Bu yazıyı, cezâ ve hukuk yargıçlarının bile yararlanması için yazıyorum... Ülkemizde cezâ ve hukuk dâvâları, felsefe ve tiyatro araçlarıyla tartılmak yerine, sâdece biçem ve biçim değerleriyle sürdürülerek, tesâdüf hüküm kurulduğu ve verilen kararlar, içeriğe ve öze değgin pek değer taşımadığı için hukukçuların yararlanması adına kısa bir yazı yazmayı amaçladım...

Bu yazıyı, kavramlarla okunamaz duruma getirmek yerine, "bir deneme biçimi"nde sunarak okuyucuda bir hukuk sevgisi oluşmasını arzuladım...

Yüzlerce avukat, polis, savcı, yargıç, diğer adalet emekçileriyle yaptığım görüşmelerimde gördüm ki hukuk, kuralcı bir bağlamda ele alındığı için, usûl yönünün ötesine geçilerek, içerik ve/ya öz değerlere yöneltilemiyor. 

Bir hukukçunun durağanlıktan sıyrılıp "devingen ve işlevsel" bir duruma sıçraması için felsefe ve tiyatro araçlarından da yararlanabilmesi gerekir! Ben "ücretsiz" olarak yürüttüğüm felsefe, hukuk, tiyatro; hukuk felsefesi, tiyatro felsefesi yada felsefe hukuku ve tiyatro hukuku çalışmalarımızda, "diyalektik hukuk" yönteminden yararlanıyorum. Size de öneririm!...

Bir hukukçu, salt elindeki dosyanın sınırladığı daraltılmışlık duygusuyla değil, o dosyanın sınırlarının dışında ama o dosyayı da ilgilendiren diğer dosyalar, genel olarak hayat hakkında duygusal ve düşünsel "duyarlılığa sahip" olmalıdır. Öyle bir duyarlılık gösteren hukukçunun, dünya görüşü ne olursa olsun "elindeki dosya"ya, öznel olarak değil nesnel olarak, tekil olarak değil çoğul olarak, tikel değil tümel olarak eğilmesi zorunluluktur!

Benim karşıma çıkan bir hukukçu, benim kişisel çıkarlarım için değil de, hukuk felsefesinin gerektirdiği "diyalektik hukuk" çıkarları için karar verip hüküm kurmalıdır. "Diyalektik hukuk" bağlamında karar verip hüküm kuran bir hukukçu, sâdece "o ân" için değil, tarihsel ve toplumsal olarak da değerlendirilmeye tâbi tutulacağı için kendisi hem bireysel ruh bütünlüğü, hem toplumsal ruh bütünlüğü "sağlanabilmesi bağlamında" kendisine ve toplumuna karşı "görevini yerine getirmiş" sayılabilecektir.

Bir hukukçu, sâdece bir hukukçu değildir. Hukuk, sâdece hukuk değildir.