1 Mart 2015 Pazar

İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği'nin yayından kaldırdığı yazı facebook'da

Susmak konusunda bu kadar dirayetli durmaya çalışırken, artık çileden çıktığım için "izin verirseniz bir kaç sözüm var size!" Bir adam, adı Hilmi, soyadı Bulunmaz. Gerçekten bulunmaz bir karakter. Esasında biraz komik de bence. Tanımam. Gördüğüm, duyduğum, okuduğum kadarıyla kötü yürekli ve sağlıksız. Bana ne. Arzu ettiğine inanır, istediğini sever, istediğini sevmez, beğenmez. Yaptığımız işleri kimselere dayatmam. Her görüşe, her eleştiriye saygım sonsuz. Herkese beğendirmek, hele de yaranmak zorunda olduğumuz bir iş değil yaptığımız. Hayatım boyunca salt beğenilenden ve salt eleştirilenden de her zaman şüphe duydum...
Dünden itibaren, borazanlar çalarak geleceğini ilan ettiği oyun, oynadığım oyun. Ben olmasam da fark etmez, kurumla, kurumumla durduk yerde aksiyon yaratmak için uğraşan, kıymeti kendinden menkul bu adamı, gerçekten sırf magazin merakım yüzünden gördüm bugün. Harbiye Muhsin Ertuğrul'un en arka sırasında, ortaya yerleşmiş, salon henüz dolarken, fotoğraflar çekmeye başlayan bir adam. Sonrasında bu fotoğrafları," İBBŞT yarım salona benim vergimle oyun oynuyor!" diyerek sosyal medyada paylaşan bir adam. Verdiğiniz vergiyi bizler de vermiyoruz çünkü. O vergilerin hepsi şükürler olsun ki sadece ve sadece Şehir Tiyatrosu'na akıyor, doğru ya! Yazık. Komik. Kötücül. Bununla da kalmayıp, cehaletine yenilerek, oyun esnasında da çektiği fotoğrafları, -oyun esnasında görüntüleme, dünyanın bütün tiyatrolarında yasaktır - ipe sapa gelmez yorumlar eşliğinde yine aynı sosyal medya mecraları üzerinden pazarlayan bir adam.
Tanıyan, bilen, ulaşabilecek olan varsa lütfen hiç çekinmesin. Tek bir kelimesine dokunmadan ulaştırsın yazdıklarımı kendisine. Gerçekten merak ediyorum. Neden? Nedir mesele? Yazıcıoğlu mu, Alkaya mı, Şamlıoğlu mu, Tuncer mi, Şahin mi? Kiminle meseleniz? Neyle? Derdiniz ne? Bu memleketin tiyatro tarihine ne gibi bir katkınız var da bu kadar üstten bakarak, bunca kötü kelimeyi bir araya getirme cüretini kendinizde buluyorsunuz? Kimsiniz siz?
Zişan Uğurlu'nun "uğursuz" olduğu fikrine, izlediğiniz oyunun nesiyle ulaştınız? Yaratıcılığınız ve zekanız, hiç tanımadığınız bir insanın soyadını tersinlemekle mi sınırlı gerçekten? Yazık size. Bu kadar büyük cümleleri neye dayanarak kuruyorsunuz? Kim size ne yaptı da bu kadar kötü oldunuz? Kimse mi sevmedi sizi? Kimse mi onaylamadı? Kurumun yaptığı hiç bir işi sevmek, beğenmek zorunda değilsiniz elbet. Yönetmenleri, oyuncuları da. Haşa, asla böyle bir niyetle sormuyorum sorularımı. Samimiyetle merak ediyorum, ne yapmaya çalışıyorsunuz?
Ne yapalım? İşi mi bırakalım? Bırakalım da sizin gibilerin ellerine mi kalsın? Kurumu mu kapatalım? Ya da kapatsınlar, bu mu istediğiniz? Erhan Yazıcıoğlu'nu çarmıha mı gerelim? Kiminle, neyle uğraşacaksınız o zaman? Sıkılmaz mısınız? Bence sıkılırsınız. Meseleniz Yazıcıoğlu da değilse sadece, Muhsin Bey'e kadar uzanan ve halen hayatta olan bütün Genel Sanat Yönetmenlerini de sahnede kurşuna mı dizelim? Ya da su tabancasıyla ıslatalım hepsini, bi kendilerine gelsinler. İster misiniz, böyle yapalım mı? Devlet Tiyatrosu hakkında ne düşünüyorsunuz mesela? Merak ediyorum, gerçekten. Onlara da yapıyor musunuz İBBŞT'ye yaptığınızı? Ya da özel tiyatrolara, alternatif kumpanyalara? Bu ara sadece İBBŞT'ye odaklanmış gibi görünüyorsunuz da ondan soruyorum. Amacınız bağcı dövmek mi mesnetsizce, yoksa üzüm yemek mi?
Kurum içinde çeşitli fikirlere sahip olan onlarca, hatta yüzlerce insanız. Her yönetimin, her yöneticinin, beğenilen, eleştirilen hareketleri olacaktır. Olmalıdır. İçerideki dinamikleri bilmeden konuşmak, iyi niyet içermeyen kelimeler ve cümleler kullanarak algı yönetimine yeltenmek, en kibar tabiriyle "kötülük etmektir". Siz kötüsünüz. Bana öyle geliyor ki, mezarından kaldırıp Shakespeare'in kendisini getirsek, ona da söyleyecek kötü bir kelime muhakkak ki bulursunuz.
İyisiyle, kötüsüyle 100 yıldır siz ve sizin gibi dışarıdan gelen her türlü kötülüğe, hakarete, haksızlığa karşı durmuş bir kurumdur Şehir Tiyatrosu. Ben 10 yıldır bir parçasıyım, benden çok uzun yıllarını, hatta ömrünü vermiş insanlarla birlikte, o çatının altında, siz bağırsanız da, ağlasanız da, konuşsanız da, konuşmasanız da, çatlasanız da, patlasanız da, biz ayakta kalacağız. Birbirimizle didişsek de, didişmesek de. Beğenseniz de, beğenmeseniz de. Değil salonun bu gece iddia ettiğiniz gibi sadece yarısına, içlerinden bir kişiye bile ulaşmış olmak, kafamızı yastığa huzurla koymak için bir sebeptir bizim için. Size de tavsiye ederim naçizane. Huzur bulmaya çalışın biraz. Kötü olmayın bu kadar. Yorarsınız kendinizi boşu boşuna.
Bu günden bir yüz yıl daha sonra, hatırlanacak siz değil, İBBŞT olacaktır. İyisiyle, kötüsüyle...
Oyunumuzdan nefret ettiğiniz için de ayrıca teşekkür ederim size kendi adıma. Hayatı sizin gibi kötücül bir yerden okuyan birine beğendirecek kadar kötü bir iş yapıyor olsaydım, adım kadar eminim ki uyuyamazdım. Ne var ki ben huzurla koyacağım başımı yastığa.
Ha bir de lütfen beni hiç zaman kaybetmeden "ultra mega linççi, pis, tu, kaka" ilan edin sosyal medya ortamlarında. Rica ediyorum, vallahi bakın hatırım kalır...
İyi geceler dilerim...
  • 44 people like this.
  • Ümran İnceoğlu Ağzına sağlık İroşum... Adım bu adamın linççiler listesinin başlarında yer almakta uzun yıllardır... ve bununla nasıl gurur duyuyorum anlatamam...
  • TC Ayşe Nazan Arslan Bulunmaz Hint kumaşı kendileri demek ki, o yüzden kimseleri beğenemiyordur(!)............. 
  • Can Doğan Irem Arslan Aydın üşenmedim saydım, 4414 harf kullanmışsın bu yazıda... o güzel parmakların 4.414 kere tuşlara değmiş... kelime aralarında space tuşuna bastıklarını da eklersek en az 5.100... değdi mi sence... yazık günah değil mi o 694 kelimeye...
    "Hi
    lmi" iyi huylu demektir... ardına "bulunmaz" eklendiğinde "İyi Huylu Bulunmaz" gibi bir noktaya varırız ki yönetmenin soyadına tersinleme yapmak marifeti de münasebetszleşir...
    soyadına tersinleme yapan bir de ismine baksaydı keşke...
    Zişan "şerefli" demektir... 
    Belki epeydir unutulmuş bir kavramı hatırlardı...