hilmi bulunmaz
tiyatrocu. [devamla "edit": allah için seviyorum da artık adamı, acayip bir şekilde blogunun hastası oldum daha ne diyeyim!]
şirretliğiyle nam salmıştır. tiyatronun melih gökçek'i diyebiliriz. işi sadece tiyatroculuk olan tiyatrocuların, kurumlarını yaşatmak için çırpınarak devletten para almalarını eleştirir. bunu yaparken de tiyatrosunu ve yayınlarını (dergi, kitap, afiş) sahibi olduğu kuyumcu dükkanlarının verimli kazancıyla desteklediğini görmezden gelir. ülkedeki bütün tiyatroculara (ferhan şensoy, genco erkal, münir özkul vs..) edep sınırlarını zorlayarak tavır alır. sahibi olduğu kuyumcu dükkanları düzen dışıymış gibi onları düzenle işbirliği yapmakla (ve yeteneksizlikle!) itham eder.
zengin adamın marksist olmasında eleştirilecek bir husus yoktur tabii ki, ama bu adamınki gibisinden lümpen bir narsisizmin marksizmi de solculuğu da ona göre oluyor.
geçindiği tek insan -muhakkak ki kumaşı kendisininkinden daha iyi kesilmiş olan- coşkun büktel'dir. bu ikili birbirini yağlar ve de ballar.
eleştiri yazılarında kullandığı ifadeler "o.. çocuğu" ile "yav..k" arasındaki bir yelpazede görevlerini birbirine devreder durur.
kendisini münir özkul sahnesi üzerine yürütülen tartışmalar sırasında tanıdım. münir özkul için "seks sanatçısı" diyordu. seviyesindeki çiğliğin çok daha fazlasını diğer yazılarında gördüm, okudum. ne onun içinde yer aldığı tartışmaların ne de tiyatro camiasının bir parçasıyım. hatta tiyatroculuk denen şeyin o eleştirilemez kutsal inekliğinden ne denli nefret ettiğimi de bu sözlüğün bir yerlerine yazmışımdır.
fakat...
bu tür insanları pir aşkına teşhir etmeyi de vazife belledim niyeyse.
ve ettim bile işte.
yazımı hilmi bey'in dostoyevski hakkındaki yazısının son paragrafıyla bitirmek istiyorum:
"köylüleri inleten çarlığa karşı savaşım veren dostoyevski, sadece ilenme anlamında muhalefet yapmayan, çara karşı bir suikastın başını çeken insanlardan biri. suikasta karışanların tek tek kurşuna dizildiği, kendisine sıra geldiğinde 'çar tarafından affedilen' dostoyevski, ömrünün önemli bir bölümünü sibirya tutsaklığıyla geçirmek zorunda kalıyor. hiçbir koşulda yılmayan ve yılgınlığa karşı ödün vermeyen dostoyevski, benim yakın 'arkadaşlarımdan' biri."
hazret, bütün yüce eserlerini sibirya sürgünü sonrasında, çarcı ve islavcı döneminde yazan ulu dostoyevski'yi beğenmektedir. bu hayranlığını yürekten kutluyor, kendisine diğer bir rus yazarı dostoyevski'yi de tavsiye ediyorum.
şirretliğiyle nam salmıştır. tiyatronun melih gökçek'i diyebiliriz. işi sadece tiyatroculuk olan tiyatrocuların, kurumlarını yaşatmak için çırpınarak devletten para almalarını eleştirir. bunu yaparken de tiyatrosunu ve yayınlarını (dergi, kitap, afiş) sahibi olduğu kuyumcu dükkanlarının verimli kazancıyla desteklediğini görmezden gelir. ülkedeki bütün tiyatroculara (ferhan şensoy, genco erkal, münir özkul vs..) edep sınırlarını zorlayarak tavır alır. sahibi olduğu kuyumcu dükkanları düzen dışıymış gibi onları düzenle işbirliği yapmakla (ve yeteneksizlikle!) itham eder.
zengin adamın marksist olmasında eleştirilecek bir husus yoktur tabii ki, ama bu adamınki gibisinden lümpen bir narsisizmin marksizmi de solculuğu da ona göre oluyor.
geçindiği tek insan -muhakkak ki kumaşı kendisininkinden daha iyi kesilmiş olan- coşkun büktel'dir. bu ikili birbirini yağlar ve de ballar.
eleştiri yazılarında kullandığı ifadeler "o.. çocuğu" ile "yav..k" arasındaki bir yelpazede görevlerini birbirine devreder durur.
kendisini münir özkul sahnesi üzerine yürütülen tartışmalar sırasında tanıdım. münir özkul için "seks sanatçısı" diyordu. seviyesindeki çiğliğin çok daha fazlasını diğer yazılarında gördüm, okudum. ne onun içinde yer aldığı tartışmaların ne de tiyatro camiasının bir parçasıyım. hatta tiyatroculuk denen şeyin o eleştirilemez kutsal inekliğinden ne denli nefret ettiğimi de bu sözlüğün bir yerlerine yazmışımdır.
fakat...
bu tür insanları pir aşkına teşhir etmeyi de vazife belledim niyeyse.
ve ettim bile işte.
yazımı hilmi bey'in dostoyevski hakkındaki yazısının son paragrafıyla bitirmek istiyorum:
"köylüleri inleten çarlığa karşı savaşım veren dostoyevski, sadece ilenme anlamında muhalefet yapmayan, çara karşı bir suikastın başını çeken insanlardan biri. suikasta karışanların tek tek kurşuna dizildiği, kendisine sıra geldiğinde 'çar tarafından affedilen' dostoyevski, ömrünün önemli bir bölümünü sibirya tutsaklığıyla geçirmek zorunda kalıyor. hiçbir koşulda yılmayan ve yılgınlığa karşı ödün vermeyen dostoyevski, benim yakın 'arkadaşlarımdan' biri."
hazret, bütün yüce eserlerini sibirya sürgünü sonrasında, çarcı ve islavcı döneminde yazan ulu dostoyevski'yi beğenmektedir. bu hayranlığını yürekten kutluyor, kendisine diğer bir rus yazarı dostoyevski'yi de tavsiye ediyorum.