24 Mart 2015 Salı

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın verdiği mücadele, anlam kazanıyor!

Bulunmaz Hilmi'nin İt'leri / Sırrı Öztürk

"Elmas Bank" işyerinin sahibi, amatör tiyatrocu ve sanatçı kimliği ile tanıdığımız Hilmi Bulunmaz da hem Sultanahmet'te ikamet ediyor hem de evinin bahçesinde iki cins köpek besliyordu. O da herhalde kimi insancıklardan görmediği birlik, dayanışma ve ilkeli dostluğu köpeklerinde arıyor ve onlarla paylaşıyordu. Sabah işe gitmeden köpeklerini Sultanahmet Meydanı'na getirir, onları burada salar ve gezdirirdi. Kendisi de her gün ve aynı saatte bir ağacın altında 20 dakika süreyle kitabını açıp okurdu. Neleri okumazdı ki, Tolstoy'u, Stendhal'ı, Çernisevski'yi, Gorki'yi yeniden okur, okuduğu bölümleri her karşılaştığımızda bana da anlatırdı. Bir gün Salman Rüşti'nin kitabını elinde görmüştüm. Ben ona sormadan o bana bir soru yöneltmişti: "Aziz Nesin bu adamı niçin sevmiyor?" Ona; "Bilemiyorum belki de kendi kitaplarından daha fazla sattığını kıskanmıştır" demiştim. Bulunmaz Hilmi, bu türden bir kitap okuma alışkanlığında, ekmeğini kazandığı işindeki gibi son derece disiplinliydi. Zamanı ve saati yerinde kullanıyordu. Daha sonra köpeklerini evinin bahçesine götürür, kendisi de işyerine giderdi. Onunla her sabah aynı yerde ve aynı saatlerde karşılaşırdık. Köpekleri insana yakındı. Sevilip okşandıkça kuyruklarını sallayıp yaklaşır ve şımarırlardı. Yüksek koku alma duygularıyla çantamda taşıdığım öğle yemeğini de koklarlardı. Onlar da ne yiyip içtiğimi böylelikle öğrenmiş oluyordu. Sahipleri onlara çok iyi baktığını ve karınlarının tok olduğunu, bu yüzden de pençeleriyle çantayı açmaya ve içindeki yiyeceklere sulanıp tatmaya yeltenmiyorlardı. Sadece kokluyorlardı o kadar. Aslında onlar benim öğle yemeğimdekilerden daha kalitelisini yiyordu. Onların doğal oyun arkadaşları olan Sultanahmet'in İt'leriyle de bir çelişkileri yoktu. Çimenlerin üzerinde özgürce koklaşıyor ve oynuyorlardı. Anlaşılan sahiplerinin ilerici sanat anlayışı köpeklerine de aşılanmıştı.

Ben Hilmi Bulunmaz arkadaşa "Bulunmaz Hilmi" diye hitap ederdim. Gerek işindeki titizliğini, ne yaptığını, tutkularını, nasıl para kazandığını biliyordum. Gerekse buradan kazandığını tiyatro ve sanat etkinlikleri yolunda harcadığını da yakında görüyor ve izliyordum. Böylesine çok yönlü, ilerici sanat anlayışına tutkun olan başka bir kapitalist herhalde yoktu. Soyadını adından önce telaffuz edişimin bir nedeni de buradan kaynaklanıyordu. Kendine özgü bir duruşu ve ilkeleri vardı. Sözünü kimseden sakınmazdı. Harbiydi. Hakkedene patavatsız biçimde cevaplar vermekten de hoşlanırdı. Yanardöner kimlikli, ilerici sanatçı geçinenlerden hoşlanmazdı. Devrimci ve sosyalist sanat anlayışında tutarlı olmaya özen gösterirdi. Burjuva ve küçükburjuva "sol" anlayışlara karşı acımasız eleştirel bir tavır takınırdı. Bu kimliği ile bazen çizgiyi aştığı da olur, sözleri ve yazıları yüzünden onu mahkemelere verirlerdi. Hakkında açılmış "şahsi hakaret" ve "manevî tazminat" davalarının sayısını kendisi de hatırlamıyordu. Kolektifimizi ve Çalışanlarını da tanıyordu. Ne yapmak istediğimizin de ayırdındaydı. Sanat Cephesi Dergi'mizin "Sosyalist Gerçekçi Sanat Akımı" konusundaki tutum ve tavırlarından ötürü kimi çalışanlarını da eleştiriyordu. Elimizdeki kitap, dergi, gazete vb. araçlarımızı düzenli olmasa da kendisine protokol olarak veriyorduk. Tiyatro çalışmalarını izlemeye niyetlenmiş, fakat bu gerekli işe zaman ayırıp bunu bir türlü gerçekleştirememiştik. O, Sosyalist Gerçekçi Sanat Akımı'nın bilinçli bir taraftarıydı. İnternet sitelerini bizlerden daha yetkin biçimde kullanıyordu. Çok geniş bir izleyici kitlesi vardı. Canı istediğinde ve tek başına gerek hitap ettiği kuyumculuk mesleği, gerekse sanat üzerine gazeteler de çıkarırdı. Kitap da yayımlardı. Düzenlediğimiz "Sanat-Estetik-Politika" konulu konferansta o da bir tebliğ sunmuştu. Bu konferansın belgelerini sonradan kitaplaştırmıştık. Bulunmaz Hilmi sanat ve estetikle iyi kötü uğraşanlara bu kitabımızı armağan da etmiş, onların okumalarına, bilinçlenmelerine katkı da sunmuştu. Çok geniş ve farklı kesimlerden arkadaşları vardı.

12 Eylül 1980 sonrası "sol cenah" örgütlerinin İstiklâl Caddesi'nde açmış oldukları "Kültür Kurumu" gibi bir kurumu o da açmıştı. Mevcut "sol cenah" örgütlerine angaje olmamıştı. Bağımsızlığına kıskançlıkla özen gösteriyordu. Teorik, ideolojik, politik ve örgütsel tercihi konusunda ve de geçmişteki deneyimleri hakkında kendisine bir şey sormazdık. Yaşantısı ve yaptığı iş neyse Bulunmaz Hilmi de oydu. "Taksim solculuğu"nun moda olduğu bir dönemde o da anılan bu kültür kurumunda anılan/anılmayan kültürel faaliyetlerde bulunuyordu. Bu faaliyetlere "hobi" diye eleştiri yönetenler de vardı. Anılan örgütlerin kültür kurumları sistem tarafından bir bir kapatılmıştı. Bulunmaz Hilmi, kurumları kapatılan her siyasî akıma eşit mesafede durmuş, onları birbirinden ayırmamış ve büyük bir özveriyle kendi kültür kurumunun salonlarını karşılıksız biçimde onlara tahsis etmiş ve bunda bir sakınca da görmemişti. Onun bu cömertliğini anlayan da çıkmıştı, anlamayan da… Biz onun kurumunda bir etkinlik düzenleme girişiminde bulunmadık. Bulunmuş olsaydık herhalde kurumunun salonlarını bizlere de açmakta bir sakınca görmez, verirdi. İstiklâl Caddesi ve Taksim Meydanı'na kümelenmiş olan "Taksim solculuğu" anlayışlarına karşıydık. İşçi ve emekçi halklarımızın yaşadığı bölgelerde etkinlik düzenlenmesini daha uygun buluyorduk. Fakat burasını mekân tutmuş olanların çağrılarına da bazen gitmemezlik etmiyorduk.

O, bir zamanlar beş para dahi etmeyen düşünce davranış çizgilerini düzeltmeleri ve ilerici sosyalist sanat anlayışlarında insana ve insanlığa faydalı olmaları için birilerine yardımcı da olmuştu. Bulunmaz Hilmi'nin bu özverilerini anlamayan ve sömürmeye yeltenenler de çıkmıştı. O, burjuva ve küçükburjuva "sol cenah" örgütlerinden kimilerinin bırakmış olduğu "hatıraları" ne unutabiliyor ne de affedebiliyordu. Üniversite okumuş yarım-aydınlara asla biat etmiyor, hayat ve mücadelenin asla doğrulamadığı/reddettiği teori pratiklerini deşifre etmekten zevk alıyordu. Geç te olsa bağımsızlığını ve kendi meşrebince ilerici çizgisini savunuyor ve onu korumaya çalışıyordu. Atak ve becerikliydi. Önüne koyduğu bir işi mutlaka sonuçlandırırdı. Kendine güveni tamdı. Bir gün bize İstiklâl Caddesi'ndeki kültür kurumu ile ilgili olarak, bu süreçte edindiği birikim ve deneyimini, şu sözlerle itirafta edecekti: "40 milyar harcayarak oluşturduğumuz İstiklâl Caddesindeki kültür kurumumuzdaki birikimlerimizi bulunduğumuz yedinci kattan aşağıya bir ton suyu boca edercesine bir kerede yere akıttık. Kimlere emek verip yardımcı olmadık ki? Sorun Yayınları Kolektifi ise, bağımsız sınıf tavrıyla 40 yıldır aynı tempoda, aynı yere, aynı disiplin anlayışıyla damla damla akıtıyor suyunu. Biz başaramadık. Fakat ben inanıyorum ki, siz betonu deleceksiniz." Bulunmaz Hilmi'nin köpek sevgisinin de, "Elmas Bank" işyerinin de, tiyatro, sanat aşkı tutkularının da meşrebince bir nedeni vardı. O en azından samimiydi. İkiyüzlülerden tiksiniyordu. Sözünü sakınmadan söylüyordu hiç olmazsa… Onun zaaflarını ise burada sayıp dökmek istemiyorum.

Kaynak: www.sanatcephesi.org/SC/355/sultanahmet%E2%80%99in_it%E2%80%99leri_-1-_ani