27 Mart 2014 Perşembe

"Dünya Tiyatro Günü Ulusal Mesajı"nın osuruk kadar bile değeri yok!...

Burjuva tiyatrosu, ceset hâline gelerek, çürüme aşamasını tamamladı... Büyük bir hızla ve hem de şimşek hızıyla uçuruma yuvarlanan burjuva tiyatrosu, kendisini gömecek tiyatro mezar kazıcıları bekliyor! Ne yazık ki, bilimsel sosyalizm ideolojisiyle ilintili, Marksist estetikle donatılmış ve devrimci eylemliliği alışkınlık hâline getirmiş ciddî bireylerin burjuva tiyatrosuna bindirme yapabilmelerine tanık olamıyoruz... Düşlerimizde beslediğimiz devrimci tiyatroya ışık tutan sosyalist bir yapı oluşamadı!...

Aşağıda sunduğumuz "çakma metne" şöyle bir göz attığınızda rahatlıkla görülebilecektir ki, Türkiye tiyatrosu gerçekten ölmüş ve hemen gömüp helvasını yemeliyiz. Bunca faşist "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYALARI" okyanusunda kulaç attığımız kara süreçte, zamansızlık nedeniyle hiçbir değerlendirebilme şansımız olamasa bile, bu metni okuduğunuzda, zâten siz de anlayacaksınız: Kültür Bakanlığı Çanağı yalamanın ötesinde hiçbir eylem gerçekleştirebilmesi mümkün olmayan tiyatro asalaklarından insanî metin yazmalarını bekleyemeyiz!

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz

***

Dünya Tiyatro Günü Ulusal Mesajı

Doğada kavga vardır. Çıkarları bağdaşmayınca çatışır bireyler ve sürüler. Öyle bir uyumsuzluğun yol açmadığı dövüşler ise hastalıkların belirtisi olabilir.

Uygarlaştığı umulan dünyamızın birçok bölgesini yazık ki öyle illetler cehenneme çevirmekte. İnsanlar hiçbir çıkar çatışması olmadan da birbirlerini "öteki" görerek saldırıya geçebiliyor hâlâ.

O açıdan toplumumuz ne durumda diye soruyoruz kendimize. Pek sağlıklı görünmüyor. Sınıfsal karşıtlıklar ya da başka somut bağdaşmazlıklardan kaynaklanmayan anlamsız kutuplaşmaları aşamadık. Birlikte sorun çözülebilecek yerde bile birbirimizi sorun yaptığımız, el ele vereceğimize gırtlak gırtlağa geldiğimiz oluyor. Birbirine düşmanlaştırılan kesimler "kaba cahiller" ve "vesayetçi beyazlar" gibi yaftalarla "ötekini" karalama yarışında.

Bu marazın devası empatidir: kendini karşıdakinin yerine koymak, onun duygularını paylaşmak, davranışlarının nedenlerini anlamaya çalışmak… En etkili yoldan sanat sağlar bunu. On konferansla öfkesini yatıştıramadığınız hasmın gönlünü bir güzel şarkıyla kazanabilirsiniz.

Empatiye en çok yer veren sanat dalı da tiyatrodur. İnsanı insana insanla anlatan sanat diye tanımlanır. Gelişmiş ülkelerde devlet o nimetten yararlanır, tiyatroyu destekleyerek toplum huzuruna ve hoşgörü ortamına katkıda bulunur. Türkiye de o bakımdan gelişmiş ülke: Uzun geçmişe sahip, öyle katkıları kamu desteğiyle sağlamış ve sağlamakta olan kurumlarımız var.

Bir süredir o alanda tasarlanan yeni girişimler tartışılmakta. Şu koşullar gözetilirse çok hayırlı sonuçlar alınacağı kesindir:

Ödenekli tiyatrolarımız bir kere yitirilirse bir daha elde edilmesi yıllar sürecek yetenek, eğitim ve deneyim birikimleri içeriyor. Aksayan yanları düzeltilerek verimleri artırılmalı, ancak söz konusu kültürel hazinemizin yok edilmesi gündeme bile gelmemelidir.

Özel tiyatro kesimimiz çok cılızdır. Tasarlanan yeni kurumun başlıca işlevi o alanda geniş ve hızlı gelişme sağlamak olmalıdır.

Sahne sanatlarının yönetimi uzun süreli meslek yaşamıyla kazanılabilen "kulis bilgisi" gerektirir. Yeni kurumun hazırlanmasında da, işletilmesinde de ağırlık tiyatro icracılarında bulunmalıdır.

Tartışma aşamasında onlara da, yetkililere de empati ve başarı dilekleriyle, hepimizin 27 Mart günümüzü kutlarız.

ITI-UNESCO Türkiye Merkezi İcra Komitesi

(Kaynak: http://www.tiyatrodergisi.com.tr/?p=2408#.UzQAZgQPkVw.twitter)