22 Mayıs 2014 Perşembe

*

Sabah sekiz buçukta girdiğim İstanbul Adalet Sarayı'nın kapısından, on dokuzda çıktım. İstanbul Adalet Sarayı'nda şimdiye dek en uzun zaman kaldığım bu günü unutmam olası değil... İki saat içinde dört duruşma...

Dört duruşmam birden olduğu, bu duruşmaların birbirlerine çok yakın zamanlarda gerçekleşecek olması nedeniyle içimde büyük bir sıkışıklık duygusu vardı. Neyse ki, saat dokuz otuzda başlaması gereken 9. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki duruşmada aksilik olmadığı için rahatladım!

Birinci duruşma bitince, üçüncü ve dördüncü duruşmaların yapılacağı 22. Sulh Ceza Mahkemesi'ne giderek, yargıca dosyaya konulmak üzere, dilekçeler ve eklerini sundum. Bunları teslim etmek beni teskin edince, Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'la yapacağım hukuk maçına hazırlandım. 11.20'de başlaması gereken duruşma, yine tam zamanında başlayarak, İstanbul Adalet Sarayı'nın tarihine yaldızlı harflerle yazılmayı hak etti... 

22. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı Sayın Salih Cantürk'ün "rahatsızlığı" nedeniyle zaman zaman gayet ciddî biçimde durma noktasına gelebilen duruşmalar sonucu, 11.35 ve 11.40'ta başlaması gereken iki duruşmam, ancak saat 17.00'den sonra başlayabildi ve tam tamına da 18.41'te bitti! 

İstanbul Adalet Sarayı içinde ve dışında çektirdiğim "fotoğraflar"ın yanı sıra, bir video konuşması yaptıktan sonra taksiye atlayıp, Çemberlitaş'a gittim. On iki saat uzak kaldığım iş yerime döner dönmez peynirli simit ve buz gibi ayran satın alıp, öğle öğünümü, ancak 19.30'da geçiştirdim...

Sonra uzun uzun düşündüm! Türkiye tiyatrosunun ilkel soysuzluğunu düşündüm. Acımasızlık duygum yine kabardı. Gelişmeleri aktaracağım!

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz